31 Ağustos 2012 Cuma

Gençliğimin Katili part4 : Mahallemin kızları



Her sabah uyandığımda tek eğlencem olan misketlerimi kontrol ederek başladığım günlerdi. Bir yanım Tsubasa bir yanım Zagor..
Tsubasa ile futbolumu geliştirmeye yeltenir , Zagor ile gücümü kuvvetimi denetlerdim.. çocukluk işte.
Şimdiki jenarasyonun yaşadığı çocukluk mu ? Çoğu bilgisayar başında öldürüyor güzelim yıllarını.Mesela erkek kardeşim ; 15 yaşında sığır gibi evde pinekleyip duruyor bilgisayar başında.
Oğlum senin arkadaşın filan yok mu diyorum bana feysbuktaki arkadaş sayısını gösteriyor. Bi siktir git diyip kafasına vurduğumda suçlu ben oluyorum.
Gerçi ne tuhaf değil mi ? ilişki tekliflerini bile feysbuk aracılığı ile yapıyorlar ve ondandır ki yüz yüze gelindiğinde gözlerinin içine bakarak konuşamıyorlar , dikkat edin!
24 yaşındayım , bundan bi 12 yıl öncesini filan düşünürseniz çocukluğum diyebileceğim bir dönem. Resmen yeni nesil ile aramız da uçurumlar var..
Boşuna demiyor millet Ahh nerde o Eski Ramazanlar , Bayramlar , Hasanlar..
Eveeet ! bakmayın öyle Hasan’lar bile kalmadı.
Hangi Hasan sorusuna FlorHasan diyemiyoruz mesela. İsimler bile modernleşti.(tamam tamam özür dilerim bu espiri için birden çıktı :(  )

Okulumun olmadığı zamanlarda gerçi okul olduğunda da fark etmiyordu ama günümün tamamı dışarıda geçerdi. Benim sorumlu olduğum bir ailem vardı o yaşta ve para kazanmak için bir şeyler çabalıyordum. O yüzden oynanılan “yerden yüksek” oyununda ben hep yerde kalıyordum. Yada çabuk sobeleniyordum .
“Siiiii” diye adlandırdığımız bir oyun vardı , bir kurban olurdu nefesi bitene kadar Siiiii derdi ve birini ebelemeye çalışırdı , o ebelediği kişiyi varış yerine gidene kadar tekme tokat dalardık.Belki de bu yaşıma yansıyan agresiflik hırçınlık o yüzden.

Birde çocukluk sevdaları var öyle değimli..
Lanet olsun bana hiç yaşatmadılar onu ! Mahallemize sürekli birileri taşınıp dururdu ve mahallede ne zaman biri bir kıza açılamasa soluğu benim yanımda alırdı.
Tabi o zamanlar öyle kolay değil gidipte bir kıza gönlünü açmak. Hala varmı bilmiyorum ama en düzgün değiş;
-         Benimle çıkar mısın ?

Hala kullanan varmı ? bence yoktur. Zaten biraz daha batıya doğru kayarsak “Sevişmeye ne dersin” gibi şeyler üremeye başlar.
Mahallede ne zaman bir kız dışarıya çıksa erkek heyeti toplanır ve aralarında o kızla kimin arkadaşlık edeceğini düşünürdü. Herkes onu daha çok istediğini kanıtlamak zorundaydı. Yok yok fazla uzakta aramayın kimdi bunu yapan diye ? Dağda yaban keçileri dişisine kavuşabilmek için öyle boynuzlarıyla birbirlerini yer , o misal.

Kız bir köşede otururken aralarından sıyrılan erkeklerden biri ona açılmaya doğru hazırlanır. Tabi ben her zaman ki gibi her şeyi uzaktan izlerim , çünkü bilirim hiçbirinin götü yemez yine gelir bana der. Bende kıramam tabi ki. Lapps diye söylerim.
-         Bizim Kemal seninle gezmek istiyormuş
-         Bizim Ali senden hoşlanmış
-         Yarın okul çıkışında Emre seninle görüşmek istiyormuş.

Hepsinin arasını ben yapardım , iyi pezevenk olurmuşum herhalde.Alırdım kunduramı vurdururdum topuklarımı da hee iyimişş , he ne diyodum.
Mahalledeki çoğu çocukluk aşkının tohumunu ben verdim anlayacağınız.
Mahalleye yeni bir kız taşınmıştı yeni yapılan binaya. Babası esnaftı çarşıda dükkanları vardı tanımıştım. Yine olağan olaylar kızı seçme çabaları derken bende hiç olmayan bir şey oldu.
O kızda beni etkileyen bir şey vardı , ilk kez hissettiğim bir şeydi. Başkalarına gelince rahattım ama kendime gelince put gibi kalmıştım , hiçbir reaksiyon gösteremiyordum ona karşı.
Evleri üçüncü kattaydı , evlerinin karşısındaki merdivene kurulur onun balkona yada pencereye çıkmasını beklerdim. Hangimiz beklemedik ki ?
Ben çok bekledim. Öyle güzel ve saf duygular ki insanın aklına geldikce ah etmemesi mümkün değil. Hele ki onu gördüğümde donup kalırdım olduğum yerde.

O zamanlar modadır 15 şarkı yazar gider kasetçide doldurturdum. Hiç unutmuyorum Ferda Anıl Yarkın’dan Üzülme şarkısını kaç kez dinledim o kasetten.
Kaset bozulduğu zaman hangimiz kurşun kalemle onu tamir etmeye çalışmadık ki ?
Ah ulan ahh..

Birgün tek bir çiçek kopardım komşunun bahçeden , çok hatırlamıyorum ama güle benziyordu kırmızı bir şeydi. Onun kurstan eve gelmesini bekliyordum köşe başında elimde bir tek çiçekle. Herkes bana bakıyordu alttan alttan ve çiçeği onlara göstermemek için harcadığım çabayı görmeliydiniz.
Geldiğini görüyordum , o bana doğru yaklaşmadan neler söylemem gerektiğini tekrarladım kendimce , ama yanımdayken düşündüğüm hiçbirşeyi ona söyleyemedim. Tek yapabildiğim elimdeki buruşmuş çiçek ile onun için doldurttuğum kasedi ona vermek oldu. Gülümsediğini görünce rahatladım ve istifimi bozmadan ağır ağır köşe başı delikanlısı moduna geri döndüm.

2007 yılında onunla rastlaştık , çok olmuştu tabi bizim oradan taşınalı kısa süre geçmişi yad etmenin getirdiği tebessümle birbirimize bakmıştık. Sonra bana o kaseti hala sakladığını söyledi , oysaki o çiçek benim için her şeyden önemliydi. Hem onu koparmanın hemde elimde o çiçeği taşımanın bende bıraktığı ağırlık hala sol mememde vardı.
Anlaşılan o gül gibi solmuştu anılar..
Bize de kalan tek yâdigar , çocukluğuma dâir bu satırlar..

“ Elimde bir demet çiçekle geçtim bütün sokakları.
Bir delikanlı için bu ne demektir sen bilemezsin.”

30 Ağustos 2012 Perşembe

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.




Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
 
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927


Atamızın en sevdiği şarkıda hediyem olsun..
Erkan Oğur'dan 'Bülbülüm altın kafeste'
 
 

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Oyy benim Kara Bahtım Kör Talihim..

Gidişin de çok ani oldu ya,
Gelişin gibi..
İşin doğrusu;
Varlığına alışmaktan daha zor oldu,
Yokluğuna alışmak.
Alıştım mı bilmiyorum,
Ama mecbur olduğumu biliyorum.
Boşver...
Coşkusuda çok güzeldi varlığının,
Yokluğunun acısı da, hiç fena değil hani...


Mavi Kelebek geri döndü..



Bir hayaleti beklemek gibi bir şeydi onu beklemek.
Hep yanımda olduğunu bilsem de , onu görebilmek için çıldırasıya paralıyordum kendimi.
Gidenin arkasından el sallamalara alışmıştım hâlbuki. Sadece dalağıma kadar işleyen o Mavi Düşü bir kez daha görebilmek için sık sık uyumaya başlamıştım , daha doğrusu çabalıyordum.

