Bütün
dünya beni izliyor diye düşündü Mete, etrafında ki kararlı bakışlardan bir an
olsun sıyrılıp bir kaplumbağa gibi içine kapanmayı denedi. Üzerine
yüklendirilen bu sorumluluğun altında ezilmek üzereydi. Kısa sürelide olsa,
vücudunu bir bina gibi düşünüp iç organlarını tek tek zelzeleye uğrattı. Bunun
bir artçı deprem olduğunu anlaması uzun sürmedi. Bir şekilde bu göz bebeği
akbabalarının hıncından ve öfkesinden korumalıydı kendini.
Önce aklına ölü taklidi yapmak geldi. Bu konuda ısrar
edemeyecek kadar ölümden korkuyordu hâlbuki. Hilmi abi söze girecekken lafı
ağzına tepti. Söylemek isteyeceği bir şey yoktu ama bir kişinin bile ağzını
açıp o lanet soruyu sormasını istemiyordu. Beyninde ki görsel hazineyi ufakta
olsa aralayıp bir kare çıkardı orada gözünün önüne. Yıllar evvel fotoğraf albümünde
annesiyle birlikte olan fotoğraf çıktı zihninin hard diskinden. Şaşırdı.
Akışkan bir fotoğrafın anlık görüntüsünü almak isterken, kafasının içinden
sadece gerçekte olan bir fotoğrafın görüntüsü çıkmıştı.
Belleğini
tazeleyip yeni bir görüntü bulmak istedi. Tam bu sırada karanlıkta olsa bir
görüntü kendi belli eti; sanki kendini belli etmek istercesine göz bebeğinin
önüne fırladı. Fotoğraf tam canlanacakken Hırdavatçı Hüseyin abinin çay
karıştırma sesiyle irkilip, normale döndü. Bakışların üzerinde olduğuna
kesinlikle karar verince derin bir nefes aldı. İçinde tuttuğu nefesi bir
nükleer silah gibi kullanıp çevresinde ki herkesi öldürmek istedi. Yarısı
ağzından olmak üzere nefesini kesik kesik dışarıya verdi. Söze Hilmi abi girdi;
“Sen şimdi Şirinevler meydanda ki Atatürk heykelinin
orayı buldun dimi?”
“Evet abi buldum, parmağıyla bir yer gösteriyor dedin,
hakikaten de gösteriyordu.”
“Hilmi abinin sözüne güveneceksin olum. Pembe perdeli bir
yer, fark etmişsindir zaten. İkinci kata çıktın dimi? Fatoş ablan
karşılayacaktı seni.”
“Evet abi, çıktım. Kimse yoktu zaten. Abi bir şey
soracağım, Atatürk’ün heykeli buraya dikilmeden öncede burası keranemiydi?”
“Herhalde olum, biz yedi düvel burada milli olduk. Taa
benim dedemi bulur.”
Lafa mahallenin diş hekimi Nuri Bey girdi;
“atma be Hilmi, çocuğunda aklını bulandırıyorsun. Dedenin
zamanında yoktu ki orası.”
“olur mu olum, dedem anlattı, açılışı zerrin egeliler
yapmış. O zamanlar namı varmış bu keranenin”
“sende mi ilk orada milli oldun?”
“evet, dedim ya yedi düvel.”
“Sallama lan, hani eski kaymakamlığın orada ki ziraatta
bankasında çalışan memur zuhal’le milli olmuştun. Neyse konumuz bu değil.”
Bakışlar bir kez daha Mete’nin üzerinde yoğunlaştı.
Terlediği anlaşılmasın diye kafasını kaşıyormuş gibi yapıp sağ kol bileğinin
oraya terini sildi. Çayı dibine çökmek üzereydi, kahveci Olgun abinin de çay
bardağını almaya geldiğini gördüğünde iyice hissizleşti. Hilmi abi daha fazla
dayanamadı;
“Her şey tamam diyorsun, hadi bakalım söyle o zaman, pancar
motorunu öttürebildin mi?”
“Anlamadım abi.”
Olgun abi çay bardağını götürürken dönüp söze girdi; “lan
olum işte koyunca hopluyor mu onu soruyor” lafı bitirdiği an berber Ali girdi;
“Ya kayışı yağladın mı yağlamadın mı. Tren raya girebildi
mi olum, anlasana işte yaaa”
“Abi ne diyorsunuz ya inanın bir şey anlamıyorum.”
