12 Temmuz 2015 Pazar

Geçmişe Not: "O Filizi Ben Öldürdüm"




“Hadisene olum nereye bakıyorsun” dedi Dörtdiş Bedo
Dörtdiş lakabı dişinin dört tane olmasından filan değil, bir sürü dişi var hiç saymadım, neyse konumuz bu değil. Bedo’nun lakabı dört kere köpek tarafından ısırıldığı için dörtdiştir. Hayvanlar nasıl ısırıyorsa tek dişin izi hiç gitmiyor bunun teninden. Biri götünün sol yanağında biri sağ baldırında diğer ikisi sol böbreğin o taraftan.
Sol kapısına tornavidayı geçirdiğim arabanın oradan bakıyordum ona. Ulan be nemrudun kızı, görüyorsun ki arabayı çalmaya uğraşıyorum – ne diye bana öyle içten içten bakarsın değil mi?
Bedo huylandı, “bırak bana amına koyayım ben hallederim” dedi. Beni hafifçe ittirdi, dikkatim dağıldı, kafamı bir daha çevirdiğimde kız balkonda yoktu. Sinirlendim elimdeki lacivert tornavidanın arkasıyla arabanın camına vurdum. Camla birlikte elimde tuz buz oldu, yani cam tamamda arada sanırım kemiklerimi de götürdüm. Bedo hiç ses etmeden sessizce içerideki Sony marka kasetçaları çaldı. Gözüm yine oraya dalmış olacak ki Bedo’nun kolumu tutup çekmesiyle irkildim. “Ne oluyor olum sana cigara mı içtin yine bu ne hal zombi gibi dolanıyorsun” dedi. “Hııh, ne diyorsun” dedim hâlâ kendime gelememiştim. Çok sağlam, okkalı bir tokat çaktı bana. Yine bir şey demeden adımlarımı önce hızlandırdım sonra hızlanan adımlarıma direktif vererek koşmalarını söyledim.

Kasetçaları Gaftici Musti’ye teslim ettik. Ben ondört milyon Bedo da on milyon aldı. Elime zarar verdiğim için büyük pay bana düştü. İş bittiği için bir boşluğa düştük. O zamanlar da boşlukta olanların yaptığı tek şey esrar içmekti. Bedoyla Atatürk parkının oraya geçtik. Mustafa Kemal Paşanın hemen altında sarmaya başlamışlardı bile. Bir duman çektim, kesmedi, bir daha çektim, bir daha..birdaha bir daha. Kendime gelir gibi olduğumda arabayı patlatmış olduğumuz yerde olduğumu fark ettim. Sahibi bir bilse arabasına olanların sebebi olduğumu elimdeki o lacivert tornavidayı hiç düşünmeden götüme sokacak, biliyorum. Ama yine de oradayım. O ara hayal mi gördüm rüyada mıydım / neredeydim bilmiyorum onun peşindeydim, o balkonda ki şey – güzellik neydi öyle.
Elektrik direğine yaslanmış karşımdaki balkona dikmiştim gözümü. Bu doksanlarda ergen olmak çok boktan bir şey onu çok rahat anlayabiliyorum şimdi o zamanlarım aklıma gelince. Bir kızı göreceğim diye mal gibi sabahtan akşama kadar kızın apartmanın karşı tarafında günlerimizi heba ederdik. Tabi çocukluktan büyümüşüz Neşet Babayla, başka türlüsü ne münasebet. Dilimizde ya Müslüm Babanın ya da Neşet Babanın sözleri. Arkamdan bir ses duydum, sese doğru dönünce sendeledim düşer gibi oldum. Gülümsedi. Kolumu sargılı görünce gülümsemesini yarıda kesti. Üzüldüm buna, hemde çok. O gülümsemeyi yarım bıraktığım için aha geçti üzerinden bi onüç sene, hala kendimi affedemedim. Basitti belki, hem de çok. Ona göre çok sıradan bir gülümseme de olabilirdi bu, ama benim için çok özeldi / ömrüm boyunca da öyle kalacak. 