Bir şeyi kırk kere isteyince olur yalanına inandırmaya çalışıyordum kendimi uyku haplarının gardına sığınarak. Yarım yamalak uykuların ardından  ne yaptığımı soruyordum kendime.
Aynada gördüğüm ben ile içimdeki beni kıyaslıyorum karanlık , tütün kokan odamda.

Kıçımı kırmış yatağımın tavanını izlerken kii tavandaki desenlerden insan veya hayvan silüeti çıkarıyorsanız kafayı yeme işleminiz başarıyla tamamlanmıştır demektir.
Rüzgarın havalandırdığı perdenin arkasına saklanmış birini görür gibi oldum.Sonra Mavi bir parlaklık yaklaşır oldu hem küçük hem büyük bir şeydi .. Kelebek gibi.

Kocaman gözlerine inat küçücük elleri vardı , kanatlarını her çırpışında güzel güzel kokular saçıyordu etrafına. İncecik boynuna sarmaladığı desenler göz kamaştırıcıydı. Hayatımda ilk kez bir kelebek ile bakışıyordum. Yıllardır orgazm olamamış biri gibi kasıklarımdan göz bebeklerime doğru uzanan bir sancı hissettim.Elimi salladım bir sineği defetmek ister gibi , odamda iki tur atıp her yere o ışığını saçtı sanki bana bir şeyler der gibiydi.

Peki beni görmek istediğim omuydu ki ?
Hayır hayır , ben ‘Maviş’imi arıyordum. Bir kelebek niye bana onun hissiyatını verebilirdi ki ?
Avucumun içine aldım onu , Maviş mavi bir kelebeğe can vermişti bile..
Neden geldin diye sordum , cevap vermedi. Oysa ki nasıl hazırlamıştım sesini duyarım diye. Çırptığı her kanat sol mememin iki parmak altına umarsızca şamarı vuruyordu. Sağ gözümde yolculuğa çıkmak için hazırlanan damla daha fazla dayanamadı ve onun yanına damladı.
Durdu , duruldu.. belli ki söyleyecekleri vardı. Sağ elime alıp , nefes aldığım yere götürdüm onu. Gördüm onu , Mavişi tekrar gördüm.
Hayaleti görebilmek ?
Korktum , sen kimsin dedim cevap vermedi.
Bunun sadece bir rüya olduğunu hissettirmek için uçup gelmişti yanıma..

Tekrardan Masmavi bir ışık saçtı etrafına , o küçük kelebek hüzün kokmaya başladı.
Sağ elimdeki yerini korudu , mavi deryanın en dibine kadar elimi hiç bırakmadı. Artık uçmanın vakti gelmişti , bir daha gelmeyeceğini anladım kocaman gözlerine bakarak.
Sol kanadına küçücük bir öpücük kondurup elime üfledim daha hızlı uçabilsin diye.
Gitmesi gereken yol , önünde ki yol çok uzundu onun.
Mavi ışığı birçok karanlığa meydan okuyacaktı hep.
Her veda bir başlangıçtır aslında , yeni başlangıçlara doğru uçup gitti..

Rüyaların kötü yanı hep uyanırsın , ve ben uyandım.
Bu bir rüyaydı ve gerçek değildi.
Ama güzeldi..
Gerçek olamayacak kadar güzel..

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Gençliğimin katili part3 ; Parktaki boyacılar


Çocukken ne zaman kendimi yalnız hissetsem bizim mahalledeki parka atardım kendimi.
Sadece ben değil , herkesin o parkta bulduğu , sığındığı bir şeyler vardı.
Parkın tam ortasında ki Atatürk büstüne çıkar hayata ve yüksekliğe meydan okurcasına aşağı atlardım , her seferinde canım acırdı. Mazoşist bir insan da değildim hâlbuki. Sadece o çektiğim acı bana yoksulluğumu unuttururdu.

Parkın bana tek getirisi , atlamak zıplamak değildi. Park kalabalıktı ve su satmak için ideâl bir yerdi. Hafta sonları Zekoyla önce pazarda su satar sonra parka geçerdik.

Çocukluğumda benim en iyi arkadaşım oydu. Ne zaman birilerinden kaçsam ona sığınırdım. Gücüm kuvvetim  iyiydi halbuki ama yinede kavgada dövüşte sırtımı dayadığım tek kişiydi.
Boya sandığı olduğu için onu hep kıskanırdım ve bunu hiç bilmezdi.
Bir boya sandığım bile yoktu , bakkaldan aldığım düz boya fırçası birde bezle ayakkabı boyardım. Benden daha çok para kazanırdı Zeko , ama paranın yarısını bana verirdi.

Parkın girişini tutan boyacılar bizi yanlarına hiç almazdı , aradan yıllar geçti hala içimdedir bu dışlanmak. Boya sandığıyla türlü türlü ritim çıkartır gelen geçenlerin ilgilerini çekerdi.

Ne zaman yanlarına sokulsak söve söve kovalardılar bizi. Zeko az ilerde Belediyenin orada çömerdi ben parkın içini turlardım. Yine de üç-beş bir şeyler giriyordu işte cebe.

Zeko’nun ilkokulda sevdiği bir kız vardı. Ne zaman onu görsem bir ıslık çakardım anlardı sandığını bırakıp topuklardı , onu öyle görmesini istemezdi . Gider sandığı ben alırdım.
Sonradan alıştırmaya çalıştım onu ama nafile , onu öyle görmesini istemiyordu. Bu haline hep gülüyordum.

Birgün parkın çimlerine uzanmış hayal kuruyorduk zengin olacağımıza dâir.
Sonra ki cümle ‘siktir et’ ile başlıyordu. Korkuyorduk zenginlikten de.
Bizim istediğimiz şeyler belliydi , hep az ile yetinmek zorunda olan kişiler bir şeyin fazlasını asla istemezler. Sonra bir türkü patlattırıyordum ona Mahsun’dan girip Cengiz’den çıkıyorduk.Sesimiz güzeldi , sınıfta da türküleri hep biz söylerdik.

İlkokulda hep bakıştığım biri vardı daha doğrusu ben hep ona bakardım o bilmezdi.Sonradan taşınıp gittiler. Şimdi ki gibi kolay değildi o zaman bir kıza açılmak. Bazıları günlüğüne bazılarımız kalbine kazırdı o ismi. Zeko ne zaman onun geldiğini görse bana ıslık çalardı , o zaman cep telefonumu vardı en iyi çağrı yolu ıslıktı :) . Onu gördüğüm zaman yerimden kıpırdayamazdım . Yanında hep annesi vardı zaten. Bana bakıp içten tebessüm atarlardı tabi benim yüzüm gözüm kir pas içinde. Hiç çıkarmadığım kırmızı kapşonumu hep temiz tutardım ama.
Onu yıllar sonra yine mahallede gördüm , bana baktı tanıdı ama tepki vermedi öylece yanımdan geçti.
O zamanlar birde mahallenin köşe başı delikanlısı modeli , elimde tespih ağır ağır çekiyorum taşlarını. Kabadayıyız ya hani.. Sonra Okan Bayülgen'den bu sözler onu bana anımsatmıştı , sebebini hala bilmiyorum.

‘Durucam burda gidişini seyredicem
kıpırtısız sakin gibi görünecem
kavgasız olucak fırtınasız olucak
saçma sapan olucak
organlarım birbirine vurucak
arkandan sessiz bakıcam
ben yine salağı oynayacağım’

Geçen yine arkadaşlarla parka doğru yürüdük elimizde çekirdek yavaş yavaş yürüyerek.
Atatürk büstünün karşısında bir banka oturduk , çocukluğumuzdan dem vuruyoruz.
Sesimizde o günlerin hüznü olduğu açıkca belli oluyor. Her bir metrekaresinde bir anımızın olduğu koca park.. Çocuklar öyle güzel gülüp eğleniyorlar ki susuyoruz uzunca süre.
O içten gülüşler , o çocuk gürültüsü bile ruhumuzdaki dehlizleri dışarı dökmeye yetiyor.
Sonra önümüzden siyah kirli ayakkabılarıyla birileri geçiyor , ve aklımızda bitmeyen o ses..

