“Huhuu sana diyorum” diyor.
“Dalmışım, kusura bakma” diyorum.
“Bunu hep yapıyorsun, sıkıldıysan söyleyebilirsin” diyor.
“Sen de mi?” diyorum.
“Benim gibilerden çok var herhalde” diyor.
“Neden kendini bu kadar değersizleştiriyorsun” diyorum.
“Yahu insanın algısı kendi ismine bilmem kaç derecede
yatkındır, adınla sesleniyorum sana yine yok, gözünün önüne perdeyi ne çabuk
indiriyorsun.”
“Sanırım o perde benim” deyip suratımda bir ıslaklıkla
kendime geliyorum. Yüzüme su çarpıyor. “Böyle şeyler filmlerde çok oluyor”
diyorum suratımı sol kolumla silerken. “Siktir git” deyip çekip gidiyor. Siktir
çekilip gidenlerden oluşturduğum defterime bir tik daha atıyorum. Sayısı iki
elimdeki parmakları geçiyor. Çok olmuş diyorum kendime, barmen hatun çok oldu
bu diyor. Oha sayısını sen nereden biliyorsun diyorum. Bir şey anlamıyor. “Yüze
su çarpmalar filan bu kadarı çok, neden tepki vermedin” diyor. “Çünkü haklı”
diyorum. Elindeki işi bırakıp yanıma geliyor. Burnuyla burnum arasında bir
karışlık aralık ya var ya yok. Öpüşeceğiz hissine kapılıyorum birden. Birkaç
hormonum harekete geçiyor. Tam o ara Can Gox – Unutma Beni çalıyor.
Gençliğimden bir yere ulaşıp orada sıkışıp kalıyorum. Lise zamanı bir yandan
Müslüm Gürses dinleyip diğer yandan porno izleyip otuzbir çektiğim o vakitler.
Değişik bir hazza kapılıyorum. Başım eğik, gözlerim devrilmiş. Kulak mememe
kadar gelip bir şeyler fısıldıyor. İçim kamaşıyor. Şurada dön sikicem seni dese
domalıcam, o derece.
“Arkanda, seni izliyor – gitmedi bir yere” diyor.
Üzülmekle sevinmek arasında bir yerlere sıkışıyorum yine.
Dönüp bakıyorum. Boynunu bir martı gibi büküp alt dudağını yiyor yine.
Bakışımdaki fırçanın farkına varıp yemeği bırakıyor dudağını. Huyumu sikeyim,
ben birine sahiden inandığım zaman ezberliyorum artık alışkanlıklarını,
siktiğimin insanlarını izleyip yorumlamam bir yana dursun değer verdiğim kişiler
konusunda titizlenirim. Beni hep öyle arkada izledi mi, hangi ara gitti de geri
geldi hiç bilmiyorum. Tek görebildiğim yanında bizim Kürt Ercan’ın da olduğu.
Ercan’ın en önemli özelliği kötü günlerde ortaya çıkması. Düğünlerde,
cenazelerde, borç harç olunca filan.. yani Ercan’ı gördün mü anla ki kötü
günündesin. Bazen düşünürüm bu adam benim yarattığım bir hayali karakter de
başım sıkışınca mı bir ortaya çıkıyor diye.
Ercan geliyor yanıma, alttan alttan soruyorum
“Lan olum kızı ben bir aydır tanıyorum, hangi ara tanıdı
seni de çağırdı.”
Asiye suratını asıyor, “bir ay ya, tabi bir ay.”
Ercan kolumu sıkıyor. “Ne bir ayı hayvan, Asiye lan o
bizim Asiye.”
Bakıyorum suratına, hakikaten Asiye bu. Adını
söylüyorum.. Asiye.. Asiye.. Her seslenişimin ses tonu bir haykırış gibi.. bir
damla göz yaşı oluşuyor, Asiye’ye sesleneşimle birlikte sözcükle çıkıyor.
Sözcüklerimde gözyaşı taşıyorum lan, tuzlu tuzlu. Sesim yanıyor.
“Özür dilerim” diyorum soda şişesine soktuğum işaret
parmağımı delikten çıkarmaya çalışırken.
“Asiye yardımcı olacak sana” diyor Ercan. Kürt Ercan.
