28 Eylül 2012 Cuma

Hayallerimizi satmadık ya..

Haya'T' ile Haya'L' arasındaki tek fark "TL" dir..





Varoşların aşıkları gerçek olur çıkarsız..
Ne kadar doğru bir cümle öyle değil mi ?
Varoş bir yerde büyüdüysen , sevdaların da acıların da farklı olur . Bir kere etrafında hep sana benzeyen , seni anlayan insanlar vardır , gönlü zengin ama cebi boş bir sürü arkadaşın..
O gönlü zengin arkadaşlıklar da öyle herkese nasip olmaz , bilirim..


Aşkları tuhaftır ama..
Misket oynadığımız dönemlerde tek derdimiz “baş” oynarken en baştakini vurmaktı. Sokakta büyümek zorunda olanlar bilirler ki biri gelsin , parasını istesin o cebinde ki üç kuruş parayı verir ama misketlerini asla vermez. Hele birde “kaftilik” vardır ki , onu koruyabilmek için gerekirse canını verir..

Buket diye bir kız vardı mahallemizde , beşikten beraber büyümüşüz daha sonraları epey aşağıya taşındı bizim o taraftan. Bir gün bana gelip benden misketimi istedi , hem de en sevdiğim olan kaftiliğimi. Kızların bu yüzden artısı her zaman daha fazladır , hele ki o yaşlarda. Tabi bende hemen verdim , ama içim sızlaya sızlaya bozuntuya da vermedim ama o gün miskette ki jübilem de oldu aynı zamanda.

Top oynarken beni hep izlerdi.
Babamın “ top peşinde koşturupta ne olucan “ dediği günlerdi. Mahalle maçların da on numara top oynardım yeteneğim vardı. Hele ki Buket izliyorsa dört misli daha çok koşardım dalağım şişene kadar. Artislik olsun diye düşmeler mi dersin , şaşkın şaşkın bakışmalar mı dersin. Bir bakımdan kendimi kanıtlama ve gösterme çabaları.
Zaten bu kendini gösterme çabalarımız ya futbolda olurdu yada kavgada. Hayaloğlu’nun da dediği gibi “copla erken tanıştım” .

Ve zaman geçti.. “ zaman “ her şeyi götürüyor insan da ..
Mazilerini , anılarını , dostluklarını , sevdalarını .. Onca şey yaşanmamış , konuşulmamış gibi hala yanımdan sessiz sedasız geçer Buket. Sade ufak bir bakış baş sallama ve göz teması..
Geçen Mehmet ağabeyin orada tek başıma çayımı yudumlarken lüks bir şavrolet jip yanaştı karşıya , arabadan kim indi ? – tabi ki Buket..
Gücüme gitmedi desem yalan olur . Önce arabadaki erkekle öpüştü , sonra beni gördü , bu sefer gülümsemedi gözlerini kaçırdı..
Sonra ne mi yaptım ?
-         Mehmet abiii , çay çeek demli olsun bu sefer anasını satayım..

Ne olmuş yani büyük adam olamadıksa / hayallermizi satmadık ya  “ 

25 Eylül 2012 Salı

Şiirlerim yetim kaldı. Hoşçakal ağabey..





Söze nasıl başlanır ki ..
Her sevdiğim adamın vefat haberini veren Zekom yine verdi o kara haberi. Tam tranvaydaydım “ ha siktir yaa” çıktı ağzımdan seslice , herkes bana baktı. Tamam alıştırmıştım kendimi biraz biraz ama ağır oldu be usta..

Koca koca adamları ağlattın , görsen bizi böyle alırdın bağlamanı iki konuştururdun , hadi ulen bari türküme ağlayın derdin eminim.
Hayatta ki en büyük pişmanlığım olacak senin bir konserine bile gidememiş olmam. Affet ne olur , daha doğrusu ben kendimi hiç affetmicem.

Seni dinliyorum diye adım derbedere çıkmıştı ağabey. Ne yapayım.. Ben dinleyemiyorum ki öyle hareketli müzikler filan.. Türküyle doğmuşum türküylede öleceğim herhalde başka bir şey bilmem ki. Bir Yusuf Hayaloğlu bir de sen. Ee benim şiirlerim ne olacak peki ?

