31 Mayıs 2013 Cuma

- SAKLAMBAÇ -

Öylesine ıssız ve yalnız,
En olmadık anında sessizliğimin,
Seni animsadim..
Su an ne yapıyor, nasıl yaşıyor diye düşündüm,
Beni hic düsünüyor mu diye sordum kendime,
Cevabını alamadım..
Benim gibi bir delilik etse,
Atlasa uçağa buraya gelse, yanıma,
Bana sarılsa, özledim dese,
Ne verebilirim ona diye düşündüm,
Hiç birşey bulamadım..
Bir mucize olsa, beni anlasan,
Beni arasan, yazsan, üzülme desen,
Olur mu dersin, böyle birden bire,
Apansız beni şaşırtsan,
Beni anlamasan da..
Ya da anlayarak yalnızlığımı,
Gülsen bana,
Kızsan, nefret etsen keşke,
Kapatıp tüm kapıları,
Hapsetsen bir ömür boyu..
Ve ben yine sorsam kendime,
Beni hic düşünüyor mu diye,
Yine cevap alamasam..
   Önüm, arkam, sağım, solum kan,
Damarlarimda delicesine akan
Ben and iciyorum üstüne, 
Sen kaçıyorsun ardına bile bakmadan..

t.yazıcı

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Boşverdiklerimiz boşverir çoğu zaman bizi


“Hayat” ne kadar tatlı bir kelime değil mi. Söylenişi güzel sonu sert ünsüz ile bitse de.. Aslında biraz düşünürsek anlarız “Hayat” dediğimiz döngünün niye sonunun sert ünsüzle bittiğini. Hep güzel şeyler kötü ve sert bitmez mi ? Al sana cevabı.
İşin komik tarafını görmek isterseniz de Hayat ile Hayal ‘ in son iki harfini birleştirin , alın size çıkmaz bir yol daha.

Geçen kendi kendime laflarken birden şunu düşündüm. Ulan Kim Kardashian ‘ da ne göt var be arkadaş..
Ouuvv yok yok bu değildi.
Hee , düşündüm de hayatımız da ne çok sırlarımız var değil mi. Sır olayı çok geniş aslında , illâ iki kişinin arasında ki bir olay değil. Sır bazen kendine bile söylememen gereken bir söz , bir duygu pıhtısı. Bir gün bahçede oturmuş çayımızı içip kuzenlerle goygoy yaparken şöyle bir soru geldi. “Bu kadar sözü , söylenmişliği nasıl tutuyorsun içinde hiç sır bırakmazmısın” gibi bir şey söyledi . Benim de cevabım şu oldu
“Şiir yazmak sol memeden sır vermektir hayata” aşağıda görüldüğü gibi ağzımdan çıkar çıkmaz hemen paylaştım. Biraz unutkanımdır da ayıptır söylemesi :))
Bazı insanlar öyledir benim gibi.Çoğu zaman susup yazmayı tercih ederler. Şu hayatta benden en çok nefret eden şeyin Beyaz kağıt olduğunu düşünürüm hep.
Tüm sitemlerimi , öfkelerimi hep çekmiştir ses çıkarmadan. Ve çok sadık dosttur , o isterse bazı yerlerini silebilirsin bile. Sana gelip geçmişini hatırlatmaz , ilerisini düşündürttürür.

İnsanoğlu kapalı kutudur. Bazen dillendiremediği şeyi bir bakışıyla yapabilir. Bazen susar. Susma çığlık çığlığa geyiğini yaptırır. Bazen de yazar benim gibi şair müsvetteleri , sol memede ki tüm sırları allayıp pullayıp etrafa döker.Yine geçen bir arkadaşım senden çok korkuyorum , kelimeleri çok hakikatli kullanıyorsun demişti. Bende Oğuz Atay’dan yapıştırmıştım ; “ Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor albayım..” .

Gel-mi-yor !
Bazen içindekileri ne kadar kussan da. Bağırsan da , çağırsan da olmuyor.
Düşünüldüğünde size renkli gelebilir bazı yanlarım ama. Benimkisi kara kalemle çizilmiş bir gökkuşağının hikayesi..

Güneşin tadını çıkartın.
Güzel , güneşli günler sizinle olsun..