“Seni gördüm, neden böyle bir şey yaptın?” dedi yanımdan geçen insanları göz ucuyla süzerek.
“Ya sahibine sinirlendim, arkadaşımın anasına küfretmiş o yüzden camını patlattım.”
“Babam öyle bir şey yapmaz, atma” dedi. Bir adım geriye attım adımımı, kaldırımdan aşağıya doğru olduğu için o adım dengemi kaybedip düştüm. Yine güldü ama az önceki gibi etkili değildi bu, çünkü saf bir gülümseme değildi bu, içinde acı vardı. Ve günümüzde içinde acı barındıran o kadar çok gülümseme var ki, sırf gülmek için gülen hiç yok, gülmeler / gülümsemeler bile gdo’laştı.
Elimden tutup kaldırdı. “Tamam itiraf ediyorum ben bir hırsızım, elimdeki yara da patlattığım camınızın izi, hadi beni babanın yanına götür de pataklasın beni”
“Çaldığınızı o zamanda gördüm, söylesem o zaman söylerdim babama.”
“Peki neden söylemedin, sevmiyor musun babanı?”
“Babamı çok seviyorum ama çok güzel söylüyordun? Hiç türkü söyleyerek hırsızlık yapan birini görmedim.”
“Çok hırsız görüyorsun herhalde” dedim tek kaşımı kaldırarak. O yarım kalan gülümsemeyi tamamlayacak gibi oldu vazgeçti.

“Kaç yaşındasın” dedi? Çekinmeden “ondört” dedim ve ekledim; “sen?”
“yirmi iki… bana niye öyle bakıyordun, arkadaşın bu yüzden kızdı sanırım sana”
“çok güzelsin” dedim gözlerimden gözlerini bir saniye bile ayırmadan.
“çıktığın biri varsa yanlış anlar, ben gideyim istersen” dedim. “çıktığım biri yok” deyip beni sağ yanağımdan öperek hızlıca eve koştu. Ulan ne öpmüştü beni be, hâlâ durur ıslaklığı sanki yanağımda. Heycandan ağzım kulaklarımda tabi, ayaklarım götüme vura vura gidiyorum mahalleye.
Bir kalabalıklık gördüm bizim kuruyemişin orada, koşarak gittim Bedo yerde kıvranıyor. Beni gördü, anarahminden çıktığı ilk anki masumiyetini aldı yüzü, tuttu kolumdan şimdiki ilçe emniyet eskiden boş arazi olan yere gittik. Pantolonunu indirdi, açtı götünü domaldı önümde. “lan manyak mısın ne yapıyorsun oğlum” dedim, “yine dişledi, amına koduğumun köpeği yine dişledi götümü, baksana diş izi kalmış mı, dörtdiş bedo lakabı iyi, beşdiş güzel olmaz amına koyayım” dedi. Gülmeye başladım, çok uzun güldüm, harbi harbi güldüm; abartısız beş saat boyunca güldüm o tarlada. Bedo üzerini topladı, mahalleden İlyas’ı çağırıp cigara sardırdı. Kafamızdaki hayaller bile beyazlaşana kadar çektik otu ciğerlere. Ertesi gün yine apartmanlarının karşısındaki direğin orada aldım soluğu. Sokağın sonunda belirdi, bana doğru her adımında ben bir adım daha yeşeriyordum sanki, ha sonradan öğrendim adı Filiz’di. Oradaki yeşermemin sebebini de adına bağlarım.