Benim şiirlerime can veren senin bağlaman ve sesindi ağabey , yetim bıraktın şiirlerimi.
Sana söz olsun ki , emanetlerine sahip çıkıcam.
Türkülerini evladıma aşılıcam..
Başka elimden ne gelir bilmiyorum.

Hoşça kal ağabey , Ali ağabey Yusuf Baba ve sen .. cenettekiler yaşadı!
Burada dinlemek nasip olmadı ama diğer tarafta görüşmek dileğiyle ..

usandım bu canımdan , derdimle geze geze.. “

24 Eylül 2012 Pazartesi

Neden , Nideeen , Niçuuunn , Uçuuuunn!


Blogdaşlarımm , benim kusursuz dinleyici ve yazar arkadaşlarım..
Bu aralar sürekli neden been diye soruyorum kendi kendime . Kimseye yaranmak gibi bir niyetim olmamasına rağmen hep öyle konuma düşünüyorum ve artık sıkılıyoruummm . Beybifeys suratım şu yukarıda ki resim gibi oldu , yeter ulan sayıylamı veriyorlar sizi bana !
Yahu gusul musül kesmiyor beni , o kadar abdestli dolaşıyorum yine başıma gelmeyen kalmıyor.
Yok hakikaten bu toplu taşımada benim başıma gelenler  kimsenin başına gelmemiştir. Ne fordculuğum kaldı , ne sapıklığım kaldı , ne entelliğim kaldı , ne piçliğim kaldı ne efendiliğim kaldı ! bu tüm saydıklarımı bir hafta içinde söylediler bana..

1-     Fordcu Tolga : Sabahın sekizinde metrobüse binmek demek tıkış tıkış binmek demek değil mi ? götü başı oynaştırmayacaksın arkadaş ! Zaten o kadar sıkışık oluyor ki içeride solumaya hiçbir canlıya yer kalmıyor. Sinek bile müsaade istiyor , ağabey bir müsaade et iki ilişeyim şuraya !
   E hal böyleyken sen çantandan kitap , telefon , ayna vs vs çıkarmak istersen hareket etmek zorunda kalırsın değil mi ? Sıkmış apış aram kokan parfümünden önümde oraya buraya teptiriyor poposunu , e bende erkeğim lan herkeste olandan bende de var değicek tabi rahat dur ! ondan sonra neymiş ; Ayyhh biraz çekilirmisinizz..
Ohoooooo zaten sana değdirmemek için benim arkada neticeme neler oldu neler hey gidi heyy dua etki sana sadece ben değdiriyorum ! Benim popo Taciroğlu beyazpeynirine döndü yağlımı yağsızmı kontrol ediyorlar anasını satayım !
Fordu sadece kullanırken severim ; bknz : Ford Fokus !

2-     Entel Tolga : Toplu taşıma da ki olmazsa olmazım karikatür dergilerimdir. Genelde hep ayakta yolculuk yaptığım için kitap almam , o gün öyle denk geldi hediye gelen kitaba arada bir göz atarım diye aldım yanıma , şansıma boş yerde vardı Küçük Çekmece’den Aksaray’a epey okurum diye düşündüm. Velhasıl , yanıma oturan orta yaşlı bir ağabey ile aynı karikatürü paylaştık , daha doğrusu ben okuyordum oda göz gezdiriyordu. Arada bira göbeği sallanıyordu gülmekten “ Hıhhıhhhıhhh” neyse o ağabey indikten sonra hemen yanıma daha sonra dan öğretmen olduğunu öğrendiğim bir abla oturdu 45-50 yaşlarında falan filan (teyze demeye tırsıyorum bir ara dedim anandır teyze dediler :\ )
Elimde ki ‘’Aziz Nesin’’ kitabını ve karikatürü görünce ses ayarımı dengesiz yoksa isteyerek mi yaptı bilmiyorum ama aynı şöyle dedi “ Bak bak keşke herkes senin gibi entelektüel olsa , kitap okusa gündemi takip etse..”
Laf ağızdan çıktıktan sonra bana bir Entel havası çöktü , çok başka bakmaya başladım etrafa
Immm siz Türkler nasıl dersiniz , hee kuul kuul.
-Arada göz gezdiriyorum efendim dedim , öyle hep yaptığım bir şey değil.
Hemen aldım cevabımı ; pekte mütevaziyiz
-hee evet ondan da olabilirim.
Etrafımda ki bakışlar rahatsız etmeye başladı beni , hemen kalktım bir bayana yer verdim .. ama lanet olsun o yeni nesil baksırım apış arasına öyle girdi ki ulan tüm gözler de üzerimde bir şey yapamıyorum.
Ver sloganı ; Entellerin donu entel gibidir !
Yeni nesil baksırlara hayır !

