30 Temmuz 2016 Cumartesi

Her yalnızlık bir ihtilal


Sonrası dedim kendime, neydi ki.. 
Hüznün ucunda yanan bir köz mü 
Yoksa közün içine iliştirilmiş hüzün mü.
Breh dedim yine kendime. 
Tek bir nefeste canıma okurum. 
Yalnızlığımı bertaraf eder, hakikaten insanların arasında olurum.
Yuh sesimle irkildim hemen peşine. 
Bu işte ters bir şeyler yok mu.
 Sırıttım kendime hemen, terslik benim ya dedim alenen.


Üstünkörü göz gezdirdim insanlara yine
Çalakaşık girdim çorbaya üflemeye mecalim yok diye
İzledim yolları, gördüm saydım
Boğazı kaçırdım, yine yolda daldım.
Uykum bir çığlık gibi, devamlı kendime uyandım.
Kıçım açık yattım, bütün rüyalara abandım.

Sessizlik korkutur bazen, korkuyorum da.
Bu iyelikler canımı sıktı, sıtkım sıyrıldı sıcaktan
Sitemim kendime, biber sürdüm sitemli yerlerime.
Üfleyerek yedim yoğurdu, üşüdüm.
Bacam tıkalıydı, hayallerimi yaktım.
Buram buram is kokuyordum kendimden kaçtım.


Yenildim, sevindim.
Sevindikçe yenildim.
Bütün bulanık suları içtim.
Vazgeçtim.
Küfrettim.
Yeminler bozdum, cenabet gezdim.
Tövbe ettim, secdeyi yere serdim.
Başa sardım, sonrası dedim.
Bir sigara yaktım.
Bir dumanı acıya eyledim.
Acıya hüzün ekledim.
Hüznüm secdem oldu
Ve ben sadece yenildim.


t.yazıcı

30.07.2016
00:27

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Parçalanmış Gülüşler hakkında kimler ne demişş


yazamıyorum efendiler,
yalan yok, az biraz bir şeyler karaladım mı da onu dergiye göndermek durumunda kalıyorum beni affedin.
kitap çıktıktan sonra büyük bir boşluğa düştüm. bir daha bir şey yazamayacağımı filan düşündüm. hatta bazen öylesi büyük umutsuzluğa düştüm ki bir daha herhangi bir şey yazmayacağım diye kendime sıkı tembihlerde bile bulundum.
oha lan hiç küfretmemişim bunları yazarken.

nasıl ki jack london'un martin edeni ya da knut hamsun'un açlık romanında yaşadıkları varsa hemen hemen bir çoğunu yaşadım. anlaşılmamak korkusu sanırım bir yazarın en büyük korkusu.

kitaba ilk tepkiler ne olacak diye sabırsızlıkla bekliyordum. velhasıl ilk yorumu şaşırdığım bir şekilde hızlıca kitabımı okuyup bitiren mahallemizin tekelcisi oldu. kitap nasıldı ağabey sorusuna
"olum çok güzel yazmışsın da çok küfür etmişsin amına koyayım ya" tepkisini verdi. güldüm o an, hatta verdiği bu tepki çok hoşuma gitti. çünkü bana söylediği o küfür bazı semtlerde yüklem olarak kullanır. o yüzden sorgulayan kişi hikayeleri kendi hayatına göre değil de hikayedeki karakterin yerine koyup öyle okusa, hikaye de karakterler de rahat edecek:)

velev ki benim uslubu bilen zaten temkinli yaklaştı kitaba, ben buydum. yer altı edebiyatı yapıyorum zırvalığına girmeyeceğim. sadece karakterlerim küfür etmesi gerektiği yerde küfür etti. korkması gereken yerde korktu. gülmesi gereken yerde güldü. en azından ben öyle olmasını istedim. hiçbir zaman da iyi şeyler yazdığımı düşünmedim. hatta en büyük korkum az çok burada ya da dışarıdaki yazılarımda bulunan samimiyetin kaybolduğunun söylenmesiydi. aşağıda web sitelerini yazacağım dostlarım öyle güzel şeyler yazdılar ki emin olun belki sizin için pek önem arz etmeyen o kitap yorumu benim için her zaman yeni başlangıçların sebebi oldu. yazamadığımı düşündüğüm her vakit internete girip sizlerin yorumunu okudum ve dedim ki, anlıyorlar beni.. işitiyorlar beni.. oralarda beni duyan birileri var..