“ boyayalım ağabey ? “ 

Şarkıda bu olsun.


18 Ağustos 2012 Cumartesi

Ey bayramlarrr



Okuduğum çoğu blogta , bayram mesajının hemen altında beklediğim herşeyi buldum.
- Ahh ah eskiden böylemiydi
- Önceden harbiden şeker toplardık he
- Hangimiz torpil patlatmadık ki ?
gibi türlü türlü eski Ramazan olduğu gibi eski Bayram geyikleri mevcut heryerde.

Hala beleşmi bilmiyorum bayramda İETT ' ler
Madem herkes bir anısını anlatmış bende anlatayım.
11 yaşındaydım , arkadaşım Salih ile birlikte boş avare dolanıyorduk tabi cepte para gani toplamışız oradan buradan. Ne yapsak ne yapsak derken haydi nasıl olsa heryer bedava diye bindik gidiyoruz yardıra yardıra..

İlk durağımız lunaparktı.
Paramızın tümünü lunaparkta yedik , sonra nasıl gelmişiz bilmiyorum kendimizi Sarıyerde bulduk kiii oturduğumuz yerin Küçük Çekmece olduğu düşünülürse bir hayli uzak ve gece saat 10.
Ammaan nasıl olsa aynı araba geriye döner diye bekliyorduk.

Biz inmiştik ama arabada iki tane bayan vardı (sonradan öğrendik ki bayanlar Rus)
Ondan sonra dersiniz ki Ruslara karşı neden önyargılı bir milletiz. Ulan küçüklükten beri başka hallerini göremedik ki .

Dedim şöför ağabey ne zaman gidecek araba.
Dedi bu araba daha gitmeyecek.
-E içerde ablalar var
- Onlar gitmicek.
- Eee niye oturuyorlar ?
- Size ne oğlum gidin işinize
-Ama abi burada kaldık biz napıcaz
-Banane ne yaparsanız yapın..

Baktık olacağı yok , uzaklaştık birkaç adım gittikten sonra orospu çocuğu diye bağırıp koştuk.
Yana yakıla ne yapacağımızı düşünürken , bir özel güvenlik durumumuzu anladı sağolsun cebimize parayı koydu ve daha samimi olan tarafı , bizi bineceğimiz arabaya elleriyle götürdü. Sorsalar o yaşta İstanbul’a kafa tutuyorduk ama sadece lafta.. Korkudan it gibi titriyorduk ikimizde.
Eve geldiğimde gece saat 12 olmuştu. Annem açmış kuran-ı nı okuyor babam polise çoktan gitmişti bile.
Dönünce beni evde görünce sevinemedi bile direk girişti bana. Hayatımda yediğim en ağır dayaktı , o hırsla evden çıkarken onada küfrettim ve 2 gün eve gelmedim.
O yüzden şeker bayramı yok yok Tayip amcamız kızar sonra Ramazan Bayramı her geldiğinde aklıma şekerlerden önce yediğim dayak gelir : )

Velhasıl blogdaşlar , hepinize güzel ve dayaksız Bayramlar diliyorum.
Dur dur söylemesem içimde kalır;
-Ahh ah nerde o Eski Bayramlarrr
: ))
  

16 Ağustos 2012 Perşembe

İstanbul, koca keşmekeş..

Immmm,
Lafa yine at gibi düşünme sesimle başlıyorum , her ne kadar bana çekici etrafta kişilere komik gelsede..

Çocuk yaşlarda çalışmak zorunda olanlar hep daha rahat , daha kolay para kazanmanın hayalini kurar , ben hep öyle yapardım.
Pazarda ; Buuuz gibi soğuukk sudan içeeeen !
Diye bağırıp su satarken mesela ileride hep büyük büyük suları hiç yorulmadan satmayı hayal ederdim.
Daha sonra elimde bulunan ve biriktirdiğim paralarla aldığım sürahi ile parkta su satardım , su bitince eve gitmeye üşenir , parktaki musluktan su doldururdum ve yine aynı parayı kazanırdım.
Kolay , emek sarfedilmeden  para kazanın nasıl bir duygu olduğunu henüz 10 yaşımdayken öğrenmiştim.
Hepimizin vardır böyle bir geçmişi değil mi ? En basitinden; hangimiz komşu teyzenin incir yada kiraz ağacına dalmadık ki ?
Gerçi artık meyve ağaçlarının yerini koca koca bina aldı , ne desem boş..
Misket oynadığımız , top oynadığımız tüm boş arazilerin yerinde koca koca binalar var artık.
Taşına toprağına tükürdüğüm İstanbul’ u !
Neleri süpürmedi ki .. neleri alıp götürmedi ki benden..
Ah ulan ah !

Bari şarkısıda bu olsun..

‘ Ah ulan İstanbul yine harcadın beni
Çocukluk günlerime ben dönemedim..’

Yine mimlenmişim hüzünlümü hüzünlü arkadaşım DepresifPolyanna  tarafından :)
buradan kendisine bol bol tebessümler gönderiyorum en diyaframından.
Soru şu ;15 yıl sonra sen..

Immm, 39 yaşında olucam vay be..
Aslında yarınımı bile düşünemezken 15 yıl sonrasını düşünmek beni korkutuyor..
Nerede olurum , nasıl olurum bilmiyorum ama hep yapmak istediğim şey biraz klasik olucak ama kendi hayat hikayemi yazmak isterim , sonra şu İstanbul denilen yerden kaçmak isterdim ortopedik ayakkabılarımı bırakarak. Evlenmiş olurmuyum bilmiyorum ama bir kızım olsun çok istiyorum ‘Eylül’ adında.
Ve umuyorum ki kimseden kaçmak zorunda olmadan bir hayat.. kendimden bile..

Biliyorum ki aramak kendini kaybetmektir..
Biliyorum ki aranmak , sevildiğini bilmektir..

Sevenleriniz bol olsun..

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Hoşçakal usta..



Hep görmek isterdim seni..
Ne zaman kendimi yalnız hissetsem , reçetemi kendim yazar seslendirdiğin Orhan Veli şiirlerini bir kalemde yutardım.
Biliyormusun , ben seni hiç tanımadım ama seni hep sevdim. Şimdi seninde yıldızlar ülkesine gittiğini öğrendim.
Peki sen gittin ya hani , sesinde gittimi ki ?
e ben hala yalnızım?
Sen gittin , peki yalnızlık gittimi. 
Kendi yalnızlığınla gittin..
Hoşçakal Büyük Baba.
Bir feysbuk iletisinde görmek hiç kolay olmadı.
Tüm sevdiğim adamların ölüm haberini hep sen verdin bana Zeko , neden he söyle iyi kalpli amcalar birer birer neden gidiyorlar , tutsana onları Zeko !
Yusuf abi , Kazım abi , Ali abi , Ahmet abi
ve şimdi..
söylesene Zeko !
bı gidiş niye !
oysa ki ne güzel söylüyordu Orhan Veli'den..

'Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.'

14 Ağustos 2012 Salı

Gençliğimin katili part2 : İstanbulspor !


Zaman ne çabuk geçiyor !
Bazen çok hızlı koştuğumu hissediyorum ortopedik tabanlıklarımla birlikte. Sonra yavaşlıyorum , zaman dursun istiyorum..
Herkes dursun; insanlar , hayvanlarlar , açlar , toklar , uğursuzlar , zenginler , fakirler !!
Sonra dönüp geriye / geçmişe doğru bakıyorum. Bir yığın acı tebessüm ve parçalanmış bir sürü gülüş , bilirsiniz..
Sonra vitrinlerden birinde kendi yansıyan görüntüme bakıyorum en buğulusundan..
Şarkıda da diyor ya ,

‘ göz ucuyla aynaya baktım dün gece , değişmişim eskiden ne kıyaktım ‘

Saatimin pili bittiği için bizim buradaki saatçiye gittim. Birkaç müşteri vardı ve beklemek zorundaydım , oturdum etrafımdaki güzel saatlere bakıyorum(dum).
Birden kafamı kaldırdım etrafıma bir baktım her yer zaman dolu ,
Tikk takk tikk takk tikk takk !
Sağıma baksam zaman soluma baksam zaman.. Aman Allah’ım nefesimin daraldığını hissettim.
Her yerde zaman sesleri , kulağımın içine içine bağırıyorlar!
Ben çocukkende zaman yine aynı şekilde geçiyordu , saat iki kere hep aynı yeri gösteriyordu , hala aynı ?
O zaman geçen zaman değil , biziz .. Zamanın bir suçu yok değil mi ?
O hep yerinde sayıyor oysaki sadece biz onun hızına ayak uyduramıyoruz..
Lanet olsun Provası yokki hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek.