3-     Piç Tolga : Geçen muhabbetini yapmıştım , bu feysbukta ki konuşulanlarla gerçek hayatta konuşulanlar çok farklı , daha doğrusu konuşma şekli çok farklı.
Ya eciş bücüş konuşurlar , ya hiç konuşamazlar , ya göz teması kuramazlar vs vs..
Birde şöyle bir olay var , sempatiklik her bireyde olması gereken bir olgudur bana göre. Lâkin onun dozajını biraz aşarsan eğer sempatiklikten piçliğe anında terfi edersin.
Karşılıklı iki koltuğun arkaya bakan tarafının sağında oturuyorum , cam kenarında.
Birden bir baktım etrafımı kızlar sardı , telaşları olduğu belliydi bir üniversite mevzusu sardırdı gittiler. Aralarından biri açık öğretim konusunu açınca benim kafamda dııınnngg diye çan çaldı . uzun yol kızla bakış bakış nereye kadar , iki geyiğin dibine vururuz zaman geçer diye düşündüm. Bi sözde harç kaldırımından daldım konuya , herkes aynı dertten müzdarip.Konudan konuya atladık öyle , bloğumun adını verdim onlara bakalım bu yazıyı okuyacaklar mı  (Ceren , Ceren , Ezgi) :)
-         Aaaa düz güncel yazılarmı yazıyorsun ?
-         Yok , genelde şiirlerimi paylaşırım
Biri atılıyor , kaldımı onlardan beee?
Diğeri vuhuuu
Öbürü ses yok.
Olay şiire , güzel söze gelince hemen ikili ilişkiler açıldı tabi. Ben de en sıkıldığım şeyi paylaştım.
Ama hakikaten öyle değil mi ?
Romantik olursun , çok baydı derler
Komik olursun , ne kadar geyikcisin az ciddi ol derler
Arada iki kelam edersin , çok durgunsun derler
Öpersin , ben öyle kızlardan değilim der
Seversin , fazlasını ister
…….sin , hadi evlenelim der
Ciddi olduğunu anlaması için gider en sevdiklerinle tanıştırırsın , boğuyorsun der
Eeee ne yapalım yahu ? nedir bu memnuniyetsizliğin sebebi !
Zaten duygusal boşlukları doldurmaktan usandım , yeter daaa yeterrr !

Neyse , konuşma gayet akıcı devam ederken telefonum çaldı , arayan Teyzem di yine bilgisayarını yaptırmak için beni arıyodu , Cevizlibağda olmama rağmen “Kadıköydeyim benimcanım” dedim. Ulan karşıya bi baktım kısa saçlı Ceren bana piç dedi. Dediğini gördüğümü görünce ayaklandılar , kalktılar hepsi iki durak sonra indiler.
Sanki onca muhabbet hiç edilmemiş gibi. Kendimi telesekreterdeki otomatik konuşanlar gibi hissettim , öyle konuştum konuştum dıııtt çıkış tuşuna basıp çıktılar.

Olmuyor ..Bir kez daha anladım ki kime ne yapsan yaranılmıyor..
Bir altta ki yazıma olan güzel dilekleriniz / yorumlarınız için çok teşekkürler , bazı arkadaşlar hep öyle duygusal tarafımı görmek istiyorlar ama inanın çok çekilmez biri olurum öyle , bazen yalandanda olsa gülmek gerek.