sanal alemde ilk yorum derya'dan geldi. dediğim gibi belki kendisi farkında değil ama o yazdıkları benim için paha biçilmez bir hediyeydi.
çok uzattım dimi. hadi bakalım kimler ne yazmış görelim

bloggerin gülü ahu kız yazmış, ne de güzel yazmış
http://www.ahukader.de/2016/06/parcalanms-gulusler.html

bizim deli kız myna, kocaeli kitap fuarındayken geldi ve imzalı aldı. amma velakin kendisi gelip almaya çekindiği için bir arkadaşı vasıtasıyla aldı. buradan bir kez daha sitem dolu gülücüklerimi yolluyorum :) ben adam mı yiyorum yiaaaa :p
http://mynamerve.blogspot.com.tr/2016/06/biraz-parcalanms-gulusler-biraz.html

cancağızım.
https://kelimetozu-mulemma.blogspot.com.tr/2016/05/parcalanms-gulusler-dus-mekanizmasn.html

eylül anonim takılmayı çok sever ama ben kim olduğunu biliyorum. aynı acıya tanıklık ettiğimiz çoktur. öyle güzel yazmıştı ki "ulan be" demiştim kendi kendime. "iyi ki yazmışım.."
http://beneylulmusum.blogspot.com.tr/2016/06/tolga-yazcnn-parcalanms-gulusleri.html

ilk göz ağrımm:) derya güzel şeylerin başlangıcı oldu benim için. dediğim gibi kendisi bilmiyordur ama bu nitelikli yorumunda sonra kitabımı hakikatli tanıttım etrafıma. insanlar kitaba ulaşsın diye uğraştım.. kendisine tekrardan sonsuz teşekkürler
http://yormuyorum.blogspot.com.tr/2016/04/parcalanms-gulusler-bir-tolga-yazc-kitab.html

bizim anacık kitabı güzelce okumuş, peşine bloğuna ilk yorum yapan kişiye de kitabı hediye etmiş. güzel insan yahu:)
http://maksatmuhabbetolsunn.blogspot.com.tr/2016/05/parcalanmis-gulusler-kitap-yorumu-ve.html

nam-ı değer fikolatteee:) kendisinin edebiyata olan düşkünlüğünü her zaman bildiğimden en merak ettiğim(yorumu) kişilerden biriydi. kalemine, gözlerine sağlık.
http://fikolatte.blogspot.com.tr/2016/07/parcalanms-gulusler-tolga-yazc.html

sevgili myna'nın kitabı ulaştırmasından sonra çokta güzel yorumlamış. kendilerine şükranlarımı sunuyorum:)
http://calimeronundefteri.blogspot.com.tr/2016/05/parcalanms-gulusler.html

hepsiburada.com un editörlerinden kitap yorumu
http://www.hepsiburada.com/blog/bibliyoman/parcalanmis-gulusler-tolga-yazici/

ekşisözlük
https://eksisozluk.com/parcalanmis-gulusler--5128315

kitaba dair alıntılar
http://www.neokur.com/kitap/182049/parcalanmis-gulusler/kitap-alintilari

öyle işte..
eğer ki unuttuklarım varsa buraya yazması halinde hemen ekleyeceğimi belirtmek isterim. ayrıca yarattığım şeylerin yorumlanması çok hoşuma gidiyor bilesiniz, iyi / kötü fark etmez. yeter ki bir çift göz refakat etsin.

iyi ki varsınız..

19 Temmuz 2016 Salı

Neyiz ve Nerelerdeyiz... Bilemiyoruz Şimdi


Parçalanmış Gülüşler hikayesini yazarken "Gözlerimizin önüne inen o karanlık perdeden görebildiğimiz kadar renkli baktık hayata." dedim bir cümlede. 

Burada demek istediğim tepeden tırnağa bütün alyuvarları boka bakmış dört arkadaş grubunun bokun, pisliğin içinde olsa da yaşama dair bir haykırışıydı, 

"yaşamak istiyoruz olum biz" in bir çırpınışı. 

İbo'nun cam kesiğiyle vücudunu kesip babasını nasıl öldürmek istediğini haykırırken Bayram karakterinin hiçbir şey olmamış gibi 

"nereye kesiyorsun İbo, daha milli olmadık" demesi koca bir "biz yaşamak istiyoruz" haykırışı aslında..
Bizler yaşamak istiyoruz, bütün pisliğin içinde temiz kalmak istiyoruz.
Sıklıkla kaliteli öyküler-romanlar okuyalım arkadaşlar(arada benim kitabı okusanız fena olmaz hani.) 

Bizi iyi hissettirecek şeyler yapalım. Sevelim, sevişelim, türkü söyleyelim..
Ne dersiniz fena olmaz mı?



