Alim
abinin pastanede oturmuş çayımı içiyordum yine sağı solu kese kese. Havalar
ısınınca dört tane masayı dışarıya atar Alim. Mahallenin kusursuz saplarından
hep şikayetçidir. Kadın kısmından kimse gelmez o yüzden buraya, çünkü üstü açık
kahvehane gibidir burası. Nerede bir kaybetmiş, yalnız ve gariban varsa
toplanır, iki çay içip bütün günü bitirir.
Dört masanın hepsi doluysa, dolu masaların arasından tanıdık biri kesilir ve onun masasına çökülür. Beşinci masanın dışarı çıkması demek içerideki tek masayı da dışarı almak demek. Bu da eşittir, yıllardır beklenen o kadın müşterinin geldiği gibi geri gitmesi demek.
Masasına oturduğum adam çok çok eski İstanbul pezevenklerinin biridir; Kürşat abi. Onun babası Nazım amca da pezevenk, dedesi Raşit dede de öyle. Bu pezevenkliği hakaret olarak algılamayın, adamlar hakikaten Karaköy’ün kerhane sokaklarında çok uzun süre çalışmış kişiler. Gerçi Kürşat abi son on yıldır bu konuda dertli. Kapattılar güzelim yerleri der. O da popüler kültüre ayak uydurdu ve bir masaj salonu açtı. Üç ayda bir basıyormuş polis, bunun canına tak edince ahlak şubeden birini ayarlamış. Hatunlarından ikisi güzel ayar çekince cezayı kesmeyi bırakmış. Hem sermayeden yemiyor, hem de düzeni bozulmuyor, alan- veren memnun anlayacağınız.
Sağ elinde cep telefonu, sol elinde süper loto kuponu. Sigarasından derin bir nefes çekip sessizce kendine kendine konuşuyor, “yine devretti amına koyayım, yine…” çayından sert bir yudum aldıktan sonra kuponu paramparça ederek gelişigüzel salladı. İkimizde uçuşan loto kuponuna bakıyoruz ciddi bir şekilde. Koca bir sessizlik ve hüzün çöküyor Kürşat abiye. Hayallerini bir hafta daha erteliyor.
Dört masanın hepsi doluysa, dolu masaların arasından tanıdık biri kesilir ve onun masasına çökülür. Beşinci masanın dışarı çıkması demek içerideki tek masayı da dışarı almak demek. Bu da eşittir, yıllardır beklenen o kadın müşterinin geldiği gibi geri gitmesi demek.
Masasına oturduğum adam çok çok eski İstanbul pezevenklerinin biridir; Kürşat abi. Onun babası Nazım amca da pezevenk, dedesi Raşit dede de öyle. Bu pezevenkliği hakaret olarak algılamayın, adamlar hakikaten Karaköy’ün kerhane sokaklarında çok uzun süre çalışmış kişiler. Gerçi Kürşat abi son on yıldır bu konuda dertli. Kapattılar güzelim yerleri der. O da popüler kültüre ayak uydurdu ve bir masaj salonu açtı. Üç ayda bir basıyormuş polis, bunun canına tak edince ahlak şubeden birini ayarlamış. Hatunlarından ikisi güzel ayar çekince cezayı kesmeyi bırakmış. Hem sermayeden yemiyor, hem de düzeni bozulmuyor, alan- veren memnun anlayacağınız.
Sağ elinde cep telefonu, sol elinde süper loto kuponu. Sigarasından derin bir nefes çekip sessizce kendine kendine konuşuyor, “yine devretti amına koyayım, yine…” çayından sert bir yudum aldıktan sonra kuponu paramparça ederek gelişigüzel salladı. İkimizde uçuşan loto kuponuna bakıyoruz ciddi bir şekilde. Koca bir sessizlik ve hüzün çöküyor Kürşat abiye. Hayallerini bir hafta daha erteliyor.
“Dokuz
milyon sana çıksa ne yaparsın abi” diyorum. Yüzü senelerdir görmediği bir
arkadaşını görmüş gibi gevşiyor.. gevşedikçe gevşiyor. Az önce sıkıntıdan
çektiği sigarasından bu sefer keyifle bir duman çekiyor. Burnundan nefes dumanı
verirken başlıyor söylemeye.
“Giderim buralardan be olum, bu şehirden – gidebildiğim kadar giderim.” Sesinin tonunu alçaltıyor burada; “sıkıldım artık insanlardan.”