Neyse çıktım saatçiden gidiyorum hep hayal ettiğim bir sahneyi yaşamak nasip oldu.
Koluma saatimi takmak için uğraşırken bir kızla çarpıştım , ama ne çarpışmak .. Filmlerde hep kitapları düşürürler bunun telefonu düştü . İkimizde eğilip telefonu almaya yeltendik , ben aldım üzerini hohlayıp sildim.
Hep bir tebessüm atmasını bekledim ama nerdeee meymeletsiz ;
-         Önüne baksana be adam dedi ve hıhlayıp hızlıca gitti.
Arkasından seslendim ;
-         Filmlerde böyle olmuyordu amaaa !

İki üç adım attıktan sonra duraksadı , işte tam o an sanki dünya benim için durmuştu diyecektim ki yoluna devam etti.

Ver sloganı;
-         Ahh be Tolgaaa , yine mi yalnızsın… !

Eve doğru geçerken mahallenin çocuklarının löyy löyy löyyy diye bağırma sesini duydum , Fenerbahce – Galatasaray maçı vardı çocukları öyle görünce bi tebessüm attım.. hey gidi diye iç geçirdim birkaç sitemli nefes alıp verişimde oldu.

Ortaokula giderken , araba arma hırsızlığı dışında yaptığım diğer iş İstanbulspor maçlarına gitmekti.
Semtimizin büyükleri daha çok para kazanabilmek için hep bizi kullanırdı. Sözde bize daha güçlü olmayı , daha dik durmayı öğretiyorlardı..
-         Size öğrettiğimiz şeyi okulda hangi hocanız öğretir len kamiller !

Verdikleri en büyük ödül (bize göre) ekmek arası salam kaşardı .. Salam varsa lükstü birde düşünün.

İstanbulspor – Beşiktaş maçı vardı.
Yine toplandık bizim buradan gidiyoruz , o zamanlar tribüncülükte terfi ettiğim zamanlardı , davulu bana taşıtmaya başlamışlardı. Kemal ağabeyin dediğine göre böyle devam edersem tepeye bile çıkabilirmişim (amigo)

Yarım ekmek salam kaşarımıda bitirdikten sonra bana iyice güven gelmişti. Yeni yeni girdiğim ergenlikte resmen bir amigo havasıyla hareket ediyordum..

-Beylerr boğazlar yırtılana kadar bağırıyoruz tamam mııı !

Büyükler ön tarafta toplanmış , bize olası kavga dövüş için uyarıyordu.
Belli ki kavga çıkacaktı , Beşiktaş maçları hep olaylı olmuştur. Bir elimde tokmak diğerinde davul stada doğru ilerliyorduk , tam Meydanın orada sesler yükselmeye başladı , anladım ki bir şeyler oluyor.

En baş safı çekiyordum davul bende olduğu için , arkama dönüp bir göz attığımda yaklaşık 100 kişi filan vardık fena sayılmazdık. Sloganlar filan başladı;

-Ararım , ararım seni heryerdee
Sorarıımm , ıssız gecelerde Beşiktaş nerdeee !

Derkeeen ; işte o an !

Daha sonra öğrendim , sayıları yaklaşık 500 kişi olan Beşiktaş taraftarı üzerimize üzerimize geliyor.. Ulan akılsız kafa kaçsana işte ! Metin abi bağırdı , nam-ı değer Kulağıkesik..
Dalın ulleeeeyynnn !
Henüz 14 yaşındaydım ve aileden hatta kendimden vazgeçtiğim zamanlardı , davulu sote biyere bırakıp elimde tokmakla koşa koşa yardırıyorum , birde o zamanlar bende kiloda var boyda var koş koş koşşşş
-semiallahü limen hamideh !!

100 olan sayımız git gideli azalıyordu korkak köpekler sağa sola saçılıyor , aynı şey Beşiktaş taraftarı içinde geçerli çoğu uzaktan izliyor ödlekler!

Bizimkilerin aralarında en şanslısı benim elimde tokmak var , diğerleri Allah ne verdiyse girişiyor .. karşı taraf öylemi ?
Dönerler , satırlar bıçaklar .. bizi kesmeye gelmiş pezevenkler.
Marangozda 2 ay beraber çalıştığım arkadaşım Evren vardı boyu çok ufaktı , en son onun bağırmasıyla irkildim bana seslendi Bedooooooo (tribünde lakabım Bedoydu). Dönüp baktığımda sağ ayağını tutuyordu bıçaklanmıştı , daha önce hiç arkadaşım yanımda bıçaklanmamıştı korktum.. hayatımda ilk kez korktum.
Sonra Allah beni affetsin hala vicdanım sızlar tokmakla onu bıçaklayanın burnuna yapıştırdım ve topukladım Evreni yanıma alarak . Burnunu kırmıştım sanırım bana kırkbeş derece dönük bi şekilde vurdum , beni görmemişti bile tam bir horoz dövüşü..

Baktım olacak gibi değil , adamlar nasıl kin tutmuşsa bırakmadılar peşimizi ..
Yemişim delikanlılığı linç edicekler la bildiğin bizi.
Hemen bir evi gözüme kestirdim ve tüm zillerine bastım, hala peşimizdeler üzerimde de İstanbulspor atkısı var.
2 kattan bir teyze balkona çıktı
Allah senden razı olsun teyzecim , anladı ve bozuntuya vermedi.
Baktı aşağıya buyur yavrum dedi ,
Bakın aradan yıllar geçti ama hala aklıma geldiğinde gülmekten ölürüm.
Teyzeye aynı şöyle seslendim ;

-Anneee kaç ekmek alayım unuttum.

Gülmeyin , göt korkusu bu başka bir şeye benzemez.

Teyze bozuntuya vermesede afallama dönemi yaşadı , ama onunla konuştuğum için arkamda bulunan kin dolu taraftardan kurtulmam kısa sürdü. Otomatik kapı açıldı ve hemen daldık apartmanın içine. Evren’in bacağına baktım bir şey yoktu on dakika orada bekledikten sonra çıktık , ortalık durulmuştu.
Beni davul korkusu sardı , Beşiktaş taraftarından yemediğim dayağı Metin abiden yiyebilirdim bana emanetti o davul .. ama yook ara ara bulamadım , o korkuyla maçada girmedim. Sonradan öğrendim ki davulu bulup almışlar içeri , ama 3 hafta onun fırçasını yedim. Onların anlayışına göre , bir tribüncü canını bırakırmış ama davulunu asla..

Tam 4 sene İstanbulspor tribününü kovaladım , epeyde tanınan biriydim hala beni gördüklerinde Bedo derler bana. O lakabı niye taktılar hala anlamış değilim.
Liseli yıllarımda Fenerbahçe tribününü de kovaladım.. Ekmek arası meşaleler , deplasmanlar , kavgalar dövüşler eksik olmadı , ama bu başkaydı ; Fenerbahçe bir aşktı.

Devamı yakında..

10 Ağustos 2012 Cuma

Göğe bakma durağı.. ( Mim2)

Öncelikle bu videoyu bir açın bakayım : )

Hani bazen deriz ya , bugünüm gerçekten çok kötüydü diye ve hep hayalini kurarız yarınım daha güzel olsun diye. Dün benim için öyle bir gündü , ruhumu zapdedemiyorum artık
‘En kötü günümüz böyle olsun ‘ lafını mesela hiç kullanmadım , çünkü bir gün olsun ki baştan sona kadar sorunsuz sıkıntısız bitireyim. Yook olmaz.
Annem hep der Allah sevdiği kullarına dert, sıkıntı verir diye.
Dedim anne o zaman hakikaten baya bir seviliyorum , sağolsun yaradan çok hissettiriyor kendisini : )
Şeytan Azapta diyor ya Tarkan efendi , gelip benim ruhada bir baksa ..