Yanımdan geçerken “ondört yaşındaki hırsız Tolgaa” deyip sevimlice güldü ve dilini çıkardı. Evine doğru giderken bende mahalleye doğru koşuyordum. Gittim mahalleye, sevincimi birileriyle paylaşmalıydım, içim içime sığmıyordu.
“Olum bir kızla çıkmaya başlayacağım ama benden çok büyük, nasıl teklif edeceğim lan” dedim. İlk tepkiyi İlyas verdi “Hadi ya, kim bu kız nereden?” dedi, kızın oturduğu yeri tarif ettim. Ayhan var bizim, Canavar Ayhan deriz cüssesinden ötürü. “Ha Filiz’i diyorsun sen” dedi. Yüzümde gülümsemeler filizlendi de filizlendi, tam yeşerecekken Ayhan devam etti.
“Moruk ne sikersin onu ha. Açık kapıymış zaten o, geçen bisikletçinin sahibi Nedim’le görmüşler onu. Arabada verdi diyorlar.” Tam söze girecektim sırtımda bir el hissettim, Refik abinin eliydi bu. “Haydi bakalım koçum” dedi, “ev lazım olursa abini nerede bulacağını biliyorsun” dedi. Bedo’nun yüzü ciddileşti, “oh be” dedim içimden, “oh be sonunda biri gerçek bir şey söyleyecek.” Elini belime iki kere vurdu “moruk, patlak değilse hiç uğraşma, arkadan gir, başına kalır / dert alma.” Yutkundum, ama gitmedi. Hâlâ boğazımın bi yerinde durur o tükürüğüm. Gitmiyor amına koyayım. O günden sonra bir daha mahallede kimseye sevdiğim kişinin kim olduğunu hatta hiçbir şey söylemedim, kendi kendime yaşadım olacak aşk meşk işlerini. Şiir yazmaya da o zamanlar başladım. Ne zaman kalem alsam elime bir şeyler yazdım. İlyas’a , Nedim’e Bedo’ya söylemek isteyip söyleyemediğim her şeyi kafiye halinde yazdım, buna şiir diyorlarmış onu da sonradan öğrendim. Böyle boktan, bataklığın arasında kurbağalarla cirit atmakla geçti çocukluğum. Bir süre sonra o tozunu yuttuğum sokaklara benzemeye başladım zaten. Sövüyorum evet, ben çok sövüyorum…  
 
Ha bizim Bedo sekizinci ısırıktan sonra saymayı bıraktı. Onun laneti de o, adamı bıkmadan usanmadan köpek dişliyor. En azından artık götünü açıp bana göstermiyor, bu da iyi bir şey sanırım.
O muhabbetten sonra Filiz’i görmek gelmedi içimden. Bunun sebebini hiç düşünmedim. Zaten yıllardır süregelen bu nedensizlikten / anlamsızlıktan delirdim ben. Düşüne düşüne delirdim. Bir ay sonra taşındılar mahalleden. Babası daha güvenli bir yerde oturmak istiyormuş, öyle dedi tam giderken. Ha son olarakta “sen gördüğüm en tatlı hırsızsın” dedi. Arkasından “kaç hırsız gördün ki” deyip gülümsemek isterdim ama yapamadım. Döndü ve yavaşça gitti. Her attığı adımda içimde filizlenmeye yüz tutan bütün sevda pıhtılarını da tüketti.
Ondan bana kalan da Neşet Babanın bu türküsü oldu. Çok güzel söylüyormuşum bu türküyü, öyle demişti.

21 yorum:

  1. Bahtsız Bedo olsun adı bence :D Gülümsemeler yarım kalmasın.. Belirsizlikler adamı delirtmesin demek pek gelmedi içimden.. İyi ki delirmişiz aslında ki dünya bu sayede daha renkli bence..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz Cenabet Bedo diyoduk :)
      bir daha düşün, iyi ki delirmiş miyiz?

      Sil
  2. sevda çiçeklerimiz hiç solmasın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aslında bizler onu sulamayı becerebilsek solmaz..
      ki en büyük yanlışımızda burada başlıyor.. başkasını sulayayım derken kendi içimizdeki filizleri kurutuyoruz

      Sil
  3. Yorumlarım neden gitmiyor arkadaş!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birisi isabet edip yerine ulaştı sonunda. Bende de ne inat varmış ..

