“Beni unuttunuz sanmıştım.”
“Birini unutup değersizleştirecek kadar değerli biri olmamalıyım..”
Barmen telaşlı, barmen hızlı, barmen aceleci…
İnsanları gerçekleştirmiş oldukları eylemler sırasında izleyip onlar hakkında kendimle bir şeyler konuşmaya bayılıyorum. Yine öyle bir günlerden, ulan diyorum bu adam herkese yetişiyor, mutlu ediyor, gülümsüyor. Peki kendisine yetişebiliyor mu? Sonra kendimi tersliyorum, salak mısın oğlum diyorum, kendinle mukayese etme herkesi. Buna sözü ortaya atan ben karşı çıkıyor, nasıl yani? Muhalefet ben cevap veriyor, nasıl olacak olum gidecek yeri olmayanların bir acelesinin olmaması çok olağan bir şey. Kendime hafif kırılıp bu kırgınlığımı daha sonradan pörtletebilmek için bir kilim altına iteleyip cevap veriyorum, ne demek yani, benim..bizim gidecek yerimiz yok mu? Dört saniye kendisine imalı baktığımı fark edince hemen çıkışıyor, yok be olum fiziken demiyorum zihinsel olarak. Yüzümdeki usanmışlık ifadesini algılayıp yok oluyor. Ben yine barmenin bardak ve içkiyle olan dansını seyrediyorum. Aldığım büyük yudumlardan sonra ağzıma limon kabuğu geliyor sodanın içerisine attığım, çiğnemeye üşenip yutuyorum. Bir iki zorlandıktan sonra yutmayı başarıp barmene boş bardağı kaldırıyorum. Mesajı gayet net algılayıp bana bir sade soda daha getiriyor. Aman abi diyor, çok içtin mideni deleceksin. Gülümsüyorum. Alkol fıçısına düştüğüm günlerde de aynısını duyardım, bıraktım yine duyuyorum. Bir şeyleri rayına koyma konusunda sıkıntılar çekiyorum sanırım.
Oturduğum bar taburesinin dört yanında saç renginden dolayı dikkatimi çeken bir kız bana doğru dönüyor. Müziğin son kısmı olmasından kaynaklanan sessizliği kullanıp “n’aber Sude, her şey yolunda mı” diyorum. Sude sendeliyor, şaşırıyor, bir panik havasıyla yanıma doğru gelmeye çalışıyor. Göz hapsinden çıkarmadan bana doğru olan adımlarını birer birer yorumlamaya başlıyorum. Küçücük şeyleri bile düşünebilmek gibi boktan huylarım var. Barış Bıçakçı’nın dediği gibi ‘ah dostum, her şeyin farkında olduğun için mi bu kadar yalnız ve mutsuzsun..’ yok be olum, ondan değil deyip kendime yine cevap veriyorum. Sude bu arada yanıma geliyor.
Merhaba diyor
Merhaba diyorum
Beni unuttunuz sanmıştım diyor
Birini unutup değersizleştirecek kadar değerli biri olmamalıyım..
Üç-dört saniye duraksadıktan sonra kendine yerine doğru hızla hareketleniyor. Bu sırada benim muhalefet yanım gözüme görünüp bana ters ters bakıyor. Ne yaptım olum dercesine bir mimik patlatıyorum, kayboluyor.
Sude imzaladığım kitabımı getirmiş bana gösteriyor. Kocaeli kitap fuarında tanışmıştık. İmza notu olarak yazdığım cümleyi hikayeleştirmiş bana gösteriyor. Hüzünleniyorum. Sodamdan henüz iki yudum almama rağmen barmene tiz bir sesle tazele diye sesleniyorum. Elimdeki bardağın doluluğunu fark ettikten sonra sert bir yudum alıyorum. Nefes borum yanıyor.. Muhalefet yanımın da benim de çok hoşuna gidiyor bu durum. Sude birden kendini anlatmaya başlıyor. Muhalefet yanım da ben de hemen sıkılıyoruz. Bu durum ikimizin de tek ortak noktası. Ağzından çıkan her kelimeyi düşünmeye başlıyorum, kelimeleriyle yeni kelimeler türetip hikayesine bağlamaya çalışıyorum.. bu korkunç bir şey biliyorum.. bu hastalık farkındayım, ama yapıyorum. Sude diyorum..
Birini unutup değersizleştirecek kadar değerli biri olmamalıyım. Afili bir cümleyle konuşmayı patlatacakken Haramiler, Mavi Duvar’la benimle birlikte tüm evreni susturuyor. Sude kendisiyle olan sohbetimin Haramiler ile sonlanmasından hoşnut bir şekilde hiçbir şey demeden taburesine, arkadaşlarının yanına geri dönüyor.
Şarkının nakarat kısmını duyduğumda tek seferde içiyorum sodayı. Muhalefet yanım hüzünlü bakıyor bana, deldireceksin mideni insan gibi iç amına koyayım diyor. Küfretme diyorum. Özür diliyor. Ve gidiyor.