Amını ızdarıbını siktiğim. Her başım sıkıştığında hızır gibi yetişmek zorunda mı. Parmağımdan çıkmıyor şişe. “Benim yardıma
ihtiyacım yok” deyip barın tezgahının oradaki duvara vuruyorum. Şişe kırılıyor
ama üst taraf sıkıştığı yerde hala sabit. Ben olsam bana gülerdim ama
gözlerdeki dehşet verici ifadeyi fark ediyorum. Acıyorlar bana. Bu birilerine
acımanın bakışı.
“Elin kanıyor” diyor Asiye. Yüzüne ilk kez o zaman
dikkatli bakıyorum. Elmacık kemiği, elmacık kemiğiyle arasında uçurumlar olan
havaya kalkık burnu. Gözleri… Yeşil desem değil, lacivert hiç değil. Bir
hırıltıyla bakıyor insana. Ürkütüyor.
“Asiye” diyorum Ercan parmağımdaki soda şişesini
çıkartırken.
“Ben seninle karşılaşacağımı bilseydim başka türlü
yetiştirirdim kendimi.”
Duruyoruz burada, öylece.. sadece durmak için durmuyoruz.
Ne bileyim, oradaki o duraksamada bir anlam, bir mantık var… Az önce kurduğum
cümle benden çıktı zannediyor. Sultan Makamı dizisini izlemediği için
şükrediyorum. Çünkü gülüyor. Sahipleniyorum, sahip çıkıyorum. Gülsün istiyorum,
gülsün. O gülünce Ercan yok oluyor. Panikliyorum. “Asiye” diyorum, “Az önce
yanında biri vardı dimi, bizim Ercan; Kürt Ercan.”
“Vardı ya diyor yanıma iyice yaklaşıp. Sen söyledin bana
çağır diye.”
“Haa tabi ya, ben çağırttırdım” diyorum olayı
hatırlamasam da hatırlamışım gibi..
“Neden” diyor sonuna bir kip koymadan. Biliyorum, orada
soru işareti de ünlem de aynı anda var. Üzerime üzerime yağıyor o kipler,
kaçmak istiyorum.. Asiye kolunu koluma kelepçelemiş; sıyrılamıyorum.
“Gel başımın belası, gel” diyor.
Çıkıyoruz oradan. Hava kömür gibi… rengi de kokusu da.
Kör eden bir karanlık bu, leş kokuyor. Asiye’nin saç rengini o zaman fark
ediyorum. Maviyle yeşilin karışımı bir şey. Ercan gibi o da her griye
döndüğümde rengarenk haliyle karşıma çıkıyor.
Kolunu koluma kenetliyorum.
“Hadi sana kokoreç ısmarlıyayım” diyorum.
“Ayran benden” diyor.
Sultan Makamı... Sadece ben izlememişim. :))
YanıtlaSilbunu duymak çok güzel :)
SilYav arkadaş şu hikayelerini yazarken ne içiyon? Söz kimseye söylemiycem. Bu kadar keskin, bu kadar sert cümleleri hangi tarlada yetiştiriyon kalemine kurban?
YanıtlaSilAsiye'ye sorayım bunu ben :p
Silteşekkür ederim, güzel yüreğine kurban:)
Kürt Ercan'ı bana da beklerim ne sıkıntılardayım böööle böööle afakanlar basıyor
YanıtlaSilkıskanırım
SilHikayen yine can alıcı. Zakkum'un şu parçası da pek bi güzel yaaaa... Kalemine sağlık... Sevgiler...
YanıtlaSilteşekkür ederiim.
Silher dinlediğimde bir daha dinleyeni züksünler diyorum ama yine de dinliyorum. ya şarkı ya zükülmek hoşuma gidiyor
Niye kızıyorsun ki herkese bir Kürt Ercan lazım bence:)))
YanıtlaSilbundan emin değilim:)
SilKeşke gerçek yaşamda da böyle Kürt Ercan'lar olsa hızır gibi yetişen yaşam ne kadar kolay olurdu.
YanıtlaSilVar var
Silbizzat biliyorum :)
Bu neydi böyle. Okurken romanın hangi bölümünde olduğumu unuttum😀 inan çok garip bir yaziydi
YanıtlaSilAmA tekrardan sahalara dönüp sizleri burda bulmakta ayrica güzelmiş.
YanıtlaSilTeşekkür ederiim:)
SilSeni de yeniden burada görmek güzel.
Kelimelerinle bir dizi cinayet...tebrikler arkanda hiç bir iz bırakmamışsın imzandan başka
YanıtlaSilsadece imzam mı..
SilKim bu kürt ercan ya bende istiyom ondan :))
YanıtlaSil