12 Temmuz 2016 Salı

Honki ponki toni nok çlona bimbo bori rok





Esmiyor geçmişini sevdiğim. Sıcak, hem de çok. Niye bu kadar sıcak olursun be evladım, azıcık es da, ölmezsin ya…
Nasıl oluyor, nasıl yapıyorum bilmiyorum ama şu toplu taşımaya bindiğimde güneşin vurduğu kısmı bir türlü hesaplayamıyorum. Ulan bir görseniz, binmeden önce neler neler yapıyorum. Doğu – Batı- Güney- Kuzey dörtlemini resmen yeni baştan yaratıyorum. İki elimi yanlara doğru uzatıyorum, sol biraz sıkıntılı o yarım kalkıyor. Güneşe bakıyorum, o bana bakıyor. Telefonumdan google mapsı açıp güzergahıma ve güneşin ne tarafa vuracağını hesaplamaya çalışıyorum çılgınlar gibi. Beni uzaktan gören biri atomu parçalamayı filan düşündüğümü sanabilir ama öyle değil, o konuda biraz malım ben. Eğitim hayatım boyunca bir şeyler öğrenmeyi reddettiğim için algılayamıyorum bazı şeyleri. Bir tek Coğrafya dersine ilgiliydim. O da sanırım hocamızın dağlardaki yamaçları kadın memesine benzettiği içindi, hiç unutmadım o meridyenleri filan, hâlâ aklımdadır. Hocamızda kadındı, bazı zamanlar kendi memesinden örnekler veriyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı. O küçük ayrıntı sayesinde.. neyse, konudan çıkıyorum, çıkmayayım.. ne diyodum?
Ha, evet.. her zamanki gibi güneşi yine hesaplayamadım. Yüzüme gözüme neresi olursa gelişigüzel vuruyor. Perişanlıkla bitmişlik arasında bir yerlerde dolanıyorum. Klima bozuk olmasına rağmen ya düzelir ihtimalini göze alarak tüm camları kapattırdı teyzeler. Bütün halk yüzümüze vuracak serinliği bekliyor. Arada bazı teyzeler bir motor ustası gibi yorumlarını dile getiriyor. “Biraz ilerlemesi lazım bunların, motor ısınsın ki soğuk üflesin.” Teyze insanlara verdiği bu umut dolu mesaj sonrası keyifleniyor. Uzun süre sırıtıyor, hatta bazen sırıtma işinin dozunu arttırıp kıkırdıyor. 

Hava sıcak, esmiyor, klima bozuk, trafik var. Daha kötü ne olabilir ki diye düşünüyorum. Düşünmekle hata yaptığımı mideme giren sancı sonrası anlıyorum. Üç, bilemedin dört sefer şom ağzıma küfrediyorum. Sanırım diyare oldum, yani cırcır yani motoru bozdum. Ayy nasıl sıkıştırdı anlatamam, suratımın şekli değişti. Üzerimde beyaz bir kapri var. Onu da yeni aldım, terziye paçadan iki parmak kısaltmak için götürdüm, komple kesip kapri yaptı ve bana verdi. Beni düşünmüş zağar, pişmeyeyim diye öyle yapmış. Altımda süpermanlı baksırım var. Beş yıldır bir hatunla aşna fişna olsam da tam yatakta şov yapacakken “dıt dırı dııııttt süper kahramanın geldi” diye o baksırı gösterecem ayağı giyiyorum. Beş tane aldım, zaten toplasan altı tane donum var. Beş Süpermenli baksırım bir tane de beyaz paçalı donumr. İki sene önce o paçalı donu giydim o zaman bi ekşın yaşadım. Bir türlü pantolunu çıkaramadım, utandım. Sanki paçalı donla sevişmek günahmış, ayıpmış gibi oramı buramı kapattım. Kıza da “olmaz” dedim, “olmaz, kendimi hazır hissetmiyorum.” Beş dakika sonra içimdeki öküz mü dersin ayı mı dersin artık adı ne olursa o azgınlık daha ağır basıp çıkardım. Ben kıza, kız paçalı donuma bakıyor. Peygamber donu da diyorlarmış sonradan kız söyledi. Bunu söylemeden önce bu durumun çok hoşuna gittiğini ve ona göre çok orijinal olduğunu söyledi. Hatta biraz daha ileriye gidip paçalı don giyen erkekler her zaman bir adım önde dedi. O an içimdeki öküz yine içimden çıkmaya çalışan azgın tekeyle boğuştuğu için tamamiyle sonuca odaklanmıştım. Şuan dolabımda üç paçalı don iki Süpermenli baksırım var. Diğer üçünü bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak verdim paketletip. Sıfır, orijinal gibiydi. Bende çok orijinal göt vardır, hiçbir şekilde kalıbından çıkartmam giydiğim şeyin. Neyse, konumuz bu değil.