Ağzımla at tuttum , sütçü beygiri lan o dediler

20 Eylül 2012 Perşembe

Sen kazandın.. Yenildim sana

Özür dilerim..
Bir yazıya “özür dileyerek” başlamak ilginçmiş. Biliyorum , beni çok bekledin daha doğrusu seni yad etmemi. Kaybetmeye öyle alıştım ki kazanma duygusu beni korkutuyor.
Ne tuhaf değil mi , her yıl sadece bir kez uğrardın bana . Bazen bir ay bile sürmezdi senli günlerim , ama yetinirdim biliyor musun.
Hep bir yanın eksik gelirdin bana , şiir okumamı çok severdin titrek sesime rağmen. Zaten “beklemek” başlı başına insanı şâir yapmaya yetiyor bile .. bak ne demiş şâir ;

“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar..”

Yine bekledim , yine geldin..
Senin en kötü tarafın , ben ruhumu teslim etmedikce her yıl karşıma çıkacak olman.
Niye bilmiyorum senden vazgeçemiyorum.
Hatırlarmısın , deli gibi yağmurun altındaydık seninle birlikle.Herkes senden kaçarken yanında olmam sanırım özel hissettirmişti beni sana.

Beni soracak olursan , bir yılda pek bir şey değişmedi.
Hala aynı , duygusal boşlukları doldurmaya üzerime yok. Nerede sevgilisinden ayrılan soluğu benim yanımda alıyor , iki güzel söz duyanın neticesi havalara giriyor. Tam bu sefer oluyor derken bir bakıyorsun yine başladığım yerdeyim.
Gü-ve-ne-mi-yo-rum ! Sorun bende mi ?
Bazen sıradan biri olayım diyorum , sonra da acı çeken insanların yaralarını sardığım da bir acının daha kapanmasına yardımcı olduğum için bir tebessüm atıyorum kadere..
Gülmeyi unuttum. Gülemiyorum !
Evet , senide sarı sarı işetebilirim gülmekten. Ne zaman bir tebessüm filizi açsa suratımda TOKİ orayı bulup yerine beton dikiyor , ouv tamam pardon biraz ağır oldu.

Ne yaptıysam direnemedim sana , bak yine sana sığındım.
Sana hoş geldin diyemedim ama hoşça kal diyeceğim.
Belki geç kalmış sayılmam he ne dersin..
Hoş geldin Eylül..
Bakışlarımı süzdüğünü hissediyorum ara ara , safransarı yaprakların hala çok güzel.
Kıskanıyorum seni , herkes sana bir şeyler yazıyor.
Hani bana özeldin ?
İlk seninle sevişmiştim oysaki , ilk sana açmıştım kendimi.
Neyse , ötede aşık olmaya meyilli bir sürü sevda pıhtısı var , bir el at onlara , belki birileri için geç kalmış sayılmazsın...


16 Eylül 2012 Pazar

Saatte Yüz göz darbesi






Hey gençler , nereye doğru gidiyoruz ?
Bir insanın gözlerin içine bakmak bu kadar zor mu yahu ? Hele , ulan feysbukta benimle takır takır konuşur , gülüp şakalaşır ama yolda gördüğümde ne sesi çıkar zanarsın ki götünden konuşuyor kavucuk!
Oldum olası kendimi pohpohlayamadım , bunun eksikliğini de hep çektim. Bazıları süslü süslü kelimelerle çevre yaparken ben kalbimden geleni direk laaapppss diye söyleyerek çok kişi kaybettim. Değişirmiyim ? 24 yaşına geldim / ı ıh !

Geçen canım sıkıldı blogları öyle yekten dolaştım , sonra kendi yazılarıma bir göz attım. Gördüm ki ; çocukluğumdan ne çok söz etmişim , oysa ki ben hiç ulaşamadım ona.

Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım.. “

Dinlediğim şarkıda ki bu söz bana koca koca sayfalı roman yazdırabilir.
Neyse , ne diyordum .. Hee doğallık candır!
Özünü inkâr edenin sözüne inanmam , o yüzden okurkende önce yazıya sonra yazana bakarım. Bu huyumu da sevmem aslında.
Keşke böyle güzel yazarlar yüz yüze gelindiğinde de aynı akıcılıkta konuşabilse , kendini ifade edebilse ama yok , bana hiç denk gelmedi.

Evlatlardan en büyük olmak demek , düğün dernek işlerinde aileyi temsilen senin takı makı olayına girmen demek. Hiçte sevmem! Hep elime batırırım takıyı takarken.
Lanet olsun !

