Nedense benim her hayalim bir veda mahiyetinde. O kadar net
ki , bir görseniz “hayal değil bu” demezsiniz. Hep mi hüzün demeyin. Almışım
bir kere o tadı. Bırakır mıyım. Siz masturbasyonu keşfettikten sonra bıraktınız
mı ? Neyse bu çok uç bir örnek oldu siktir edin , yazmadım farzedin.
Bu aralar kafam o kadar dolu ki , durup durup dünyanın hangi
metrekaresinin götüne parmağımı sokmalıyım diye kara kara düşünüyorum. Kara
kara düşünmemin sebebi de hep bu hayaller. Yoksa genel de düşünürüm başına bir
sıfat gelmese de. Ben hep düşünürüm.
Severim düşünürüm. Giderim düşünürüm. Sikerim düşünürüm. Ama
hep gider durur bu beyin bende. Ama severken de düşünüyorum ben be. Ne tuhaf
bir insanım ..
Hayat nitelikli insanları ödüllendiriyor , sevmeyi bile
beceremiyorum.
Şu hayatta beceremediğim , ya da yaşarken es geçtiğim bir
şey var ama ne.. Bu kadar zor olmamalı sevmek. Oysa sevilmenin verdiği sıcaklık
öyle güzel ki. Ama ben beceremiyorum. Hiç kimseyi / hiçbir şeyi sevemiyorum.
Düşünüyorum..
Hiç şaşırmadım!
Ama insanlardan niye kaçtığımı düşünmek zorundayım. Belki bu
sorunun cevabını bulabilirsem , bende hakikaten insan gibi yaşayabilirim.
Kafamın içinde tepinip duran , beynimden çıkmak için çırpınan kelimeleri biraz
olsun susturabilirim.
Suss!
Susun artık , inanın tek bir sitemlik kelime yok zihnimde. Yıllardır
öyle daraldım öyle bunaldım ki , şimdi bir “ah” etsem , tüm insanlığı
kuruturum..
Burası benim kitap odam. Diyeceksiniz ki banane. Ama
demeyin.
Fatoş beni şey ettirmiş , mim miydi , heh o. Okuma dünyamı
sormuş , bende göstereyim dedim.
Kitaplarım için bir oda yaptırdım. Bir sürü kitabım var bu
buz gibi oda da. Şuan oradan yazıyorum size , öyle soğuk ki burası etime
işliyor. Bir sürü değişik ıslak parmağın kokusunu alabiliyorum kitapların
arasından. Burası insan kokuyor. Ne zaman bir kitap alıp okumayı denesem , bi
şekilde yerde kendimi oturur vaziyette buluyorum. Burada beni büyüleyen bir şey
var. Sonra bir bakmışım , Hakan Günday Piç diyor bana , Daha ebenin amını
görmedin tersten diyor.. Sonra henüz Tehlikeli Oyunların olduğunu hatırlatıyor
bana Oğuz Atay.
Burada milyonlarca kelime var cümle olmaya yüz tutmuş. İşte
o zaman korkuyorum kelimelerden. Beynime girip beni ele geçirmelerinden
korkuyorum. Eski kitaplar beni çok iyi anlar , benim ruhum da bedenimi attı bir
köşeye durup değerlensin diye. Önsözlerden nefret ederim. Tanrı bizi insan
olarak yollayarak en büyük sözünü söylemiş zaten “sizleri çıplak yollayıp
çıplak alacağım” diye.
Bu soğuk huzur veriyor bana..
Biraz daha sıksam kendimi , insan olduğumu bile
hatırlatabilecek o derece.
Kim bilir ne hayat hikayeleri var etrafımda kağılara
damgalanmış. Heyyy! Hissedebiliyorum sessiz çığlıklarınızı. Merak etmeyin! Bir
göz gezdirmeme bakar sizleri içime sindirmem..
