28 Ekim 2015 Çarşamba

#TakipEdeniTakipEderim



Zamanında Manga grubunun bir parçası vardı, söze bu parçanın anlamı ve aslında verdiği net mesajla girmek istiyorum. Giderek köleleşiyoruz fark ediyor musunuz. Giderek bir şeylere bağımlı oluyoruz. Aynaya baktığımızda belki daha çok şeyler kattığımızı düşünüyoruz kendimize ama halbuki her şeyden bir tutam kata kata kendimize hiçbir şeyi tamamlayamadığımızı bir türlü göremiyoruz.

İşte birbirinin yüzüne gülümseyip arkasından gıybetin dibine vuran tipler, sokakta birbirine donuk anlamsız bakan göz temasları, selamlaşmalar. Topluluk içine girdin mi herkesin elinde bir akıllı telefon. Kim kiminle ne yapmış o onu yalamış bu bunu yutmuş, bu şu tiviti atmış, şu lavuk şu hatunu sikmiş, şunun şu kadar parası varmış bla bla bla...

Çok korkunç bir nesil türüyor. Sadece sosyal medya aracılağıyla nefes alabilen, sadece onlar sayesinde konuşabilen fakat yüz yüze gelince ağzını açıp tek kelime edemeyen, silip donuk sevimsiz bir nesil geliyor. Yeni nesilden kastım şimdilerin yirmili yaşları.. Öncesi zaten felaket.

Öyle bir zamandayız ki ölümlere alışıyoruz. Göz göre göre düzülürken inançlarımız, birileri ceplerine paraları indiriyor, oğullarına gemicik alıyor, on sene çalışınca anca elimize geçecek parayla birilerine rüşvet niyetine hediyeler alıyor. Bizler ayın sonunu nasıl getireceğiz diye oradan buradan kısayım derken tamamen kaybolurken birileri buzlu bademleri götüne sokuyor.

Dediğim gibi herkes kendi derdinde. Zaman geçiyor, hemde çok hızlı. Hüznümüzün tadı bile değişti. Önceden çok sert ve değişik haz alırdım hüzünden.Yok şimdi yok, ne şarkılarda var o tat ne de etini dişlediğim kadınlarda. İlk seviştiğim kadınla sonuncusu arasındaki uçurum, belkide yedi bölgeyi yedi şehri tek tek adımlarla gezecek kadar çok. O diri ve benim parçam olan, ergenlikte "ateş ediyooor emuğa koyim" diye sık sık ele alarak oraya buraya sıçrattığım etim şimdi sonradan eklenmiş gibi. Sadece penisimi kastetmiyorum. Beynim, kalbimde öyle. Sanki bir et parçası olarak dünyaya gelmiş ve sonradan organlarım teker teker eklenmiş gibi. Son kullanma tarihim geçmiş olacak ki tek tek hepsi gitti. Hayır, öyle bakmayın. Hâlâ ele avuca geliyor, yok be oğlum öyle bakma her ikisi de.

Yazarak çoğalacağım derken yazarak eksilmeye başladım. Büyük puntoyla ve kalın en bold'undan yazılmış gibi eksildi tonerim. Buralara uğrayamadık, eksildik dedik tamamlamak için aradık durduk.
Velhasıl, başlığa geleceğim. En başa dönüyorum, dedim ya robotlaştık diye. Sanırım buralar da oralardanmış. Panelden istatistiklere bakınca görüyorum. Bir "hey" demeden, hey sesi gelmiyor anlaşılan sizlerden. Sadece sesiniz değil ayak sesinizi de duyamıyorum. Arada bir kaçınız olmasa demek ki anca çürüyünce anlayacaksınız yok olduğumu.
Neyse, gidin de tivitırınıza bakın. Belki layk almışsınızdır.
muck.

23 Ekim 2015 Cuma

Yağmur..Yağmur..Yağmur.. Geri Verecek mi Zikilen Hikayelerimizi


Büyük kalabalıklaşıyoruz, kalabalıklaştıkça kabalaşıyoruz, kabalaştıkça büyüyoruz. Sıkıştık kaldık lan arada. Sağımız solumuz, önümüz arkamız aşılmaz duvarlarla çevrili. Kendimize ulaşamadan başkasının bizlere ulaşmasını, yaklaşmasını bekliyoruz. Türküde de diyor ya; bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı..

Kim ulan bu rüzgar.. Hangi rüzgarın darbesiyle ters döndü hayatımızın şemsiyesi. Hangi rüzgarın yüzünden alıyoruz tepemize damla damla acıları. Hangi rüzgar yüzünden kaçıyoruz dört nala böyle acılardan. Hangi rüzgar kaydırdı ayağımızı da acılar deryasına düştük. Hangi rüzgar yüzünden boğulduk, hangi rüzgar yüzünden sırılsıklam düzüldük!

Ne tuhaf, acıyı acıyla kapamaya çalışıyoruz. Bir acıyı unutmak için üzerine başka bir acı ekliyoruz. Parladık, pırıl pırıl olduk. Pür pak acılarla dolup taştı her yanımız. Derin bir nefes, bir sessizlik desen yok; şehrin korkunç gürültüsü. Bedenimizi bir yere taşısak? Yok! Kafamızın o korkunç gürültüsü susar mı ki.. Susmuyor.. Susmayacak, amına koyayım!