Ama düğünlerin en sevdiğim yanı bir sürü süslü püslü hatunla tanışma ihtimali.
Belki bir çok şeyi eksik yaparım ama bakış konusunda kendimi es geçmem arkadaş . İnsanın dili ne kadar farklı olursa olsun , iddaa ediyorum işaret dili bile olmadan anlaşabilir.

Geçen gittiğim düğünde bunun kat kat fazlasını yaşadım. Tabi önce akrabaları gördüm , uzunca göremeyenler şaşırdı ..
-         Sakala bak sakala , piskopatmısın len sen eşoğğlueşeekkk
-         Sen hangi ara büyüdün lenn
-         Suat görüyon mu yaşlandık mına koyim!

Ve akabinde başlayan çevresinde ki eli ayağı düzgün kişileri bana gelin adayı olarak önermesi..
-         Len Tolga , Hikmet ağabeyin kızı varya bizim hanımın köylüsü , biliyon mu
-         Yok abi çıkaramadım , görsem tanırım ( tipik kurtulma yalanım)
-         Oğlum kaçırma onu , bir iki seneye yüzüne bile bakmaz
-         Nereme bakar ?
-         Götüne bakacak değil , pohuhahahhaha
-         Ahahuauha ilahi ağabey!
-         İyide ağabey daha 17 yaşında
-         Fenamı olum yetiştirirsin
-         Heee neyse ağabey takı sırasına gireyim
-         Hayytt koçum benim! Sırtlan sırtlaannn

İşte zurnanın zaartt dediği yer o takı sırasındayken başlar.
O kadar çok bakışa denk geldim ki , hangi birine konsantre olayım diye bir süre kafamda soru cevap yaptım.
- Bana bakmaz.
-Çok süslü.
-Tipim değil
-Piiiii , Allah belanı vermesin masanın altına sildi birde!
-oovv erkekmiş la bu , tamam hoş çocuğum ama o kadar da değil !

Attığım üç , yedi ve sekizinci bakışım sonrası iki tane arkadaşla tanışma imkanım oldu.
Bu olayın bir büyük riski var , o da hem benim hem kızların ailelerinde orada bulunması..
Bu durumunda iki büyük riski var
1-     adın çıkar
2-     adın çıkar

1-     Adın Çıkar : Kız benimle olan konuşması sonrası ailesine ne derse ailesi onun 3 katı kötü halini düşünür.
-         Şavşatlıymış Baba bunlarda , öyle lafladık arada düzgün birine benziyor , çok güldürüyor beni üniversite öğrencisiymiş.
Burada bir parantez ! Bana küçükken hep kızlar kendilerini güldüren erkeklere bayılır derlerdi , ulan altına işetene kadar güldürüyorum hani nerdeler , nerdesiniz !
Ohhhhh yyyyoooooooooooooooooooooooooo !
Ihım , abarttım sory.!

2-     Canın çıkar : Burada ki “canın çıkar” olayı biraz mecazi ama öyle. Ya çevresinde ki kurt sürüsü o kıza yazdığını düşünerek sana girişir. Yada kız seni öyle bir anlatır ki , zerre geyiksiz gayet sıkıcı bayıcı mesleğini sordukları , kimin nesi olduğunu iyice sordukları ve hatta “haaa tamam yaa tamam şimdi hatırladım” deyip hiçbirşey hatırlamasına rağmen muhabbeti itina ile sürdürdüğü yorucu bir serüven..

Velhasıl , o  “ vayy pezevenk” damgasını illâki yiyorum öyle kalabalık ortamlarda.
Lâkin , kurduğum güzel dostlukların çoğu da öyle kalabalık ortamlardan doğma.

O yüzden insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik olan “konuşma” yeteneğini kullanırken bile gözle temas her şeyi değiştirebiliyor..

