“Daha fazla.. daha fazla.. daha fazla..”
Daha fazla ne olum ? iki saatir kafamı ütüledin ne daha
fazla ?
“Yazamıyorum..”
Neyi ?
“Sevemiyorum..”
Kimi ?
“Etmeliyim , hadi kızdır beni..”
Derdin ne olum senin ?
“Küfür edemiyorum! Lütfen bana yardım et. Göbeğimin
kıllarını koparıyorum görmüyor musun.”
Sen çok seversin onları , anka kuşuna benziyo diye hava
atıyodun.
“İşte o yüzden..”
Ney ne yüzden.
“Edemiyorum diye koparıyorum.”
Senin ben olmayan beynini sikeyim.
“Ilık ılık konuşma sikerim belanı..”
Aha!
“lannn!!”
Oğluuum! Sövdün iştee
“Seviyorum olum seni , sayende küfür ettim. Hadi siktir git
de şu yazımı tamamlıyayım.”
Neyi yazacaksın ?
“Atı”
Nasıl at?
“Pembe”
Gittim ben.
“Dur gitme. Hikayede bi tane at var , bir de bi kız. Ama bu
kız aynı zamanda at. Ama at olduğu zaman kız gibi hissediyor kendini yani bir
insan olarak. kız olduğu zaman da at gibi hissediyor. Tek ortak noktaları küp
şeker / bir de renk olarak pembeye tutkunlar.”
Senin ben hayal gücünü sikeyim. At gibi kız dedikleri böyle
bir şey mi oluyor. Ama güzel lan , değişik. Eee nasıl yürüteceksin bu hikayeyi.
“Kız kendini insan olarak hissettiği zaman bir ata aşık olacak.
İlk kez birine aşık olduğu için vücudunda bazı biyolojik değişiklikler oluyor
ve kişilik bozukluğu başlıyor. Tümevarım ve yokavarımı aynı anda yaşıyor. Yani
sürekli farklı kişi. Beş dakikası insanken diğer beş dakikası at. At olduğu
zaman sürekli sevişmek istiyor. Karşısına çıkan küçük penisli insanları görünce
de kimlik kargaşasının en şiddetlisini yaşayıp adamları hadım ediyor.”
Ha siktir! seri
katile nasıl bağladın bu işi mına koyim.
“Ama takıldığım bi yer var. Tümevarım ve yokavarım sırasında
, yani at ve insan kromozomlarının karıştığı / birleştiği zamanlarda bu
yaratığın kullandığı bir takma ad olmalı..”
Olum götünden element uydurma.
“Aha , buldum.”
Neyi
“Elementleri. Neydi lan ? Ha! Ateş , Su , Toprak , Tahta!
Bunlardan biri.”
Senin bilinç altını sikeyim. Tahta ne lan , goradaydı o
sığır.
“Tahta çok kaba , kereste? Tamam itiraz yok , katilin takma
adı kereste.”
Ha sana ne diyecektim , olum epeydir sevişemiyorum bana
versen..
“yuh! Hangi pozisyon. Domalayım istersen.”
Lan bi dur lafı bitireyim at ağızlı. Şu senin escordun
numarasını
“iyi de sen parayla yatmasın ki biriyle.”
Denicem , belki olur. Nasıl yapıldığını unuttum , yeter lan!
“Aha buldum..”
Neyi..
“Sevemiyor..”
Kimi ?
“Sikemiyor..”
Lann!
“Ouu yok. Dişiydi dimi bu. Yoksa eşcinsel bir at yapacaktım.
Şimdi toparla bakayım ne oldu.
“Moruk aslında karışık görünse de çok basit. Bu hikayeyi üç
ay sürdürürüm ben , şimdiden yazayım atayım dergiye , üç ay kafamı dinlerim.
Neyse , basit be olum. Bir kız var. Dünyaya insan olarak
gelmiş. Dört yaşında çok şiddetli bir ateşli hastalık geçirmiş. Ondan sonra tüm
insanlığın fark edemediği ama kızın giderek içinde kabaran bir at ortaya
çıkmış. Atın bütün özelliklerini taşıyor. Heybetli , atılgan , zeki , duygusal.