24 Mayıs 2013 Cuma

- KAFAM BOZUK -




Yine kafam bozuk, yine kalem elimde, yine yazıyorum..
Öfkeden gözümün dönmesine ramak kala, beynim el koyuyor olaya.
Bütün duyularım emir beklemekte, ve elim tetikte,
Fakat parmaklarım söz dinlemiyor yinede
Beyinden gelen emirlerin ne olduğunu bile anlamadan.
Yirmidokuz harfi bildiği gibi işliyor hırsından..
Oysa anlatacak binbir sorun olduğu kadar,
Henüz tadılmamış binbir mutlulukta var.
Bilirsiniz her şair biraz kaçıktır,
Yada kupkuru bir kara sevdayla, sırılsıklam aşıktır..
Fakat asî elim söz dinlemiyor yine de,
Avucumun içinde buluşup, sıkılıyor parmaklarım.
Kolum hırsla kalkarken havaya,
Beynim yine el koyuyor olaya..

t.yazıcı

19 Mayıs 2013 Pazar

Bizde mutsuz oluruz , çok mu ?


Başlangıçlarımızın hep iyi olacak diye bir kural mı var şu hayatta ?
Varsa eğer bana öyle bir bilgi verilmedi zirâ henüz kendileriyle tanışma şerefine erişemedim.Bazı insanlar ne kadar ağlamak isterse istesin ağlayamaz , bunu yaradandan gelen bir ceza olarak görürüm ben. Taa gırtlağa kadar gelir gelir de yukarıya çıkmaz bir türlü namussuz. Öyle at yelesi gibi gırtlakta dolanır durur. Eğer ağlayanlar kısmındaysan kendini şanslı sayman için yegâne bir sebep çıkardım bak sana.

Erken Kaybedenler vardır birde , onların en başından bellidir , onlar herşeye bir sıfır geride başlarlar. Böyle insanlar acıyı gülerek atarlar. En büyük zaafları gözbebekleridir. Oraya dikkatli bakın , içeride duran mezar taşını sizde iyi göreceksiniz.

Kötü başlangıçlar her zaman kötü sonlar getirmez elbet. "Son" demişken , cümle bitmeden nokta koymayı beceremiyorsan virgüllerini bol tutacaksın hayatta. Senin koyacağın bir nokta birinin öznelerini tümleçlerini bir çırpıda yok edebilir. "Akışına bıraktım hayatı" diye bahsettiğimiz şu hayat ne çok ayrıntıdan ibare öyle değil mi ?

Yıllar önce "Bizde mutsuz oluruz çok mu ? " soruna yanıt veremediğim gibi , öyle çok cevapsız sorular sardı ki etrafımı , hangi sokağa adımımı atsam biri karşıma çıkıyor kaçamaz oldum.
Sanırım yılların insanı nasıl düzdüğünün en naif açıklamasıdır "olgunluk"..
Baktık olmuyor , bizde mutsuz oluruz be..
çok mu ?

16 Mayıs 2013 Perşembe

- ESKİ YARA -


Yıkıntılar içinden , uzaklaşırken ardımıza bakmadan,
Karanlık ara sokaklara doğru
Yarını hiç sevmeyeceğimizi düşünmek...
Boğazımıza saplanıp kalan o doyumsuz sevdanın ateş topundan işte.
Bir bakmışsın yeni raylar döşemiş gelen günler ayaklarının önüne
Geçmişin bıraktığı acıdan çok , korku aslında..
Başka sevdaların bilmediğin seyir defterlerini okumak.
Tükenmişliğin seyir defteri...
Adsız doğan, doğumsuz bir ölü gibi...
Yahut yıllar sonra tadıldığında hemen anımsanan...
Aklın dehlizlerine saklanmış...
Eski bir sevgili dudağı..

t.yazıcı

14 Mayıs 2013 Salı

Yaz Kızım : yuhh hala yazıyon mu la


Heyuu , hala oradamısın konuşacaklarım daha bitmedi.
Neeey ? duyamıyorum lütfen biraz yaklaşıp söyler misin demek istediğini. Maksadımı aşıp kokunuzu içime çekmek istiyorum. Bakmayın at tezeği gibi koktuğma , bu koku ruhumun kokusu biliyon mu ?
Auuahhh (can yanma sesi) ne vuruyon olum şaka yaptım ya. İnsanın ruhu at tezeği kokar mı.
Koksa koksa apış arası kokar , o derece aşınmıştır işte.

İş koku oldumu benden akan sular durur arkadaş. Kusursuz parfüm takıntım var. Açlıktan vücudumda ki tüm hücreler birbirini yemesine rağmen ki bu Abazalık durumunda da oluyor. Artık hücrelerim çiftleşiyor neyse bu çok derin bunu geçeyim. Ama dur dur bazıları da kuğul takılıyor ya hani ben düzenli seksimi yapar tüm hormonlarımı etrafa salgılarım. Yani ne demek düzenli olarak otuzbir çekiyorum sol elim iki aylık hamile. Eli hamile olan insanlar var la sen ne diyorsun..Ben sezeryanla aldırdım öyle bakma.