14 Eylül 2012 Cuma

Bir mimdur oy iki mimdur


Eylül geldi..
O kadar çok "Eylül" ile ilgili yazı okudum ki , korktum.
Oysaki sadece bana özel zannediyordum bu ayı. Ondan mıdır bilmem ne zaman içimdekileri dökmeye kalksam koca koca sitemli cümleleri siliyorum. Ve korkuyorum , boğuluyorum
o kadar çok ünlemlerim varki ; noktamı virgülümü hatta paragraf başımı arıyorum ortopedik ayakkabılarımla.
Sana direniyorum Eylül , yazmıyacağım..

Veeee , depresifim polyanam beni şettirmiş. neydi o hee mimlemiş :)
ee davete icabet etmek gerek öyle değilmi .. yazdım bende kendimce birşeyler.
haydi bakalım , rüzgarınız bol olsun..



Yemek olsan ne yemeği olurdun?
 Kelle paça olurdum herhalde , nam nam naamm ne içerlerdi beni hee :d
Hem altımdan hem üstümden daha ne istiyorsunuz , yiyin lan !

 Müzik aleti olsan hangisi olurdun?
-Bir ‘ney’ olup ruhunuzu okşamak  , bir kemençe olup ruhunuzu titretmek
Bir keman olup ruhunuzu arındırmak ,
Ve bir zurna olup zaaarrttt diye sizi uyandırmak isterdim.

  Araba olsan hangisi olurdun?
 - Wolksvagen Scirocco  candır

Aylardan hangisi olurdun?
 -Herkes başka sever belkide ama ben hakikaten çok başka seviyorum;
Eylül..
 
Ayakkabı olsan hangisi olurdun?
 Pezevenk kundurası.
Çat çatttt
 
Kıyafet olsan hangisi olurdun?
 T-shirt olurdum herhalde , herkes rahat rahat giysin :d
 
Renk olsan hangisi olurdum?
Safransarı
 
Hayvan olsan hangisi olurdun?
At

 Şuan okuduğun kitabın 137. sayfasında neler var?
 -"...Şambala rüyasından geriye kalansa, Tibet müziği , çeşitli meditasyon cdleri ve ızgarada yapılan kebabın Sincan daki Fergaha vadisi boyunca yayılan aromatik kokusundan başka bir şey değil” ..    Parag Khanna / Yeni Dünya Düzeni 

Hangi insanoğullarını " mim" liyorsun?

Birini mimlemeyi pek sevmiyorum ama epeydir yazmıyor biraz pasını attıralım ;
Emrah Ateş

9 Eylül 2012 Pazar

Zaman , sen herşeyin ilacımısın ?

Acısı yenilenmiş kişilere söylenen koca bir yalandır " zaman herşeyin ilacı " yalanı..
Hakikaten , zaman sen herşeyin ilacımısın ?

Zamanla ortaya çıkıyor insanda;
sahte gülüşler , sahte kimlikler , sahte mimikler
Herkeste bir hüzün herkeste bir kaçış
Hayat telaşesi olmuş bunun adıda.
Bir bardağın dolu ve boş tarafını görmek gibi.
Varmısın yokmusun sorusunda;
Muallaktayım demek gibi belkide..

Net olabilmeli bir insan.
Sevmekse sevmeli,
Gitmekse gilmeli,
Kaçacaksada kaçmalıdır.
Gururdur bir insanı ayakta tutan.
Gurur demişken ;
Artık yobazlaşıyor sevdalar,
Tek gecelik olmuş aşk zannedilen masallar.

İlacıda bellidir aslında,
Bir gurursuzu sevmenin bedeli yürek sancısıdır.
Gurur çıktı çıkacak ha gayret
Üzgünüm sezeryan olmak zorunda bu meret..

Eyy aşk elma dersem çık armut dersem çıkma .
Ah , nasılda armut istedi canım
Hafiften ayılık yanımda yok değil
Gerisi dalevera işler işte
Önceden senli birşey hissettimmi ürperirdim
Sığınacak bir liman , bir omuz arardım kendime
Şimdi çok değiştim
Ne zaman aklıma gelsen;
Kıçımın kenarıyla gülüyorum sana
Bilmiyorum ama çok güzel oluyor
Hayat bana insanları tanıtmaya devam ediyor ..