Bu arada yine Mimlenmişim , hemde benim için yeri gerçekten apayrı biri tarafından , kimmi ; tabiki Muyuuurrtt 
Benden duymuş olmayın ama bu kız hakikaten deli : ) şşşş duyucak sessiz olun gülmeyin bakayım ! Duysada üstte paylaştığım video onu gülümsetir , bak bakk nasılda gülüyor : ))

Dünkü sitem dolu sözlerimin arasına bunu sıkıştırıcaktım ama sana özel tek olsun diye bugüne sakladım Esma’cık , sonra efenim niye hemen cevaplamadın filan yok :p
Demiştim ya insanın tebessüm etmek için sebepleri olmalı diye , alın size biraz deli de olsa Muyurt J hemen cevaplıyayım , ama peşin peşin söyliyim bu sefer peşimden kimseyi sürüklemem (:

Kendimizi kötü hissettiğimizde neler yaparak mutlu oluruz?

Immmmmm (bu benim at gibi düşünme sesim)

Kendimi kötü hissettiğim zaman genelde kimseye çaktırmam. Öncelikle kafamın içini boşaltmam için yürürüm , yürümeyi çok severim. Yüksek sesli yerlere giderim kendi sesimi duymamak için.
Birde en büyük rahatlama meditasyonum olan şeyi yaparım , tabiki bu..

Heeeyy , deli değilim ben hıhh

 Bu şarkı sıkıntımı biraz hafifletir , bu şarkıyı dinlediğimde dalıp giderim.. kendimi ruhumla baş başa bırakmak istediğim zaman bu şarkıyı dinliyorum.. Kendimi hatırlamak istediğim zaman bunu , kendimden kaçmak istediğim zaman bunu , gülmek istediğim zamansa bu şarkıyı dinliyorum.. ve bu şarkının içinde hapsoldum çıkamıyorum 

Şarkılar / müzikler gerçekten ruhun gıdasıdır..

Birde insanın dostları olmalı , hakikaten seni anlayabilecek dostlarım.
Tamo(Tamer) var mesela benim dostum , her derdimi hiç sıkılmadan dinler dinler dinler beni rahatlamak için söze “siktir et moruk yaa” diye başlar , işte o zaman bi hafiflerim..

Zeko var ; oda benim gibi dinlemesine dinlerde sonra benim çok üzgün olduğumu görünce ‘tamam lan sus , ağlatıcan beni der’ hayatta da ağlamaz ibne .. keşke ağlasa , ağlamak rahatlatır insanı.. ama beni anlar he .. Ben Leb demeden  - Çorum der.
Bilir ne demek istediğimi.. suratıma bakınca anlar bindirir arabasına ben hiç demem şuraya diye , götürür beni sahilin koynuna bırakır..
Orada o dalgalar ruhuma tecavüz eder durur , hiç ses çıkarmam oda çıkarmaz

Bilir ki ruhu yaralı birinin yarasını doğa anadan başkası saramaz..
Her ‘Parçalanmış Gülüşlü’ bir gün muhakkak Dalgaların , dağların , ovaların tecavüzüne uğrar.. onlara teslim eder kendini.

Velhasıl , kendimi kötü hissettiğimde önce kendime başvururum sonra etrafıma ,
Ve düşünmemeye çalırım kendimi kötü hissettirecek şeyi.
Bu şiirimde biraz bişeyler anlatabilirim sanırım..

Son olarak Esmacığıma bizim oralardan bir türkü armağan edeyim
Buyur dinle bakayım deli kız
Mutlu kal :)

Suskunum , Yorgunum , Tedirginim ben..

İnsan ruhunu görebilme imkanınız olsaydı , onu görmek istermiydiniz ?
Değerli arkadaşım suicolour sayesinde ruhum gayet dingin bu aralar paylaştığı müziklerden dolayı.
24 sene Özgün müzik ve Halk Türküleriyle büyüyünce bazı müziklere / seslere alışmak zor oluyor tabiki.. Ona hareketlilik için  ‘biraz Ankara havası’ paylaşta iki miskete düşelim dedim..
Oda ‘herkes senin gibi mutlu değil ya ‘ dedi. İşte tam orası zurnanın zaaarrrtt dediği yerdi bir tebessüm attım arkadaşımın bloğuna , sonra son paylaştığı müziği bir daha dinledim bildiğin gözlerim kapandı. Bir iç çektim , bir şeyler yazmak istedim..
Uzun zamandır içimde sakladıklarımı yazayım , belki rahatlarım..

Oldum olası içimde ki sıkıntıları dışarıya vurmayı beceremedim , hep içimde sakladım. Karşıdan bakıldığında gayet mutlu ve güleç biriyimdir halbuki ama şâirinde dediği gibi ;

“Bakmayın bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma... Ben aslında çok gülerim ve ben gülerken hiç kimse yalan olduğunu anlamaz.”

Çok yalnız kaldım , çok kendimle konuştum gece ayazında..
köşede bucakta unutulmuş bir vazo gibi hissediyorum kendimi . Hani hem vardır bilirsin ama orada köşede bi yerde kalmıştır ya aynen öyle.
Bir vazo gibi yalnızım.
Ama ben beceremedim , o vazo kadar olamadım.
Düşüp paramparça oldum.. Tam 5 sene kendimi yeniden toplamaya çalıştım , anka kuşuna derlerya kendini külünden yaratan diye.. halt etmiş !
her şeyim parçalandı , gülüşlerim..hüzünlerim..sitemlerim !
Kendimi toplamak zor oldu be..
En ufak parçasına kadar toplamaya çalıştım kendimi , ama ne yazar.. Paramparça bir vazoyu birleştirmek mümkün mü ? – değil..
İnsanın kaderi böyle kısır döngü işte , nasıl başladıysa öyle gidiyor..
Bizimkisi tam ondan..
Çocukluk desen , cumbalı evlerin damlarından damlaya damlaya süzülüp geçti..
Ayakkabı boyası tezgahım bile yoktu , bakkaldan aldığım sünger boyayla ayakkabı boyacılığından oto arma hırsızlığına terfi ettim.. büyüklerimin söylediğine göre iyi koşuyordum kiloma rağmen yakalanma riskim azdı.

Kurtlarla çakallarla çok erken tanıştım
Ben çaldım / çaldıkca kovaladılar ben kaçmayı öyle öğrendim. Hiçde yakalanmadım.
Şimdi ortopedik ayakkabılarıma rağmen iki adım koşasım yok , tükendim..
Yıllar eskitti her şeyi ..

Ergenlik desen , ne ergenlik triplerini yaşayabildim nede tadını çıkarabildim.
Param yine yoktu , tipsizin tekiydim bildiğin yağ tulumuydum ama cüssemden ötürü herkes benden korkardı yinede kızlarla aramı hep iyi tuttum. Orta okulda kızlara olan düşkünlüğümden ötürü adım ibneye bile çıkmıştı.
Sonra lisede düştü sol köşeme bir kız.. oda ergenliğimi yedi.
Senelerce peşinden koştum da ne oldu ? neyse , anlatmıştım onu biraz aşağıda görürsünüz..
Onun acısını unutmak için vurdum kendimi alkole ota boka ne bulduysam içtim. Evden kaçmalar mı dersin , İstanbul’a kafa tutmak mı dersin kör horoz gibi oradan oraya zıplayıp duruyordum.. vukuat , bela pehh..

18 ‘ e geldik tam işi gücü kurduk bu seferde kader vurdu sillesini..
Yıllarca hastanelerde yattım , belamı siktiler!
Hergün başucumda birileri öldü..
Her gözümü açtığımda birine kalp masajı yapıyorlardı.
Benim ağabeylerim , ablalarım , kardeşlerim , dostlarım gözümün önünde can verdi , çoğundan helallik aldım. Onlar öleceklerini biliyorlardı !
Leş gibi kusmuk kokuyordu heryer ! doktorlar , hemşireler , hasta bakıcıları..
Amına kodum dünyasından öyle bıkmıştım ki , hayattan vazgeçmek ne demek çok iyi bilirim !
Ben ki güçlü kuvvetli nam-ı değer Ayı Tolga , bildiğin sıskaya dönmüştüm ! Herkesin size acıyarak bakması çok kötü..