      Baştan alıyorum Sayın Tolga Bey ..

      Bana kalırsa o Filiz ölmemiştir.. Kolay kolay da ölmez hani :)

      Bu arada garip bir durum var. Aslında çok garip olmamakla beraber biraz garip bir durum. Bir hocamız vardı ve Neşet Baba ile aynı masada demlenip türkülerin dibine vurmuş olduğunu elinde bağlamasıyla bir türküsünü çaldıktan sonra gözleri dolu doluyken anlattı. Ve "Siz de bir başka değere sahip çıkın. Türkülerimizin unutulmasını önleyin" dedi. Sanırım sahip çıkan birisi daha var. Ve ben hala bir şeylere geç kalıyor gibiyim :)

      Papaz her zaman pilav yemez derler ya. Sanırım senin Bedo arkadaşın pilava aşık olmuş, öyle gözüküyor :)

      Sil
    2. azmine minnettrarım :)
      Filizler hep yaşasın..
      hiçbir şeye geç kalmış sayılmazsın, yeter ki bir yerden basla:)
      Bedo tavuklu ve yanında acı biberiyle severdi pilavı :)

      Sil
  4. Neden mi "Parçalanmış Gülüşler" diye soranlara senin bu yazılarını okutmalısın. Satır satır - hece hece
    Böyle böyle parçalanıyor sanırım gülüşler. Bizler cam çerçevenin içinde saklandıkça saklanıyoruz. Bir insan kendini sokağa benzetecek kadar ne yaşar ki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimi sokağa benzetecek kadar şeyleri niye yaşadım ki?
      bak bunu sorgulamayı bıraktığım an belki hafifleyebilirim.
      evet, ne yazıkki parçalandı gülüşler.
      sahip çık / çıkın gülümsemelerinize

      Sil
  5. Tolga uyuz oldum 😑
    Böyle Filiz mi öldürülür?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "geleceğim bekle dedi, gitti
      ben beklemedim, o da gelmedi
      ölüm gibi bir şey oldu, kimse ölmedi"
      diyor Asaf..

      Sil
  6. "kendi kendime yaşadım olacak aşk meşk işlerini. Şiir yazmaya da o zamanlar başladım. Ne zaman kalem alsam elime bir şeyler yazdım. İlyas’a , Nedim’e Bedo’ya söylemek isteyip söyleyemediğim her şeyi kafiye halinde yazdım, buna şiir diyorlarmış onu da sonradan öğrendim."

    bunları nasıl düşünebilir bir insan, nasıl - nasıl!nasılnasılll

    YanıtlaSil
  7. Genelde o Filizler ölmüyor öldürüyor.Gülüşler bazen bir yerde kalıyor gelecek için yanında taşıyamıyorsun bir daha.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filizleri bizler öldürüyoruz Arsu,
      Bizler iyi gün katiliyiz, hepimiz...

      Sil
  8. Blogları geziyorum iki gündür, yanlış anlaşılmasın ama senin yazını okumaya başlayınca birkaç vites yükseldi galiba :)
    Edebiyat yapmaya çalışmayıp, nasıl güzel edebiyat yapılır, işte burada.
    Çok iyi yazmışsın :)
    Aslında olaylardan çok, o anda hissettiklerimiz gitmiyor bir türlü.
    Tekrar söyleyeyim, iyi yazıyorsun vesselam :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım arkadaşım teşekkür ederim, seni yeniden burada görmek güzel :)
      hissiyatta değil bu, başka bir adı var sanki bu geçmezliğin..

      Sil
  9. bu yazını okuyunca aklıma kamelyalı kadından bir söz geldi;
    "ben onundum, o ise herkesin."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu sözden bile yola çıkamıyorum
      ben olamadım ki herhangi bir kimsenin olayım..

      Sil