Sus, susun, susun artık, susmalısın, susmalıyız. Lan yeter, yetti...
Siktiğimin düzeni. Siktiğimin harf topluluğu. Ne kadar da karışık ve saçma yazıyorum. Yazamıyorum. Hissizleştirdiniz beni, hissizleştim, hissizleştik. Ne yeniden sevdalanacak kadar filiz taşıyorum yüreğimde ne de bir acıyı devirecek kadar güç var bileğimde. Nakavt dedim, büyük âh çektim, domatesi kabuğuyla yedim, ruhum zonkluyor dedim. Duymadınız mı beni? Sert.. çok sert bir rüzgar verin. Alabora oldum, düzelemiyorum. Şemsiyem ters döndü, o şemsiye çoktan götüme girdi, açamıyorum...

15 Ekim 2015 Perşembe

Büyük Âh'lar Coğrafyası


ne yazsam ne yaşasam bir pişmanlık
karaya vuruyor (ta) içimin karanlık yerinden vazgeçmişlikler
sular ısınıyor.. buharlaşıyor
yalnızlığımın nemi yine benimle kalıyor
bakışlar buğulu, yapış yapış
iğreti bir tebessüm gamzesiz yanaklarımda
paçalar sıvalı,
bir işçi ayakkabısı kadar yorgun adımlarım
derdimi paspaslayacak,
neşemi cilalayacak kimse yok (kimse yok)
ardı sıra dizilmiş yazgımız bütün mümkünlerin köşesinde (öyle diyorlar)
elimde garip bir hüzün.
Dökmemek için bakmıyorum ona (çay değil miydi o?)
Üzerime dökülüyor bütün keşkeler
Üzerime döküldü bütün keşkeler
Üzerimde bütün keşkeler
Bütün keşkeler..
Âh keşke..
Keşke…

t.yazıcı
15.10.15

6 Ekim 2015 Salı

Haydi Şampiyon! Şimdi Sırası Değil!

Amansız rakibi karşısında zorlandığı göz bebeğinin ferine düşen gölgeden anlaşılıyordu adamın. Olanca gücüyle siper aldı, hayati yerlerini korumaya çalışıyordu ama yenildiği aldığı her darbede dizlerinin biraz daha çökmesiyle anlaşılıyordu. Yine de hiçbir şey olmamış gibi karşısında kendisine zorla “peeess” dedirtmeye çalışan darbelere yenilmediğini göstermek istiyordu. “Bu son” diyordu her darbeden sonra, “bu son, bitecek; biliyorum o da yorulacak ve artık darbe üstüne darbe atmaktan vazgeçecek.”

Durmuyordu, durmayacağını da biliyordu adam. Yine de umut denilen o dört harflik ütopyayı kısa sürelide olsa canlandırmak istiyordu. Bir sefer, çok kısa sürelide olsa yere yığıldı adam, kalkmayı denedi, sendeledi. Yüz üstü yatıyordu, solmuştu artık yüzü. Durmuştu sadece çene kasını çalıştırmak için kullandığı tebessüm ifadesi. Gülmüyordu bu sefer, nabzı tavan yapıyor nefes alış verişi giderek azalıyordu. Sayıyordu hakem,  10-9-8-7.. güçsüz düşen kollarıyla bir hamle yapmak istedi, beceremedi.. 6..5..4 bir ses duydu, sesler. Kafasını çevirdiğinde hala ona doğru gülebilen birilerini gördü; başarabilirsin, hadi, sen bu değilsin seslerini işitti. Hakem iki dedikten bir saniye sonra kalktı, yani son anda, son nefeste. Rakibi hafifte olsa sinirlenmişti, darbelerini daha hızlı indirdi. Bir kuralı hatırladı adam; hayatına benzettiği “iki ters bir düz” teriminin ne kadar doğru olduğunu düşündü. Gerçekten kaybedebilmek için o beyaz havlunun ringe atılması gerektiğini düşündü. Kenardaki hocası ona hala ‘hadii, başarabilirsin’ gibisinden şeyler söylerken adam rakibinin sağlı sollu darbeleriyle iyice kendinden geçiyordu. “Tamam” dedi bu sefer sesli bir şekilde. “Tamam artık, bırakıyorum; yoruldum.. pes demeyeceğim, kaybetmenin de bir onuru var, doğrudan yere serileceğim, bir leş gibi.. tiksinerek bakacaklar bana ama yenildi demeyecekler.”

Düştü adam. “Düşüşün de heybetlisi varmış” diye sesini yükseltti maçın spikeri. Seyirciler ayakta alkışlayarak karşıladı bu yenilişi. Büyük kaybetmişti adam, kaybetmenin bile korkunç yanını gözler önüne seriyordu. Kimi seyirciler bu anı ölümsüzleştirecek fotoğraflar bile çekinmeye başlamışlardı kendi aralarında. Adam son olarak kendisine inanan gözlerle baktığını düşündüğü bir çift göz aradı ama bulamadı. Yenilmenin en has koşuluydu sanırım bu. Kaybetmekten ziyade yenilmek terimi biraz daha ağır basıyordu yok olmak için. Yok olmuştu bu adam, yok.. bir saniye sayın seyirciler adam birden dirildi, şuan tüm seyircilere susun işareti yapıyor, sanırım bir şeyler diyecek;
“Çok darbe aldım, çok mücadele ettim. İstirham ediyorum, nakavt oldu demeyin. Nakavt oldu demeyin. Yenildi deyin ama nakavt oldu demeyin. Kaybetti deyin ama nakavt oldu demeyin. Çok direndi deyin ama nakavt oldu demeyin. Çok yıprandı deyim ama nakavt oldu demeyin. Çok.. çok.. ç..”
Evet sayın seyirciler, adam bütün heybetiyle yıkıldı. Veee evet, kararı açıklamak için Tanrı sahaya iniyor. Bütün gözler Tanrının üzerinde.. Etrafta büyük sessizlik ve karar açıklanıyor;

“NAKAVT”