Bir tek insan yanının en büyük dezavantajı olan ürkekliği var. Toplu
taşımalardan ve kendilerine dik dik bakan orospu çocuklarından hiç hoşlanmıyor.
Kısa sürede yaşadığı bu değişiklikler yüzünden kız yirmibir yaşında kişiliğini
kaybediyor. Vücudunda ki insan ve hayvan birbirine bağlanıyor. Kızda ki
çaresizliği bir düşün , bir hayal et..
Kimseye söyleyemediği bir ruhu ve çantasında taşıdığı pembe
renge boyanmış küp şekerleri var. Zihninde ki bütün iyi ve kötü niyetleri rehin
alıyor. Düşünsene , tek bir eylem yok zihninde. O an ne hissediyorsa o. Anlık.
İçinde ki hayvanı da rehin almanın ertesi haftası çıkarıyor ortaya. Toplu
taşımada kendisine yönelen testosteron dolu bakışları göğsünde yumuşatıp stop
ediyor ve hızlıca oradan uzaklaşıyor. Aynı adamın hormon dolu bakışlarına iki
hafta daha devam edince , içinde ki hayvan ortaya çıkıyor ve adamı eski bir
fabrikanın oraya götürüyor. İş çok ciddi , bildiğin gibi değil. Öpüşmeye
başlıyorlar , bizim abazan adam tabi hayatında ilk kez öpüştüğü için ayaküstü
iki kere orgazm oluyor titreye titreye. Bunu gören bizim ki adamın fermuarını
tek hamlede açıp karşısında rüzgara bile karşı koyamayıp dalgalanan et
parçasına karşı kocaman bir kahkaha atıyor. Kişneme yok. Onun ruhunda ki ata
ait bütün sesler ve tepkiler insan bedenine hapsolmuş durumda. Sonra ki gün
akşam haberlerinde fox tv de Fatih Portakal çok enterasan bir haberi sunmaya
başlıyor.
‘Evet , buda oldu. Bunu da gördük..
Bakın bunu da diyorum çünkü bana hak vereceksiniz.
dün gece yirmisekiz yaşında ki bir adam , eski şeker fabrikanın orada öyle bir ölü bulundu ki.
dün gece yirmisekiz yaşında ki bir adam , eski şeker fabrikanın orada öyle bir ölü bulundu ki.
Adamın , evet ölen adamın penisi koparılıp ağzına tıkanmış.
Durun daha bitmedi. Adamın götüne sokulmuş yirmisekiz adep küpşeker ve
yanıbaşında bırakılan pembe bi kereste..’
--- üç hafta sonra ---
Önü alınmıyor.. bu cani kim.
Yine bir pembe kereste cinayeti..
Ve altı ay sonra..
Takma adı Pembe Kereste olan gerçek isminin Gonca Demir
olduğu açıklanan yirmiiki yaşında ki genç kadın kendini asarak canına son
verdi.
Evinde bulunan intihar notunda , şunları yazıyor;
“Ana rahmine yollanan spermler tek tek kontrol edilip
götürülmedikçe , mücadelem bitmeyecek. Dünyada ki kimliksiz insan görünümlü
hayvanların mücadelesi benim mücadelem olacak. İçimde ki hayvanı teslim edip
tekrar geri geleceğim..
Not : Bütün pembeler masumdur..”
---
Nasıl ama ..
Hoopp. Ohoooo adam uyumuş ya!!”
Ha! Ne oldu lan dinliyodum olum seni.
“Yalanını sikeyim. Osurdun bi ara uyurken hayvan.”
Ben senin Pembe Kerestene benzemem , kalemini keserim.
“Vay canını yediğim dinlemiş beni , adamsın. Ne istiyon
söyle , çay koyiyim mi..”
Koy.. tek şeker olsun..
Tek pembe şeker..