Hilmi abi burnundan çektiği öfkeli nefesi vermeden yeni
gelen çayından sert bir yudum aldı, ağzında ki bu yudumun büyük kısmını yutup,
diğer kısmını dişlerinin arasından dolandırdı ve ekledi;
“Lan oğlum, sen bu kızı siktin mi sikemedin mi?”
Derin bir sessizlik oluştu. Tüm dünyada ki bakışların yanına bir de tüm dünyanın duyu organı eklendi. Sanki bütün diriler ve ölüler, hatta nefes alan fotosentez yapan her şey Mete'yi dinliyordu. Yutkunmayı denedi, beceremedi. Bir sonra ki denemesinde yutkunduğu tükürüğü saatte kırk km hızla midesine doğru ilerledi.
Derin bir sessizlik oluştu. Tüm dünyada ki bakışların yanına bir de tüm dünyanın duyu organı eklendi. Sanki bütün diriler ve ölüler, hatta nefes alan fotosentez yapan her şey Mete'yi dinliyordu. Yutkunmayı denedi, beceremedi. Bir sonra ki denemesinde yutkunduğu tükürüğü saatte kırk km hızla midesine doğru ilerledi.
“Yok abi, yine olmadı…”
Tam o sırada sanki bütün dünya aynı anda “Haydaaaa” dedi.
O uğultuyu duyduğu an, duyu organlarından birini kapatmayı yeğledi Mete, ama
hangisi kapatacağı konusunda bir karar veremedi. Çevresinde ki kalabalık
saniyeler içerisinde yok oldu, bir tek Hilmi abi donuk gözlerle bakıyordu
Mete’ye. Sigara izmaritini kararlı bir şekilde küllükte öldürdükten sonra net
bir kararlılıkla;
“Senden adam olmaz olum” dedi.
Bu cümle önce ciğerine sonra bütün iç organlarına yapışıp
yıllarca yaşadı Mete’nin vücudunda. Yaklaşık on iki sene sonra, yani tam otuzüç
yaşında, Nişanlısı Şükran yüzüğü atarken bir şeyler dedi Mete’ye, tanıdık bir
şeyler;
“Senden adam olmaz..”
İç organlarında barınan o yapışık hücreler tek hamlede
dirilip çıkabileceği tüm deliklerde toplanıp tek hamlede çıktı. Çıkarken bütün
sinir sistemini ve vicdanını da parçalayıp gitti. Bir şeylerinin eksildiğini
düşündüğü anda bir karar verdi. Kararının sol yanına iletildiğini hissettiği an
yola koyuldu. Yolu uzundu.
Önce yıkıp parçalaması gereken bir Atatürk büstü vardı.
Önce Atatürk, sonra tüm insanlık.
Kendine ve vücuduna olan inancını, Şirinevler meydanda ki
o kerhanede bırakmıştı.
Kişilik karmaşasına düştüğü bir an gökyüzüne bakıp
seslendi;
“Tek başına, yalnızlıktan geberecek ve çürüyeceğim. Bir
sikime yaramıyorum, hadi bir işaret gönder ve beni bu buhrandan kurtar..”
Beş dakika sonra yanında bir adam önünde durup ceplerini
yoklamaya başladı. Bir şeyleri aradığı belliydi, ağzında ki sigarası hala sabit
duruyordu yalnız bir şekilde.
Mete’ye dönüp; “ateşin var mı bilader” dedi.
Mete adamın sigarasını yaktıktan sonra bir şey keşfetti.
Kimse tek başına bir sikime yaramıyordu. Bir şeylere yaramak için insanın
içinde ki ateşi bulması yeterliydi. Mete içinde ki ateşi bulduğunda fark
edemediği bir şey vardı. Mete git gide ateş oldu. Hem kendi bedenini yaktı, hem
üçyüzonaltı insanı.
İlk öldürdüğü adamın cesedinin başında ki üçüncü
saatinde, cesede bakıp bir şeyler demek istedi. Yarısını tükettiği litrelik johnny walker’ın şişesine bakıp bir
şeyler mırıldandı;
“Benden adam olmaz olum..”
Seri Katil denemeleri part bilmem kaç
Yeni romana başlangıç için denemeler vs..
Seri katil çıkarma çabalarım filan.