Bana acıyarak baktılar !
Ben ölüydüm , öldüm !
Dirildim !
Sonra bir daha öldüm !
Yine dirildim!
Ölmedim ulan , ölüme direndim !

Hani geçiniriz ya delikanlıyız diye.. pehh !
İçiniz oluk oluk kanadımı sizi görürüm ben.. Önce götünüze iki parmak sokup kontrol ederler
Sonra koca lağmanı yerleştirirler.. sıç sıçabildiğin kadar !
Bakarlar , baktıkca pis kokar
Sonra biri gelir elinde uzunca bir şeyle , nefes alamıyorsundur gelip gırtlağına sokar
Elinden ayağından tutarlar , karaya vurmuş balık gibi çırpınırsın nefes .. nefes.. nefes.. nefes alll ! nefes al ulannnnnn ! nefes allll nefes aaaaaaalllllllll !!!!!!
Alırsın ya nefesi işte..
Yaşıyorsun dur , yaşıyorsun..
Yaşamak için sebepler hep çıkar karşına
Yaşarsın..
Mutluluk mu ?
İsmini duydum , tanıyorum yokluğundan..
Gülmek mi ?
Her zaman bir sebep vardır..
Yeterki kendinizi o kara boşluğa bırakmayın.
--
Hee birde suicolour , bende sana bu şarkıyı tavsiye edeyim.
Belki benim dinlediklerimde ruhu dinlendiriyordur ne dersin : )

İnsan zihni tuhaf , unutmak / unutulmak çok doğal.. ama olurda birgün karşınıza en üstte paylaştığım şarkı çıkarsa beni hatırlayın olurmu.O şarkının içinde ben yaşıyorum..
// benim sonum dünden belli..

++
Gülmek için hep beraber hadi..
İki nokta üst üste kapa parantez.
: )

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Bindik bir alamete gidiyoz gıyameteee


Ağustos’u hiç sevmiyorum sevgili dostlar, her yer at kokuyor ! çok sıcak.
Beni tanıyanlar bilir ki Eylül ayını çok severim , hem hüzün hem neşe kokar ve en sağlam ilişkiler Eylül’de başlar.. Bunu ben uydurdum öyle bir şey yok tabi ki.
Boşta gezmenin en kötü yanı , hem yapacak birsürü işinin olup hem de hiçbirşey yapamamandır. Çünkü işe hangisinden başlayacağına bir türlü karar veremiyorsun.
Evvelki gün , Bakırköy’e gitmem gerekti bazı işler vardı , beni takip edenler bilir ondan önceki son 2 hafta boyunca ne zaman bir toplu taşımaya binsem , başıma bir şey geldi.
Neyse ki bu uğursuz günlerim sona erdi , gayet sağlılık biçimde gidip gelebiliyorum.
Düştüm yollara ,  bindim arabaya boştu .çömdüm bi yere ..
iki durak sonra araba bir doldu zanarsın ki içerde para dağıtıyorlar ulan zaten sıcaktan imanım gevremiş dedim kimseye yer veremem..
Önce bi etrafı süzdüm sonra götüm götüm gözleri kapamaya başladım , uyuyor numarası yaptım , yapmaz olaydım.
türlü türlü ııııhhıııüüüü , hhııııeeeüüüüü , hühhhüüüüüü kısacası öksürük sesleri duymaya başladım , yalnız birinde zenci gırtlağı vardı öyle bir hırladıki üzerime kusması an meselesiydi.. Birine buyurun demedim ama kalktım , ayaktaki bayanlardan / yada yaşlılardan biri otursun diye.
Ulan bir baktım ibnenin biri geldi çömdü , omzuna iki dürttüm baktı bana kaş göz işareti yaptım hayrola diye aynı şekilde sol gözünü kapatıp kafasını 45 derece aşağıya eyerek eyvallah der gibi hareket yaptı.
-La olm kalksana ben sana mı yer verdim dedim.
Hhaaauu hııııı haaa pardon diyip kalktı dingil..

Bakırköy’de tek yürümeyi hiç sevmiyorum , herkesin kolunda biri . Benim gibi tek gelenlerin çoğu yayla kancığı gibi bulduğu gölgeye çömmüş.. Bazılarıda sırf geçenlerin göte bakmak için orada belli.
Gerçi ergenlik dönemlerimde bende yapıyordum  , ama taksime gidiyodum iki ıslak hamburgere düşüp turluyordum maksat sosyallitem artsın(one la :d)

Neyse haletlim işi , hava öyle sıcakki resmen ter bel altımdan süzülüyor o derece.
Bu bilgisayar parça işinden nefret ediyorum , bazen bilgisayar dükkanımı özlesem de esnaflık çok zor bee!
Geçtim , araba bekliyorum. Araba geldi ama klimasız olanlardan öf püf etsemde bindim , binmez olaydım içerisi resmen at kokuyor bildiğiniz ıslatılmış tozlu tozlu at kokuyor..
Ooyy benim talihsiz başım diyecektim ki içeridekileri gördükten sonra vazgeçtim.
Ulan toplasan böyle güzellerini bir araya toplayamazsın .. kafayı bi kaldırdım diri diri 10 meme bana bakıyor. Boyum 1,83 o kadar uzunda sayılmam ama nedense benden kısaları etrafımı sarmıştı hafiften aşağıya doğru kafamı eğsem olayylarr olaylar
Birde bayanlara hak veriyorum bu sıcakta sütyen filan zor iş ama da ama işte :p
Bağırasım geldi ; Parddooooonnn , aranızda 0,5 meme ucu olan varmııııııı !
Oouuv o burada değildi dimi , kafam yine başka yerlere gitti :\
Birde bir şey fark ettim ki bende ‘Fordçuluk fobisi var’ birine değdirmiyim diye resmen Mezdeke gibi bir oyana bir buyana kıvrılıp gidiyorum.
Tan Sağtürk görse beni okuluna alacağından eminim ; Siyahkuğu beni görsen kuğuluğundan utanırsın :D
Neyse ki kimseye değdirmeden en arkaya geçtim , düşük belli baksırını göstermek isteyen 3 gencin arasında buldum kendimi.. Ulan at hırsızları tamam düşük bel pantolon giyin ama o ne öyle baksırım şekil görün diye iyice düşürmeler filan.. bende indirsem aşağı paçalı beyaz donumu göstersem size ne olur ?
Şirinevler durağında araba epey boşaldı geçtim oturdum bir yere , önümde bir çift arkamda bir çift sağımda bir çift ! ooooh yoooooooooooo diye içimden bağırdım !
Sonra kulak fetişsi bir çifte tanıklık ettim , birbirlerinin kulaklarını yalıyodular inanın küçücük zevk almadım.. Ön sevişmeyi toplu taşımada yapmanıza ne gerek var sabretin 3-5 durak sonra evdesiniz !

Ver sloganı ;
Toplu taşıma , cinsel egolarınızı boşaltacağınız yer değildir!

Öndeki çift , ajanstan majanstan konuşuyordu sesli sesli sanırsam bir ajansa kayıtlılar ve dizilerde oynamak için hayal kuruyolardı..
Diyaframdan bir peehh dediimm.. Bilmiyorlar ki arkalarında duran cevaheri..!
Bir zamanlar Leyla ile Mecnun’da da oynadım yani 2 dakikacık
Şuan yüzüm eskimesin diye dinleniyorum !

Ver sloganı;
Figüran Tolga , ısrarla iste..