Geçen yazdan aklıma takılan anılarımın büyük bölümünü önümü kesip parfümümün markasını soranlar alıyor. Çok ilginç bir olay eminim ki bazılarımızın başına gelmiştir böyle bir şey. Aslında çok da boktan bişey ha. Ulan bi kıllanıyor insan acaba pis kokuyorum da beni mi uyandırmaya çalışıyorlar acaba diye oramı buramı kokluyorum halka açık yerlerde. El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara,kaldırdık tüm tutuşmaları Yasak kelime oynatmadık Yalan söylemek ... :( pardon pardon benim kafa yine gitti. Hep bu yengeç yüzünden mimlendim duygusalım diye hep araya kaynıyor işte böyle.
Hee kokladıktan sonra hemen hak veriyorum ve tabiî ki kullandığım parfümü söylüyorum (burada çaktırmadan nah işareti yapıyorum çaktırmayın ) hepsine farklı farklı parfümler :d .
Ama siz siz olun iki fıs fıs a benim gibi o kadar para vermeyin.

O değil bak yukarıda da dedim ya , yengeç burcu olmanın zararlarını çekiyorum ara sıra.. Bir insanın hayatına girdikten sonra onda yer ettikten sonra siktir olup gitmek o kadar kolay olmamalı. Bu iki cins içinde geçerli. Önceden bu kadar gaddar değildi sevdalar hatta sevda pıhtıları. Hangi ara bu kadar can yakar oldular ?
Ne sevmenin ne de sevişmenin tadı kaldı inanın. Hani o orgazm sonrası yakılan sigaralar filan vardı ya , hepsi o sigaranın külü dumanı gibi savrulup gitti. İnsan ruhlarının arasına “güvensizlik” , “korkaklık” girdi. Bedenlerimizle çok pis taşak geçiyorlar farkında değiliz..

Her şeyi organik arıyan bizler , aslolan sevdamızı niye GDO’laştırıyoruz ?
Elle tutulunca ya da koklayınca anlaşılmıyorlar ki namussuzlar.
Siz gdo’lu sevdalar
Benden uzak durun..
Şerefsizim sizi yerim yerim sıçmam öyle içimde kalırsınız.
Bol güneşli günler..  

10 Mayıs 2013 Cuma

Yaz Kızım; Sanığın cenabetliğine....





Heeyy sana diyorum!
Mabadını suratımdan çek lütfen , o kadar çok göt insanlarla karşılaştım ki ilk bakışta seçemiyorum suratının neresi olduğunu. Hadi ama bana niye sitem ediyorsun ki , sitemim şu hammısına koduğumun hayatına. Eğrisiyle doğrusuyla yaşayıp giderken götümüze soktuğu o dikenlerin hesabını kim verecek ?
Ahh yüce Tanrım , meğer ne çok seviliyormuşum tarafınızdan.
Höööttt ! amına koduğum gavuru günah lan günah günaahhh.
Ama hakim bey , sussam olmuyor susmasam olmaz ben ne yapayım ki. Hakikaten ne yapayım ?
İnsanları anlamak için onları dinlemeyi tercih ettim bir ara. Ne fark ettim biliyormusun , tüm insanların ortak yönü var ; konuşurken ağızlarıyla birlikte götleride oynuyor. Bir süre bu dinleme işi hoşuma gitmiş olacak ki konuşmayı unuttum ama izlemekten asla vazgeçmedim.
Biliyor musun hakim bey ; insanları izlemek konuşmaktan çok daha zevkli. Her insan kendi rolünü kapmış bir şeyler yardırayım peşinde. Kimisi ise sessiz. Onlar sadece yazar kısmındalar. Ara sıra sessizliğimiz asaletimizden filan diyorlar o kısmı pek dinlemedim zira götü sıkışıp susan insanların sığındığı cümleyi duymaktan da artık bıktım..

Bazıları tükürdüğünü yalıyor hakim bey.
Hani evde kimse yokken çekilen o müthiş zevkli masturbasyon vardır ya hakim bey. Hani tam boşalacakken kapı açılır / çalar ya. Hani beynimiz o an üçyüzaltmışbeş bin kat daha fazla çalışır ya. Hani bir elimiz sikimizde tuvalete doğru atarız ya kendimizi , işte öyle.
Herkes ahlak zabıtası hakim bey. Kimse bilmiyor ki o ahlak zabıtalarının elleri niye hep ceplerinde ?
Siki tuttuk be hakim bey. Bedenlerin fahişe olması tercih meselesi der geçerdim.
Ama ruhlar fahişeleşti be hakim bey , ben artık göremiyorum ki. Önceden götlerine aman pardon yüzlerine baktığımda anlardım. Şimdi göremiyorum .Çok kişiyle yattım ama bu ruhospular benim canımı sıkıyor hakim bey.