Kafam bozuk , sahile gideyim dedim. Ve ekledim ; Tanrım ,
öyle bir şey olsun ki yalnızlığım da benimle birlikte yalnız kalsın. Bedenim ve
ruhumun arasına gizli bir güç girsin. Yaklaşık on dakika sonra öyle bir sis
çöktü ki tarifi imkansız. O kadar mutlu oldum ki. Sanırım en son bu kadar mutlu
çocukken olmuşumdur , yani hatırlamıyorum.
Sahil boyunca zihnimde ki tüm kelimeleri sisin koynuna atıp
yürüdüm bomboş. Meğer ne kadar güzelmiş kafam ile ayrı dolaşmak , içimde
biriktirdiklerimi bir kenara sarıp atmak.
Sana sonsuz kere teşekkürler Mikâil.
Rüyada mıyım bilmiyorum. Öyle ki iki adım önümü göremiyorum.
Gerçi sen bu sisi salmasaydın etrafıma teorik olarak
hakikaten göremiyorum iki adım önümü / iki gün sonra mı.
Biliyor musun Mikâil , yalnızlığın en berbat hali de insanın
kendi ruhuyla yalnız kalması. Ama sana bir sır vereyim mi , ben iyi insanım ha.
Hakket bak.
Başlarda ya da nasıl desem önceleri bu kadar iyi değildim. Hatta
hiç değildim. Ama çok önceden la , bi sekiz dokuz yıl öncesinden bahsediyorum o
derece. Ama Tanrı biliyordur içimi. Yani biliyor dimi ? Yoksa boşa mı bu
iyileştirme halleri. Ey Tanrım , sonun da bağlayacaktım ama dayanamadım ,
şarkıda da diyor.
“Sen beni bilirsin , severim de söylemem.”
Olum çok korkuyorum ben bazen.
Ama şuan iyiyim ha. Bu sis , soğuk filan on numara oldu.
Kısa kollu dolandığıma bakma , soğuğu severim ben. Burnumdan akan damlaları
seviyorum. Genlerimi bırakmak güzel. Sizlerin koyduğu kurallar olmasa başka
türlü de bırakırdım genlerimi yerlere. İnsanların hücrelerime basması hoşuma
gidiyor. Hele ki böyle sis varken.
Yalnızlığın en üst mertebesindeyim şuan. Bütün yalnızlık
çığlıklarınızı duyar gibiyim. Kendi yalnızlığımın Tanrısından , tüm yalnızların
Tanrısı olmaya adayım.
İnanın , ulaşılmaz bir yerdeyim. Ne yer de ne gök de.
Bir maneviyatım yok benim. Ne yüreğinizdeyim , ne görmek
istediğiniz bir yerde. Ben hem var olup hem yok olanım. Ben yalnızlar
Tanrısıyım..
Etime işliyor soğuk. Hissedebiliyorum bir maviliğin
etrafımda olduğunu ama göremiyorum.Sanki komşusunun camını kırıp annesinin
eteğine saklanan çocuk gibi kendini benden gizliyor bu mavi derya. Ama
hissedebiliyorum eteğini. Hissedebiliyorum tenim de bıraktığı iğneleri. Lütfen
Mikâil , sevdiğimi benden alma. Arala şu beyaz bulutları etrafımdan. Beni yok
ettiğin için sana minettarım ama , maviyi bana ver. Mavi benim tek sırdaşım.
Kusuruma bakma biraz emrivaki konuştuysam ama insanın tek
sırdaşı bu mavilik olunca , yüreği de böyle dalgalı oluyor.
Bir sırdaşım daha var aslında . Ama sıcakken iyidir
Bana sırdaşımı göstereceğine söz verirsen , sana onu
gösterebilirim. Zaten az ileride.
Lütfen benimle pazarlık yapma! Gösterdiğini gördüğüm an ,
sizi tanıştıracağım.
Heyy teşekkür ederim..
Açık olsun ustam , şekersiz..
Biraz ses verir misiniz müziğe ?
“ah bu ben kendimi nerelerde bulsam
çekilsem sahillere hayaller mi kursam..”