İşleri bitirmenin rahatlığıyla geldim , birden bir hüzün çöktü sanırım dinlediğim bu şarkıdan ötürü..
Çevremdeki insaların aşk öykülerini düşündüm bir bir..
Kullanılmalar , kullandırıltmalar ..
Arkadaş olarak herkesi almam dünyama ama arkadaşlarım benim ciğerimdir. Onları üzgün görmek beni çok üzer..
Birde lütfen artık şu sorununuzu kesin !
Birini sevmiyor olabilirsiniz , ama ona böyle küfür etmenize gerek yok..
“ Ben seni arkadaşım olarak görüyorum “
“ Benden iyilerine lâiksin “
La bi git ! havanız kime ? istemiyorum seni diyebilirsin ..  
Bir erkeğe diyebilecek en kötü şeydir bu. Kii hiçbir erkek bu sözün üstüne söz söylemez , anlamıştır oda bittiğini..

Benim başıma çok gelmiştir mesela bu durum..

Varan 1 : Tolga sen gerçekten çok iyi bir insansın , seni kaybetmek istemiyorum.
Bknz : At suratlı Tolga !

Varan 2 : Tolga , senin yanında kendimi öyle rahat hissediyorum ki kesinlikle bir kanka figirüsün.
Bknz : Sakat at Tolga !

Varan 3 : Tolga , senin sesinde başka bir şey var lütfen susma ve ben seni dinliyeyim ARKADAŞIM!
Bknz : At ağızlı Tolga !

Varan 4 : Offf Tolga sadece sevişmek istediğin zaman mı beni çağırıyorsun !
Bknz : At Tolga
Dııııttt zııırtt frekanslar karıştı pardon :D
 

Son olarak , bir kitaba yeni başladım ve gayet etkileyici , üstadım Asabi Bakire’ye tavsiye etmek istiyorum yüksek müsadenizle ..



+ veeee
Sahil candır!



Nefes aldığım tek yer.. lütfen rica ediyorum , kulunuz köpeğiniz olayım .. Denizlerimizi göllerimizi temiz tutun ! çöpleri oraya değilde çöp kutusuna atalım..
beni nefessiz bırakmayın ulaan !

7 Ağustos 2012 Salı

Beyaz ve sen..


Bugün beni terketmeyen iki şeyi aldım elime
biri beyaz kağıt diğeri kalemim
yazılar boş geliyor artık
içinde senli bir cümle arıyor heceler
harflerim isyan ediyor sıralı cümlelere,
anlamsız aşk sözcüklerine..

ne zaman düşünürsem gözlerini
tutuşuyor ellerime iki kelime
seni seviyorum demek bir yük olmuyor bu bedene
beyaz bir kağıt önümde secde niyetine
kalemim yazdırıyor günahlarımı
mürekkebin akıyor içime cennetin ben diye diye..
yokluğun geliyor aklıma ..
yakıyor ciğerimi sen diye diye ..

sen olmassan susuyor bu kalp
adın bile yetiyor cümleye hayat vermeye..
beyaz bir kağıt yetiyor seni yeni baştan çizmeye

sensiz anlamsız herşey
her cümle devrik
her cümle anlamsız
gel artık solmasın bu kalem
durmasın senin için yaratılmış olan bu beden

Bir virgül koy devam etsin senli cümleler
Nokta olmasın sonunda
Satır başların hep bana çıksın..
Sadece seni anlatmalı kelimeler

Şimdi üstü çizili bir hatırayım senin için
Kağıt beyaz değil artık
Kirlendi ..
Topallıya topallıya ilerliyor artık kelimeler
ve artık cehennemi bekliyor sensiz bu cümleler...

t.yazıcı
Mayıs 2006

5 Ağustos 2012 Pazar

Şöför uşağa , sonra hepsi uşağa (Mimlendiimmm)


Daha öne bu mimleme olayını duymuştum ama hiç başıma geleceğini düşünmemiştim.
Sizinde başınıza gelebilir , aman bana gelmez bana niye gelsin diye düşünmeyin. Gelir en hazırlıksız zamanınızda sizi bulur ! Sağolsun Pire Kızı buldu beni : ))
Bu Pire Kızı’da ilginç geliyor bana :p
Tavsiye edebilirim yazılarını okumanızı .. biraz aşktan dertli ama olsun o kadar , kimde yokki o dertten değilmi : )
---

Bu mim olayı Niye bilmiyorum bana grup seksi anımsatıyor , bilinçaltım şu sıralar pek sağlam değil : p
Önce biri başlıyor sonra olaylar olaylar takan takana
Yuhhh ulan , hani marjinal bizdik ?

Aşçı bahçivanı , bahçivan şöförü , şöför uşağa , sonra hepsi uşağa..


Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan 1 yılınızda ne yapardınız?

Heheh bu soru biraz garibime gitti çünkü yaşadım gibi bir şey böyle bir durumu : )
Neyse , ne yapardım ? ımmmmmm bikaç gün bocalama döneminden sonra paramın yettiği kadarıyla Türkiye’yi gezerdim , her muhitte farklı kişilerle sevişirdim. Sonra 2 ay Memleketim Artvin’e gidip yaylaya çıkardım sadece bir başıma..
Sonra yine İstanbul’a dönüp sevişirdim umarsızca..
Ölmeme 3 gün kala Tayip Erdoğan’ın kafasına sucuklu yumurta atardım
Nasıl olsa o üç gün içinde beni onlar öldürürdü ecelden önce : ))

Fobileriniz , takıntılarınız var mı ? Varsa neler ?

Hiç uçağa binmediğim halde uçak korkum var , niye bilmiyorum ama fena korkuyorum sanırım yükseklik korkumdan ötürü.. Takıntım var , her Fenerbahçe maçı öncesi tam santra olmadan gözümü kapatıp KO-YA-CA-ĞIZ diyorum :d
Totem :p 
Ayrıca niye bilmiyorum başta annem olmak üzere , evin camını silen kimseyi gördüğüm zaman bakamıyorum uufff bak yine bi tuhaf oldum :\
Hee birde bu at ağızlının kancık gibi gülüşünü duymadan günüm geçmiyor :d

Bir sabah kalktınız ve dünyada hiç bir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız ?

Acilen çoğaltacağım bir dişi arardım.
Yuh demeyin , dünyanın kurtulması benim elimde !

Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız ? Neden ?

Arjantin’den başlamak isterdim , niye bilmiyorum o ülkeye sempati duyuyorum.
Solcu biri olduğum için mi acaba ? ama öyle olsa Küba’yı demem lazım değimli..
Aaa tabi ya Maradona :)
İkinci adresim kesinlikle Brezilya ..
Ahhhh tam benim olmam gereken yer.. Deniz , kum , güneş

İtiraf edin prens/prenses e dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz ?

Kurbağa bacağı yedim o geçerli mi ? :\

En son yaşadığınız küçük düşürücü , unutamadığınız olay ?

Sevdiğim kızın , başka ellerde başka tenlerde avunduğunu görmek / bilmek / duymak beni yeterince yerin dibine sokmuştu..
O anı o dakikayı asla ama asla unutmam..

Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey.

Birçoğunuzun kıro demesine aldırış etmeden , kendimi unuturum onu unutmam ; tabiki tesbihim.. ikincisi evimin anahtarı üçüncüsü telefonum

En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrendiniz, ne yapardınız ?

-La olm bi siktir git !
-Hadiii ?
-Ciddimisin la sen?
-Bişe sorucam la
-Ayakta sıçtığınız doğrumu ?
-Zıhıhıhıhıhıhı :D

İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir?

Vuhuuu kesinlikle Rosie Huntington ‘ un yanına gider onu bi kere öperdim : )
Sonraaaaa .. ımmm evet
Anadan doğma taksim meydanda iki tur atardım : D

Üzgünüm ama peşimden birilerini sürüklemem gerekliymiş , raconu bozmuyayım..


söz size :d

3 Ağustos 2012 Cuma

Sosyete Tolga


İnsan sizce nasıl gülmelidir ?
İçinden geldiği gibi mi yoksa sırf gülmek için güldüğünde çıkartacağı sevimli / bana sevimsiz gelen gülüş için mi..