“Nereye gidersin abi” deyip konuyu daha da uzatacağımın sinyalini veriyorum. Bu durumun farkına varan Kürşat abi Alim abiden iki çay söylüyor. “Olum” diyor. “Zaten o kadar para çıksa, herkes peşime düşer.. tehtidler filan havada uçuşur, o yüzden istanbul’dan kaçarım. E zaten bok gibi para var, yerleşirim bir yere kafamı dinlerim.”
“Eee sonra ne yapacaksın abi “ dedim, “ye ye bitmez ki o kadar para.”
“ne yapayım götüme mi sokayım olum” dedi hafiften sırıtarak. “yıllarca ben ayarladım millet sikti, bundan sonra da ben götürürüm işi, haremimi kurarım amına koyayım.” Son iki kelimeyi söylerken bildiğin neşelendi Kürşat abi, çayından çok sert bir yudum almasına rağmen yandığını belli etmedi. Hâlâ gülüyordu. Dediği gibi yıllarca itin köpeğin peşinden koşmuştu. Sevgilisi Figen ablayla ortak çalıştılar üç yıl. Sırf bu durumdan ötürü bile okunur suratından yaşamından ve hayattan ne kadar nefret ettiği. Hele ki Figen abla bir otel odasında öldürülünce, iyice hissizleşti Kürşat abi. Kendini yokuşaşağıya bıraktı. Artık nerede, kime toslar da durur bilmiyorum.
Kürşat abiyle olan sohbetimden sonra aklıma bir fikir geldi ve uygulamaya başladım. Oturduğum masada tek kalmıştım. Karşı Efsane Dönerin oradan mahallenin hayaleti Kayhan geliyordu, Ghost Kayhan. Yüzünde bir acı, bir üzüntü var. Bütün masaların dolu olduğunu görünce yanıma çöktü, ne oldu Kayhan abi, hayırdır dedim. “Kayış gibiydi amına koduğumun döneri, ne eti satıyorlar ben anlamıyorum ya” dedi. Sabah akşam bir liraya döner ekmek yiyordu oradan. Bir süre sonra pilice benzemeye başladı, kabardı tuhaf bir şey oldu adamın vücudu. Dönerini her bitirişinde “böyle yoksulluğun amına koyayım” derdi. Muhabbete doğrudan girdim. “Kayhan abi, sayısaldan dokuz trilyon çıksa ne yaparsın” dedim. Şok oldu, gözünü bir yere dikti orada takılıp kaldı. Korktum. Ölecek sandım. Kendine geldiğinde söylediği şey yeni çektiğim çayı püskürtüp giydiğim beyaz keteni mındar etmeye fazlasıyla yaradı. “Olum dokuz trilyona kaç tane yarım döner yenir kim bilir.” Ulan nasıl kötü oldum anlatamam, döneri bitirdikten sonra ettiği küfrü tekrarladım peşine. “Başka ne yaparsın abi” dedim. “Ne yapacağım oğlum o kadar parayı, ye ye bitmez. Sizlere dağıtırım. Giderim memlekete, haremimi kurarım amına koyayım. İbne olana kadar karı sikerim.”
“Giderim buralardan be olum, bu şehirden – gidebildiğim kadar giderim.” Sesinin tonunu alçaltıyor burada; “sıkıldım artık insanlardan.”
“Nereye gidersin abi” deyip konuyu daha da uzatacağımın sinyalini veriyorum. Bu durumun farkına varan Kürşat abi Alim abiden iki çay söylüyor. “Olum” diyor. “Zaten o kadar para çıksa, herkes peşime düşer.. tehtidler filan havada uçuşur, o yüzden istanbul’dan kaçarım. E zaten bok gibi para var, yerleşirim bir yere kafamı dinlerim.”
“Eee sonra ne yapacaksın abi “ dedim, “ye ye bitmez ki o kadar para.”
“ne yapayım götüme mi sokayım olum” dedi hafiften sırıtarak. “yıllarca ben ayarladım millet sikti, bundan sonra da ben götürürüm işi, haremimi kurarım amına koyayım.” Son iki kelimeyi söylerken bildiğin neşelendi Kürşat abi, çayından çok sert bir yudum almasına rağmen yandığını belli etmedi. Hâlâ gülüyordu. Dediği gibi yıllarca itin köpeğin peşinden koşmuştu. Sevgilisi Figen ablayla ortak çalıştılar üç yıl. Sırf bu durumdan ötürü bile okunur suratından yaşamından ve hayattan ne kadar nefret ettiği. Hele ki Figen abla bir otel odasında öldürülünce, iyice hissizleşti Kürşat abi. Kendini yokuşaşağıya bıraktı. Artık nerede, kime toslar da durur bilmiyorum.