6 Eylül 2012 Perşembe

Gençliğimin katili part 5 : At Hırsızları





Sobeeee!
Yine sobelendik iyimi..
Hayat yine sobeledi !
Zaten ne zaman kaçabildim ki , ortopedik ayakkabılarıma rağmen yine yetişemedim
Oysa ki topuklarım götüme götüme vuruyordu her seferinde.
Hızlı koşan atın boku seyrek düşer hayaliyle büyüyen biri olarak , ne zaman bir yerlere yada bir şeye yetişmeye kalkışsam hep geç kaldım.
Ya hakikaten doğuştan cenabet bir insanım , yada herkes şanslı doğamıyor.
Şans mı ?
Şanslı adında köpeğim vardı küçükken..
sokak köpeğiydi ama anamdan babamdan çok severdim onu. Ne zaman karnı acıksa inlerdi taa mahallenin başından onu duyar gider paramın son kuruşuna kadar salam sucuk alır yedirirdim. Bana bakıcak olursanız açlıktan nefesim kokuyor ama yine de ana yüreği dayanamıyorum gidip ona yetiriyorum : )
Adını şanslı koymamın sebebi şanssızlığıma duyduğum sitemden ötürüydü.
Doksanların sonu ı , evdekilerin ne istediysem aldıkları zamandı.
Hele ki yiyecek bir şey oldumu hemen atlarlardı;
Ye tosunum yee erkek adamsın bi yerin şişer !
Bir gün Babama ; geçen gün Cemal amcalar kapıda mangal yapıyorlardı , bana veren olmadı çok da canım çekmişti cüküm şişermi dedim. Bir seferlik can çekmeyle bir şey olmaz dedi gülerek , benimde güldüğümü görünce eşşeoğlueşşek diyip kıçıma tekmeyi vurdu.
Ara sıra yaşadığım kabızlık sorununu babama bağlamıyor değilim , göte tekmeyi yiye yiye artık işi pratiğe dökmüştü çeşitli çeşitli denemelerle kıçıma falsö vermeye çalışıyordu.
Çok kızıyordu bana haklıydı da ama o zaman evimin dışarısı olduğunu düşünüyordum. Çok evden kaçarak Atama sığındım , Atatürk Parkına..
Hele ki Atatürk büstünün oraya çıktığımda kendimi çok mutlu hissediyordum , aşağıda bekleyen dostum Şanslı arada kendini hatırlatıyordu hırıltısıyla.
Hayal kurmayı becerebildiğim günlerdi , şimdi onu bile doğru düzgün kuramıyorum. Bazen kafamda fillerin çiftleştiğini hissediyorum , sıcak su döksek ayrılırlar mı ki ?
O zamanlar sokak köpekleri cirit atıyordu mahallemde , hepsinin adı vardı ve o adı benimsemişlerdi onlarda... Mahşerin 5 iti ; Şanslı , Kancık , Uyuz , Tırsak , Haydar
Mahalleli rahatsız olmaya başlamıştı , o yüzden Şanslıyı pek sokmak istemiyordum mahalleye. Nerede olursam olayım , çevremdeyse eğer bir ıslığa düşüyordu yanıma hemen.


İlk kıza hava atma deneyimim de Şanslı sayesinde olmuştu , sokak köpeği olmasına rağmen gayet eli ayağı düzgün bir köpekti. Yan mahallenin kızı vardı hergün onunla sözleşip öğleden sonra 2 de bir alt mahallede buluşurduk bi yandan meybuz yer bi yandan Şanslıyı severdik.Papatyaları mundar ediyordum onun yüzünden ulan o kadar hesaplamama rağmen "seviyor" bi denk gelmiyordu bana. Suç ben değil papatyada..
ne diye bir yaprak fazlan olmaz ki ?..

Tabi şimdi gelişti mahallemiz , biraz daha modernleşti diyebiliriz.
Köşe başı delikanlısı olmak kolay değildi , diğer mahallelerden gelen saldırılara karşı hep tetikte olmalıydık. Zaten her gün bir olay olurdu . Polis vızır vızır bizi arardı.
Yumruk yumruğa dövüştüğümüz yıllardı , şimdi nerdeee ? Götü boklu yüreksizlerin elinde satırlar , bıçaklar ne ararsan var kimse bileğine güvenemiyor artık..
Bir gün yine girdiğimiz bir kavgadan kaçarken Şanslı bir arabanın altında ezilip öldü. Sol gözü kapalı sağ gözüyle bana bakıyordu araba olduğu gibi arka tarafını almıştı. Merhametli adammış yine, çarptıktan sonra durmuş alıp götürmüştü onu , hoşça kal bile diyememiştim ona. Ondandır ki benim şansım hiç yaver gitmez.. Benim şansım o arabanın altında ölüp gitti..