Umut etmeliyim öyle değil mi..
Hâla bir yerlerde iyi insanların olabileceğini hayal etmeliyim.
Öyleyse niye hakim bey. Niye ben karşılaşamıyorum.
Yalnızlığımı emanet ettiğim insanlar niye bir bir kaçıp gidiyorlar. Ben artık beklemekten yoruldum hakim bey.
Çok yoruldum..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

- SEVDA NEFERİ -



Günü geçmiş sevdanın,
En mayhoş halindeyim bugün.
Sırtımda çantam , yüreğimde mavzerim
Kokmaya yüz tutmuş sevdamın
Aşınmış yaşanmışlıklarıyla.
Ve sis çökmüş kaderimin
En mahrem yerine sarmışım kendimi.
Bir adım attığım,
Arkama bile bakmadığım
Ki göt tutuşmalarım da dahil
Ne ezberbozan yeminlerim
Ne en cilalı sözlerim.
Biriktirmişken acılarımı sırtıma.
Omuzum sesleniyor kulağıma;
Sona geliyorsun
Sona..

t.yazıcı

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Velkamm tu Mayııss



Mayıs geldi , hoş geldi..
1 Mayıs işçilerin bayramı dedik , adam tuttu toplu taşımaları yasakladı. Yani ben padişahım sizde benim anca sol daşağım olabilirsiniz vurgusunu bir kez daha yaptı.
Neyse , ne diyordum. Hee Mayıs geldi. Kuşlar bir başka ötmeye başladı artık. Havada bulunan at kokusunun yerini yavaş yavaş meşkler almaya başladı. “Meşk” i bilirsiniz. Kavuşanların sözcüğüdür , kavuşamayanların mevsimi Sonbahar’dır yani “Aşk” tır.
Ben sonbaharları daha çok severim.
Sabahattin Ali’nin dediği gibi ; “Demek ki beni bir türlü sevemiyordu. Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.. "

Güzel insan pe hito bana birkaç soru yöneltmiş. Demiş ki ,  “çocukluğumuzda oynadığımız oyunları yazıyoruz “ tam da adamına sormuş :)

Çocukluğum da pek oyun oynama fırsatım olmadı benim diğer çocuklar gibi. Ya kavgadaydım ya bir şeyleri çalma peşinde. Hırsızlık oyun sayılıyor mu bilmiyorum ama bir çok şey çaldım , genelde araba aksesuarları filan. Arta kalan zaman da bizim parkta boyacılık yapıyordum. Ama yine de oynadığımız oyunlar vardi tabi…

Siiiiii” adında bir oyunumuz vardı. Bir ebe olurdu , siiiiii diyerek hiç kesmeden o sesi birini ebelemeye çalışırdı. Sesi kesilirse yerine gidene kadar ağzını burnunu kırardık. Eğer birini ebelerse o kişiyi döverdik :)) .
Sonra birde oyun değil de bir gelenekti. Biz mahallenin çocukları sürekli gözü açık ve arkasını da önünü de koruyan insanlar olmalıydık. En ufak bir boşlukta “İstiklal Marşını tersten söyle” lan ibneliğiyle karşı karşıya kalırdık.
Öyle basit değil he. Gelir siki tutar ve sıkarlardı , sıkıyorsa söyleme  :D

Ama her küçük çocuğun sevdiği gibi bende mahalle maçlarını çok severdim. O zamanlar İstanbul’da boş arazi bulmak kolaydı. Haftada en az iki – üç kez mahalle maçı yapardık. Hele ki bazen mahallenin güzel kızları bizleri izlemeye gelirdi , siz o zaman görün. Gol attıktan sonra kızı işaret etmeler mi dersin , en ufak bir ikili mücadele de kendini yere atmak mı dersin. Ah ulan ahh :)

Herkes eminim saklambaç , yerden yüksek filan yazacaktır ama dediğim gibi onları oynamaya bir fırsatım olmadı benim.  Ama sesim güzeldi o zaman da arada toplanır Mahsun’dan Ferdi’den çığırır dururduk şarkılar filan :) . Keşke bu konu ile ilgili her çocuk gibi güzel şeyler yazabilseydim. Ama Hayaloğlu’nun da dediği gibi “Hapse erken düştüm , copla erken tanıştım.. “ ne diyelim sağlık olsun..

He bu arada küçük bir operasyon geçireceğim 2 Mayısta. Bi on gün filan buralarda görünmeyebilirim. Bana şans dileyin..
Bu son olsun…