Kürşat abiyle olan sohbetimden sonra aklıma bir fikir geldi ve uygulamaya başladım. Oturduğum masada tek kalmıştım. Karşı Efsane Dönerin oradan mahallenin hayaleti Kayhan geliyordu, Ghost Kayhan. Yüzünde bir acı, bir üzüntü var. Bütün masaların dolu olduğunu görünce yanıma çöktü, ne oldu Kayhan abi, hayırdır dedim. “Kayış gibiydi amına koduğumun döneri, ne eti satıyorlar ben anlamıyorum ya” dedi. Sabah akşam bir liraya döner ekmek yiyordu oradan. Bir süre sonra pilice benzemeye başladı, kabardı tuhaf bir şey oldu adamın vücudu. Dönerini her bitirişinde “böyle yoksulluğun amına koyayım” derdi. Muhabbete doğrudan girdim. “Kayhan abi, sayısaldan dokuz trilyon çıksa ne yaparsın” dedim. Şok oldu, gözünü bir yere dikti orada takılıp kaldı. Korktum. Ölecek sandım. Kendine geldiğinde söylediği şey yeni çektiğim çayı püskürtüp giydiğim beyaz keteni mındar etmeye fazlasıyla yaradı. “Olum dokuz trilyona kaç tane yarım döner yenir kim bilir.” Ulan nasıl kötü oldum anlatamam, döneri bitirdikten sonra ettiği küfrü tekrarladım peşine. “Başka ne yaparsın abi” dedim. “Ne yapacağım oğlum o kadar parayı, ye ye bitmez. Sizlere dağıtırım. Giderim memlekete, haremimi kurarım amına koyayım. İbne olana kadar karı sikerim.”
Kayhan
abi gitti, peşine Ufuk geldi, Cam Berberin çırağı. Para bozduruyor Alim’e. Ufuk
gelince kısa da olsa çevremdeki kaybedenlerin bana söyledikleri o en son isyanı
anımsadım. Bakın çok samimi söylüyorum, en az yirmi kişiye sordum, yirmisi de
bir şeyler dedikten sonra en sonu hep aynı yere bağladı. “Ömrüm boyunca
sikerim!” bunun altında bir abazanlık yok, emin olun. Bir kin, nefretle
söyleniyordu bu. Sanki günahsız geçmiş ve kaybedilmiş bir ömre karşılık bütün
günahlar. Bir şekil Tanrı’ya isyan. Çünkü buralarda günah işlemek için bile
parası yetmeyen bitik insanlar var. Ufuk’a hiç selam vermeden, “Lan Ufuk
sayısalda dokuz trilyon çıkarsa ne yaparsın” dedim. Hüzünlendi, yanıma doğru
yaklaştı. Karşıdaki ustası Cem ağabeye 1 dakika sonra geleceğim dercesine
işaret çaktı. Sandalyeyi yanıma çekti. “O kadar para anamı babamı geri getirir
mi abi?” dedi. Damardan girdi pezevenk. Boş bulundum sendeledim. Tam gidecekken
arkasını dönüp “haa abi unutmadan, birde eğer yetiyorsa bütün dünyanın
adaletsizliğini sikerdim.”
hahahha Ghost Kayhan süpermiş.Küçüklüğüm geldi aklıma.Hep 1 liranın hayalini kurar bir sürü sakız alıcam derdim.O da işte döner versiyonu :)
YanıtlaSilUfuk üzdü :(
Bir Ghost Kayhan kolay yetişmiyiii, lütfen amaa :)
Silşahane olmuş bayıldım yüreğine emeğine sağlık güzel insan hele yazının sonuna doğru ufuk üzdü :( alim abi ve Kürşata çok güldüm :)
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
SilYazıyı okuyunca Ahmet Ümit'in Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'ndeki cümleleri, karakterleri hatırladım.
YanıtlaSilÇok doğal anlatamadım sıcak bir yazı :D
şu bataklığı belki az da olsa bu yüzden seviyorum
Silbu çeşit çeşit karakterler için :)
Bu hikayen çok güzelmiş. Anneme hep seslenirdim anneee bir lira atsana diye. Yalnız bir liraya döner ben hiç yiyemedim yıl ver ne zaman bu zaman
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
Siliki sene önce vardı.
hem sadece döner değil, yanına plastik bardakta açık ayran bile veriyolardı :)