İettnin en arka sol tarafında, yani dörtlü koltuğun oradayım. Yanımda bir teyze, tam karşımdaki koltuklarda da bir teyze ve gelini var. Özellikle toplu taşımalarda teyzeler arası müthiş bir zincirleme bir bağ olduğu kanaatindeyim. Daha yanıma oturalı iki dakika olmadan hangi ara mevsimlik işçiliğin zorluğuna girdiler, hangi ara konu oraya gelecek kadar hızlandı bilmiyorum. Hava sıcak, klimanın çalışmasını bekleyerek geçiyor dakikalar. Bir abinin gözü klimanın deliğinde, parmağını sokup bir şeyler yapmaya çalışıyor. Sıkıştım. Altıma sıçmak üzereyim. Başlamak bitirmenin yarısı derler. Bir çıkmaya başladı mı beni kimse tutamaz, biliyorum. Çok korkunç şeyler olur burada, önüne geçilemez kimyasal nükleer gibi herkesi perişan ederim, hiroşimaya kadar gider bunun yolu, “dayan” diyorum kendime “dayan oğlum, şunun şurasında yedi durak kaldı.”
İnsan vücudu çok tuhaf, bir yerini sıktın mı başka yerin çıkıyor / uzuyor. Karşımda yaşlı başlı teyzeler varken en olmaz yerim birden uzamaya başlıyor. Allah beni ne etsin! “olamaz” diyorum, “olmamalı, bir şekilde kendime engel olmalıyım.” Yanımda oturan teyze tam çaprazımdaki teyzeye ilkokul öğretmenini anlatıyor. “Bizi zopayla döverdi” diyor, onun çaprazındaki yani benim yanımdaki teyze “o zaman zopayla dövüyorlardı, ak parti zamanında onun da önüne geçtiler” diyor. Konu o kadar daldan dala geçmesine rağmen bir türlü bende ufalma olmuyor.
 Konu Türkiye geleceğine geldiği zaman zincirlemenin tüm halkaları bir olup benim oturduğum yerin orada toplanıyorlar. Tam yedi tane teyze kafası sayıyorum. Tüm gözler benim üzerimde. Altımda Süpermen baksırımla sıçmak üzereyim, ter bastı; esmiyor. Tam karşımdaki teyze elini dizimden iki parmak yukarısına vurarak, “Allah sizlere uzun ömür versin” diyor. “Etme Teyze” diyorum sesli şekilde, ah! İçimden söylemeliydim. “Etme Teyze” dedim tekrardan, “daha yaşınız nedir ki, sizde hâlâ gençsiniz” teyze eliyle biraz daha yaklaşarak bacağıma vuruyor, bu sefer içimden diyorum “etme teyze, az daha yukarıya elin değerse burada kıyamet kopacak, iettnin tüm oval yerlerini benim boşaltım yerime sokacaklar.”
Bir şekilde uzaması tamamlanmış organımı küçültmem gerektiğini düşünüp kötü şeyler aklıma getiriyorum. Mahalleden arkadaşları geçiriyorum zihnimde bir bir.  Üzeyir geldimi aklıma duruyorum, üzerindeki t-shirtini çıkartıp memesine odaklanıyorum. Camuş gibidir Üzeyir, bir sumonunki gibi sarkmış memeye sahiptir. Birkaç denemeden sonra başarısız olduğumu görüyorum. Değişik bir çare deneyip bacak bacak üstüne atıyorum. Aman Allah’ım, atmaz olaydım! Her şey çıktı meydana. Teyzenin el hareketi durdu ama geliniyle benimki göz göze geldi, gelini aşağıya bakıyor, benimki üzgün ve kırılgan şekilde ona. Çek şu bakışlarını çek! İçimdeki süpermeni canlandırmak için çok yanlış zamanda ve yerdeyim. Bacağımı tekrardan indiriyorum, gelini arada göz kararıyla bakıyor. Tam bu sırada çevremde oluşan bu çılgın gıybete kulak veriyorum. Tam o an yüreğime bir su serpiliyor. Gıybet işe yaradı, benimki kendi kabuğuna çekiliyor. Tam beş dakika sonra teyze oralara el atsa da nafile. 