Büyük boşluğa düşmüştüm , her gün artan kavgalara inat Şanslının ölümü benden büyük şeyler alıp götürmüştü. Hiç unutmam ertesi gün koca bir sopayı yontarak kendime sipsivri bir mızrak gibi bir şey yapmıştım . Gözüm kara , kaybedecek bir şeyim yok önüme gelene lambır lumbur giriyordum.
Mahallemizin iyice aşağısında “çingene” diye tabir ettiğimiz insanlar hergün at arabalarıyla bir yerlere giderdi ,  atın bokunun kokusundan anlardım ne kadar önce mahalleden geçmişler diye.Ara sıra mahalleden geçerken ağabeylerimiz arkalarından bağırırdı
“ yürüyün gidin laa at hırsızları “
At hırsızları mı ?
Eveett , bu onların bazı evreleri geçtiğinin işaretiymiş .

Zengin muhitlerin orada dolanıp araba arması çaldığım dönemlerin sonuna yaklaşmışken , gittiğim yolun yol olmadığını anlamaya başladığım zamanlardı.
Parası iyiydi ama , haram mal da kendini direk belli ediyordu be ..
Son jubilem bir BMW ‘ de oldu. Arkadaş teyp için kapıyı zorlarken ben arkada armaları götürüyordum. Bazı armalar hakikaten iyi oturtturulmuş oluyor , tornavidayı kusursuz sokmama rağmen üstten haşşşııırrrttt diye ses bir çıktı !
Ha siktir! Oğlum Tolga topuuukk derken arkadan sesler yükselmeye başladı , tabii zenginin malı canından tatlı sanki böğrüne sokmuşum adamın bize bir sövüyor göreceksiniz en son arkamdan bana doğru ışık hızıyla ulaşan şu sözle irkildim.
“ Kaçmayın Laannn At hırsızları “

Evet , sonunda At hırsızı mertebesine ermiştim. Üzerime çöken olgunluk ile birlikte bu işi bırakmak ileriki yıllarda kendimle olan özgüven sorunumu halletmişti.
Artık cebimde seyyardan aldığım sustalıyla geziyordum.
Elde tespih ,  cepte bıçak ..
Bu ikili kendimi rahat hissetmemi sağlıyordu.
Semtimizin ağır ağabeylerinden bir gün beni çekti köşeye , çok da severdi beni  Ensemden tuttu , kendiside ufaktan bu şehrin tozunu yutmuş biri
Bana gittiğim yolun yol olmadığını söyledi ..
-         Bu şehir büyüktür koçum yutar seni , git oku.. Serserilikle bir yere varılmıyacağını bana bakarak görebilirsin…

Bunları duyunca şaşırmıştım , oysa ki bu durumdan övündüğünü zannediyordum Onu geçtik benim idolümdü.
şaşkınlığımı bir avucumda biriktirip oradan uzaklaştım.
Bana çektiği kısa nasihat belkide girdiğim çıkmazda yol bulmamı sağlamıştı bilmiyorum..
Şimdi ne mi yapıyorum ?

Tu bi kontunet..

5 Eylül 2012 Çarşamba

Haberi olurmu ki onun..


Kocaman gözleri vardı ya onun,
Hani sol mememin iki parmak aşağısı varya
Orasını acıttırıp gitti
geçer mi ki ?
El sallasam durmadan
gelirmi ki bir gün ?
ben diyemedim ama,
anlamışmıdır acaba
benim onu sevdiğimi ?

ardından el salladım ya onun,
gidenler döner mi ki bir gün geri ?
ardından el salladım ya onun,
anlamışmıdır acaba
benim onu sevdiğimi ?

Küçücük elleri vardı ya onun,
kalbi kocaman mıdır ki ?
kalbimin yarısını ona vermiştim ya hani
haberi var mıdır ki onun ?