Dün Teyzem rica etti , gidip onlarda yatılı kaldım.
Evleride lüks diyebileceğimiz bir sitede. Oldum olası sevemedim şu siteleri..
Bunca yaşıma hep mahalle kültürüyle büyüdüğüm içinmi niye bilmiyorum ama ne zaman gitsem yabancılık çekiyorum , sizede oluyor mu ?
Birkere ben hiçbir mahalleye girerken birinin sorgusuyla girmedim..
Kapıya geldim girişte güvenliğe Selamın Aleykum birader rast gelsin dedim
Aleykum selam sağolasın dedi , tam geçiyodum hayrola nereye dedi böyle artistce..

-         Bir garip yolcuyum hayat yolunda , yolunu kaybetmiş perişanım ben dedim kaşlarımı çatarak ama espiri olduğunu anlasın diye de inceden gülümseyerek.

Wohahahhaha diye diyaframdan sert bir gülüş patlattı , sol burun deliğinin olduğu taraftaki üç dişi dökülmüş bir halde.
Misafirliğe geldim bilader nereye gidicem dedim , meğer kat ismi blok ismi filan söylemende gerekiyormuş. Neyse söyledim , girdim içeri Fenerbahce Vaslui maçından sonra gittim gece oniki buçuk olmuştu bile birde berabere kaldık kafam bozuk bir şekilde gittim..
O hengamede fark etmemişim ama balkona çıkınca anladım baya baya iyi bi yermiş havuzlu falan.. vay be dedim sonra niye vayy be dedim diye düşündüm.
Böyle biryerde yaşayamazdım ben herhalde.. çok sessiz , havuz başındaki ikoncanları saymazsak eğer..
15 kişi filan toplanmış konuşuyorlardı .. dedim yeğen gel inelim şuraya tanıştır beni milletlede birgün kalıcam boş geçirmiyeyim.
Neyse , indik aşağıya gittik yanlarına tanıştırdılar filan saydım 13 kişi varmış hepsiyle el sıkıştım ben Tolga memnun oldum ben Tolga memnun oldum en sonunda tamam laaaaa diye çığırdım içimden.
Başlarda sessiz kaldım öyle yekten dinliyorum muhabbetlerini.. Vıcık vıcık sohbetler , son kullanma tarihi geçmiş gülüşler , espiriler bana birden darlanma geldi ulan hepside düzgün düzgün konuşuyor aralarından biri bi ‘LA’ der yaa küfürü geçtim.
Sonra duyduğum bir telefon sesiyle yer yerinden oynadı. Birinin ayfonu çalıyordu hani şu meşur müziği varya ;
Dııtt dıt dıtt dıt dıt dı dı dı dııııı
Hasssiiktirr ulan bir baktım 13 ‘ ü birden telefonu çıkardı ! vay arkadaş nasıl kafada insanlarsınız , hepsinde akıllı telefonlar telefonlarrr ..
Başladılar bi yurt dışı muhabbetine o geçen şuradaymış bu geçen buradaymış
O buna atlamış bu buna patlamış bende arada giriyorum muhabbetlerine.. Yanımda 4 kız 2 erkek vardı diğerleri karşı tarafta oturuyorlar yanımdakilerle baya geyikler geyikler sardırdım gidiyorum , çoğunun dışı marka içi turşu fıçısı ..İyice sıktı muhabbet beni aklıma bir muzirlik geldi.. nasıl tepki vereceklerini merak ettim.
Baktım iş artık çığrından çıktı dedim ortaya bombayı bırakıp gideyim
Cem Yılmaz’ın geyiği aklıma geldi aynen patlattım elimde liptop aysti vardı

Haahhh hah haaa , o kadar marjinaliz kiiii .. Hadi küveti sütle dolduralım kıçımıza buzlu badem sokalım..( e bulunduğum ortam etkilemişti tabi benide)

Bakın bunu dedikten sonra film koptu !
Yaklaşık 3-4 saniye süzgeçten geçirip aldılarya lafı birçoğu anladı hakkını yemiyeyim ama aralarında biri vardıki dediği şeyle tüm ortamın içine etti , birde o kadar güzeldiki .. ah be güzelim bu kadar çabuk soğutmak zorundamıydın kendinden :\

‘güveniyordum oysa sevgimize ben
vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar..’

Yok yok bu o değildi bunu başka yerde yazıcaktım..

Kız aynı şu şekil ;
Yaa acımaz mı o zamannnnnnnn !

Birdeee dudağını büktü şımardı yahuuu  :( bir hayal edin o görüntüyü.. yada yok yok size bu kötülüğü yapamam !!
Aynı şu sahnedeki bağırma sahnesini yaşamak istedim , içimde bir şeyler birikti birikti !!!!
Dakkasına kalmadan eve geçtim ..
Aklım balkondaki sessizlikteydi , hazırlıklıydım yanımda kitap müzik çalar filan getirmiştim , canımın sıkılacağını tahmin ediyordum orada , öyle yerler bana göre değil..
Bu müziği açtım , yine dalıp gittim uzaklara..

Benim hayatımın sözcükleri bir bir çıktı Tual’in ağzından yine..
içimde bir gizli hüzün var sanki..
bir gölge kadar yalnızım..
kendine bakan bir ayna misali..
üzgünüm şimdi dargınım.
acıyım.. acıdan öteyim belki
kaybolan yıllar ardında.’

Sabah olduğunda niye bilmiyorum yine kendimi balkona attım , bazıları çimiyordu havuzda bol kulaçlı bir şekilde..



Kapıya inip kitabı okuyayım dedim başka türlü zaman geçmez.. Başladım okumaya sonra etraftakilerden okuyamadım zaten hemen yanıma birileri çömdü , teyzemin arkadaşları olduğunu sonradan öğrendim.
Küçük bir kızdan bahsediyorlardı anne baba ayrı henüz 8 yaşında bir kız çocuğu..
Kızı bir görseniz , dünyalar tatlısı babası sorunlu anne kızı salıyor siteye amaaan nasıl olsa güvenlikli ne olabilir ki ? Birde paraları çok ya bakıcı tutmuş.. hee bakıcı varsa problem yok dimii?
Kız hep yalnız kaldığından artık garip garip konuşmaya ve tepkiler vermeye başlamış..
Küçük yaşta aileden kopmak ne demek bilirim o yüzden gidip onunla konuşma gereği hissettim kendimde nedensizce..
Yaklaşık bi yarım saat konuştum , kimse beni aralarına almıyor ama abi deyip ağlıyordu.
Çok üzüldüm , iki baş parmağımla sildim gözyaşlarını kendi gözümün altına sürdüm ve bende ağlıyormuş gibi yaptım , inandırıcı olsun diye abarttım az kalsın ağlıyordum bende

Ne yaptığımı anladı , hani böyle ağlamak istersinde ağlayamazsında dudağın titrer ya öyle hüzün dolu baktı bana .. niye benimle kimse oynamıyor yaa dedi yine ağlıyarak
Dedim ki gül sen gül ki önce gözlerin sonra arkadaşların sana gülsün..
Durdu durdu e hadi gülsene dedim , ihihihi diye bir gülüş patlattı heeehh dedim bak ne kadar güzel oldun şimdi . yanağından bir makas alıp arkadaşlarının yanına gönderdim.

O gittikten sonra arkasından annesine babasına veryansın ettim içimden içimden..
Parçalanmış gülüşlerya benim sloganım .. işte o parçalanmış gülüşler çocukken başlar.. Önce hafiften bir çatlar , küçüktür..
sonra sen hayata devam ettikce o çatlaklık büyürde büyür bir bakmışsın parçalanmış..

Neyse , akşama doğru biraz daha kitap okuyup gitmek üzere yola koyuldum ki karşıma bir Fenerbahçe’li küçük çıktı senin Allah’ına kurban , öyle güzel yüzümü güldürdü ki..
Ah bu bebekler resmen ilaç insanın ruhuna..
MaşAllah diyelim lütfen : )


Akşam üzerine doğru geçtim bizim oraya.
O koca koca binaların arasından sonra mahalleme geldim.. ohh be özlemişim.
yine kavga var , yine korna sesleri , yine hayat telaşesii , yine kaçamak sevda bakışmaları
ve köşe başlarını tutan gençlerimiz
işte bu dedim ve attım kendimi Mehmet ağabeyin oraya
niye mi ?
çünkü çay , Mehmet abide içir !