Bugün çok değişik bir şey keşvettim.
Kendinizi hiç aynanın yerine koydunuz mu ? Ben bugün koydum.
Olum hakikaten çok pis bir şeymiş bu. Önce biraz acıdım onun
durumuna ama sonra onu kıskandım. Evet evet.. harbiden kıskandım. Yalnızlığını
kıskandım.
Aynadan yalnızı var mıdır bu dünyada.. Onun kadar hem berrak
hem gaddar / onun kadar dürüst. Biz insanlar neden aynalara yalan söyleme
fırsatı hiç vermedik ? Neden tüm gerçeklerimizi onun suratına yükledik.
İnsanlığın yaptığı en büyük günah aslında aynaya söz hakkı tanımaması. Sordunuz
mu hiç sen ne düşünüyorsun benim hakkımda , yada bu konu hakkında diye..
Bu düşünce beni çok korkutuyor , aynalardan kaçar oldum.
Bana yine doğru söylemesinden korkuyorum , ben..benim artık gücüm yok tek bir
doğruya. Tek bir gerçekliğe tahammülüm kalmadı. Bembeyaz bir odada beyazlıklar
içinde zihnimin ölmesini istiyorum..
“Beyaz” rengine de iyiliği ve saflığı yakıştırdılar hep.
Peki ya beyaza sordunuz mu sen gerçekten saf mısın diye. Götümüze giydiğimiz
don , en çıplakken kurulandığımız bornuzumuz. Sevişirken altımız da kırışan o
örtü ? Beyaz bizim en mafremimiz olmuş. Dikkat ettim spermde beyaz. Peki biz
ana rahmine saflığı mı aşılıyoruz. Bunu bilsem sevişmezdim. Benim vücudum da
temiz ve saf hiçbirşey yok. Spermim bile!
Ah ayna.. söyle bana benden yalnızı var mı bu dünyada…
Şaka lan şaka , aynayı kötü espirilerime alet edemem.
Çünkü onu seviyorum. Oda benim gibi , insanlara değer
veriyor ona gösterilen değer kadar.
Aslında çok uzun süre aynanın bizleri kandırdığını düşündüm.
Ya bizimle taşak geçiyorsa ? ya sadece onun istediği şekle büründürüyorsa
görmek istediğimiz bizi.
Ben insanlardan sıkıldım. Herkes ölsün ama kimse acı
çekmesin.
Ben çektim. Acı da çektim otuzbir de.
İkiside yalnızlığın bir simgesi. Ama herkes ölsün , sadece
yalnızlar kalsın. Sadece aynalar sağ kalsın. İki yalnız kadar birbirini
anlamayan da yoktur aslında..
Hayatta görüp görebileceğimiz en kudretli faşist ve komünist
tanrıdır aslında. Hem herkese eşit davranıp öldürür , hemde çok büyük bencillik
yapıp insanları bölündürür. Bizi sınırlar.
Ve biz insanlar ne garip bir şeyiz. Kendi ceddimizin üzerine
basıp yürüyoruz.İlk ölen ve yakınlarının hadi bunu toprağa gömelim muhabbeti
nasıl açıldı çok merak ediyorum. İnsanlar neden ölülerini toprağa gömer. Ben
olsam gökyüzüne yollarım , orası daha huzur verici gibi , orası tanrıya biraz
daha yakınmış gibi sanki..
Olum çok özledim lan!
Ama neyi özlediğimi bilmiyorum işte.. İşte biraz da geldik
gidiyoruzun hüznü demiş ya üstad o misal. Gözlerimi kapadığım da güzel şeyler
gelmiyor gözümün önüne. Sanki günahlarım bir bir mızrak halinde götüme giriyor.
Bazen uçuşan kelimeler görüyorum etrafımda. Sanki bir parçam uçup gidiyor
uzaklara.. O kadar çok kelime var ki içimde , nasıl zapdedeceğimi ve
durduracağımı bilmiyorum..
Ben Topallıyorum..
Artık yoruldum demek için bile yoruldum. Bu düzen bu
saçmalıklar..
Aynaya baksam , hem de en beyaz halimle. Bağrına basar mı ki
beni. Ben aynaya teslim olmak istiyorum. Ben ayna olmak istiyorum..
Gelelim asıl konuya , güzel insan Ahu beni mimlemiş / soru
sormuş bana. Aslında direk bu soruların cevabını yazacaktım ama kendimi
tanıyamadığım için , benden arta kalan bir şey var mı diye görmek için içimde
kalan birkaç kelimecikleri dökmek istedim.
“Hakkımda Beş Bilgi” sorunun adı..
Ne yazsam bilemedim , ben kimdim ki? İnsan kendisini nasıl
tarif eder , iki koşu aynaya sorsak cevap verir mi ki. En çıplak haliyle
karşısında durmuşluğum çoktur.
Bir keresinde kendimi dakikalarca izledim. Çıplaktım. Insan
uzun süre çıplak vücuduna bakınca sarhoş oluyor , ya da çok ayakta kaldım
tansiyonum filan düştü bilmiyorum. Ama her zerre mi izledim.İnsan kumaş
parçalarını bu yüzden giyiyor demek ki.
Aslında benim kalbime göre de bir kumaş parçası dikilseydi
giyerdim. Vallahi bak.
Kalbimin en mahrem yerlerini örterdim. Göstermezdim kimseleri
onu. Belki arada gözlerini filan açardım..
Ben Tolga işte , kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım..
Junior bir hırsızım. Kalp hırsızı filan değil , bildiğiniz hırsız. Otoları
çalıyordum ben , beni kovalıyorlardı sonra. Koşmanın kaçmak anlamına geldiğine
ondört yaşında karar verdim.
En sevdiğim renk mavi. Huy bende..
İş batırma üzerine üstüme tanımam. İki yer açtım ikisi de
olmadı. Aslında Bilgisayar dükkanım çok çok iyi gidiyordu , onda da kader
sillesini vurdu.
“Hangi günahın bedeli bu” deyimini hiç kullanmadım. Kullanmaktan
korktum. Çıkıyor bir şekilde.
Etrafıma / hayatıma çok kimseyi sokmam. Laylaylom arkadaşım
yoktur benim. Dedim ya kelimelerle o kadar doluyum ki , girenler orada kalıyor
çıkamıyor. Çıkmak isteyen zaten bir “hoşça kal” kelimesine bürünüp çekip
gidiyor.
Küçükken , yani küçük dediğim böyle onbeşimde filan kendi
ağzı burnumu kırdım.
Bir su birikintisi bile beni çok çok uzaklara alıp götürür.
Kendimi iyi hissetmediğim zaman Erkan Oğur veya Neşet Ertaş
dinlerim.
Yirmibeş yaşındayım. Uzun süredir kendi kitabımı yazıyorum. Tabi sıyırmazsam..
Bu kadar yeter mi. Kendimi tanımaya başladıkça ürperiyorum
sanki , en iyisi mi susayım.
O kadar ayna dedik , bari şarkı da bu olsun değil mi