paçalı donum (temsili)
Artık düşünmem gereken tek şey var. O da buradan nasıl kalkacağım…
İşin fiziksel açısından ziyade, kıçımı oynattığım an sıçabilirim. Çok ciddiyim. Colinsten seksen liraya aldığım ve sonradan bir kapriye dönüştürülen Jeansım anında kahverengiye boyanabilir. Bütün toplu taşımayı katledebilirim. Müthiş bir kimyasal silahım şuan ben. Gıybet hoşuma gitmiş olacak ki konunun tam ortasına damlıyorum. “Bende de öyle oldu” diyorum. “Bende de öyle oldu teyze, yavaş yavaş fizik tedavi filan ondan sonra, birden omuzdan yüklenmesin, sana yardım etmemek için kaçmıyor eltin.” Allah’ım bu cümleyi ben nasıl kurdum? Elti kimdi onu bile bilmiyorum. Bir şekilde gıybetin akışı sözcük hazinemi açıp bana doğru yolu gösterdi. Ha siktir, galiba sıçtım. Yok yok, bir yokladı galiba. Geline kaş göz yaparak düğmeye basar mısın diyorum. O hala arada benim aşağıya bakıyor. “Yok be kızım” diyorum bakışlarımla. “Yok be kızım, bir yokladı ve gitti, kendi kabuğuna çekildi o” anlıyor beni, hatta onaylıyor. Bekli de hak veriyor.

Eve geldim. Sülaleyi – ceddi geçtim. Bütün gelecek nesillerimiz de sanki bizde toplanmış. Bir türlü tuvalete giremiyorum. Sıçmam lazım, artık anlayın beni demek çok zormuş, şuan bunu anlayabiliyorum. Öyle bir mimik olmalı ki insanda, sıçması gerektiğini karşısındakilere aktarabilmeli. Ama yok, yüzümde çok değişik bir hal var, beni gören yüzünü ekşitiyor. Sıcaktandır Sıcaktan diyorlar. Kimse çok acil sıçmam gerektiğini bilmiyor. En son çare odamda bu satırları yazıyorum. Sıçarsam da kendi odamda sıçarım en azından. Hazırda paçalı donumu tutuyorum. İnsana güven veriyor paçalı don. Kendi kendine bir yandan gıybet yapıp bir yandan yazıyorum. Konu çok değişirse anlayın ki sıçtım geldim. Ama yok, bir türlü gitmiyorlar. Tüm sülalem hayatı boyunca bu anı bekliyormuş gibi bizim evde sıçıyor. Hava sıcak, esmiyor. Klima zaten çalışıyormuş, mazot gitmesin diye açmamış pezevenk. Onu da sonra anlatırım. Gitmem gerek.   


10 Temmuz 2016 Pazar

Aforizma


“Bu soğuk geceye” dedi, “ne yakışır?”
Kısa bir gülümser gibi oldum. Gülümsemelerin tercümeleri adlı sözlük yazmış gibi “söyle hadi” dedi. Anlamıştı. Neyi anlamadığını bilmiyordu ama bu anlamsız gülümsemenin bir sebebi olduğunu hemen anladı.
“İklimsiz ve mevsimsizdir sevmelerim” dedim. Yazdan kalma bir türküyü anımsar gibi gülümsedi. Gülümsemelerin tercümeleri adlı kitabım yoktu ama ben de anladım yüzündeki bu donuk gülümsemenin sebebini. Uzatmadım.
“Benim seçimim” gibi bir şeyler geveledi. “Senin seçimin” dedim. Cümle ve gece burada bitti. Bitmemesi gereken yerde biten filmler gibi. Sonu başında okuyucuya fısıldanmış roman gibi. Tatlıydı bu bitiş. Biliyordu.
“Tek kelimelik cümleler sence de saçma değil mi?” dedi.
“Saçma” dedim.
Gülümsedi.
Fark ettim.
Giderken “yazdan kalma bir türkü nasıl olur ki?” dedi. Sendeledim. Korktum.
“Zaten cümleye ‘bu soğuk geceye’ diye girince anladım ters giden bir şeylerin olduğunu” dedi.
“Ne gibi” dedim.
“Nefes alamıyoruz, ne soğuğundan bahsediyorsun” dedi.
“Bizim memlekette soba yakıyorlarmış, ne belli belki memleketteyiz” dedim.
“Çok uzadı, okuyucuyu sıkıyorsun” dedi.
“Bitireyim mi bu saçma öyküyü” dedim.
“Bitir” dedi
Bitirdim.