30 Kasım 2012 Cuma

Haşırt dı blekbord





Derin bir iç çekerek yazıya başladığım zaman hep iyi şeyler yazarım. Yada bilmiyorum en azından ben öyle düşünüyorum.(dum)
Pc'nin masaüstünde hep bir word belgesi bulundururum, iç çektiğim zaman direk yapıştırayım bir şeyler diye.
Yine öyle yaptım bir bok yazamadım . Demek ki iç çekmek de değilmiş işin sırrı.
Bu da bana kapak olsun.

23 Kasım 2012 Cuma

İlkbahar , Yaz , Ne oluyor la , Kış





Akşam oldu yine..
Akşam olduğunu karanlık çökünce anlıyorum ben , zaman kavramım pek yok bir çok kavrama ters düştüğüm gibi;
Mesela toplu taşımada ters oturduğum zaman midem bulanmıyor benim.  Osurmadan sıçabiliyorum çoğu zaman. Yada uzun süre arabesk dinleyebiliyorum.
Marjinal olmak için hiçbir kelimeye süs vermiyorum , yada yapmadığım bir şey üzerinden
böbürlenmiyorum.  

Kış hissetiriyor kendini.
Sabahın köründe metrobüse binmeye artık alıştım. Türlü türlü fantezilerim oldu. Üç kez fordlandığıma şahit oldum , hiç kimseye değdirmedim.
Parfümümün markasını dört tane kız sordu , hepsine farklı isim söyledim çünkü parfümümün ismini telafûz edemiyorum.
Cevizlibağ köprüsüne çıkarken merdiven altında bekleyip “ etekli biri geçsede altından baksam “ mantığıyla bekleyen iki gence şahit oldum.
Hee unutmadan , taytlı fantezilerde %45 artış var. Aman neticenize dikkat edin .

Akşam oldu yine..
Sokağa çıktığımda ilk gözüme takılan karşı gencekondunun tepesinde gezinen kediler.
Doğdum o kediler vardı , geldim bin yaşına hala o kediler orada. Oradanın adı da kedili ev zaten. Her gün ayrı heyecan katıyor bana , bir gün kafama zıplayacak o çatıdan biri diye.
Geçen yavrularından biri ölmüş köşede duruyor öyle. Gidip baktım , o kadar pis kokuyordu ki kediye üzülemedim bile. Hee birde , kentsel dönüşüm diye her yeri yakıp yıktılar. Zik gibi ortada kalakaldı bizim mahalle.. Giderek modernleşiyoruz. Çevremizde ki liseli gençler ev altlarında sevişmeye başlıyorlar artık. O’nu da çıkardıkları öpüşme seslerini takip ede ede buluyorum. Çok hararetliler. Eeee çağa uydurmak lazım. Otuzbir çekip yaşlananlara inat yapıştırıyorlar cevabı. Prezervatif kullanın gençler şakaya gelmez bu işler.

Kış hissettiriyor kendini.
El ele gezen çiftleri görünce imreniyorum. Hakikaten cepte olmuyor , bir el lazım yoksa ısınmıyor namussuz.
Geçen “ Uzun Hikaye” ye gittik 5 arkadaş. Yani 5 erkek , hala utanıyorum.
Önce “ Uzun Hikaye “ sonra “ Kabadayı” Kenan İmirzalioğlu’na hayranlığım iyiden iyiye su yüzüne çıktı , durup durup onu kesiyorum izlerken. Korkuyorum , huyum suyum değişmese bari…
Hava erken kararıyor , ve ben çok erken başlıyorum hüzünlenmeye. Gecelerimi kaplayan / saran bir gece gözlü esmer çıktı karşıma..Bir görseniz , yada görmeyin..
Dipfirizden gevşesin diye çıkarılan dana eti gibi gevşemeye başladı sol yanım.. Yazmaya başladım onu’da.
Az kaldı geliyor..

11 Kasım 2012 Pazar

Fişlenmişim haberim olmadan, adım eşkalim zaten bilinmekte...







Ağlama Bebeğim dediğin sensiz büyüyor artık, kara yazı dedikleri bu olsa gerek. Suskun kalıyoruz çoğu zaman sesimizi yitirmişçesine suskun ama bilesin ki sensiz geçmiyor günler. Hasretinden prangalar eskittim diyor ya Ahmed Arif, aynı böyle hasretiz sana. Kız kaçıran gibi yağız atımız olsa, şahin gibi yükseklerden uçsak yetişebilir miyiz sana, oysa aynı daldaydık seninle, düşüp ayrılmadan önce. Şimdi daha bi maviye çalar gözlerin, yangın mavisine, rüzgarda asi, neylersin ah dört yanını sarmıştı puşt zulası ve ne kadar dediysen de bırak beni, bırakmıyordu, böyle de yamandı bizim hikayemiz. Karanlıkta kalmış bir tarafındaydık, kurtuluş savaşı destanı dediklerinin. Devriyeler adım adım gezende aradıkları hep bizdik bunu sende biliyordun, yine de saklanmadın verdin selamını; uğurlar ola…

Yaşayanlar bir gün ölür, buna amenna ama şimdi öyle bir yerdeyim ki, acılara tutunmak çok zor, çünkü sen öğretiyordun bize bunu ve senin yokluğuna acı çekmek hiçte özgürlük gibi değil.Sen çöllerde terk edilmiş bir Yusuf, Yusuf’tan korktular, çekemediler biliyorsun, hikayeniz de nerden baksan aynı, ne Yakub unuttu seni, ne de onlar sana muhtaç olmaktan kurtulabildi. Haberin olsun gayrı gider oldum, hani o kadınlar vardı ya, üç etekli, ak poşulu, türkü bakışlı… onların şimdi de yürüdüğü dağlara gider oldum. İnanmak güç olsa da kimileri halen buna cahilce bir macera diyebiliyor, kimse neden diye sormuyor, sormak istemiyor, bu da bana dert oluyor. Kim bilir belki bu dert beni adam eder. Sonra bilesin ki, güzel günler görmek daha yakın gibi görünüyor, umut var ama burası hep Ortadoğu, ortada doğu…

Şafak türküsü artık biraz daha ağıda benziyor, kaç zamandır yüzüm tıraşsız, sana özenirdim biliyorsun ve çok severdim sakallarını. Şimdi düşündükçe yüreğim sallanıyor, kimdi bunlar, kimdi seni bizden alıkoyanlar? Tutuşur dizlerim dediğinde yanmaktan mı korktular, geleceğim dediğinde ezilmekten mi korktular, ne istediler senden ve bizden bu haramiler? Bilirim bu hasretlik kalır gitmez teninden, belki eksilmez acılar büyük yüreğinden ama hafiflesin diye, artık dağda güller ezilmiyor ve sel dağ ile birleşemiyor, bendine takılıyor güllerin. Kore dağları değil buralar, kardeş dağlar, kadrini bilir zeytin karası gözlerin, haydi git diye kovmaz, haydi gül diye kucak açar…

An gelir, paldır küldür yıkılır duvarlar, gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet, o eskimeyen heyecan gelir! An gelir, muhabbet başlar, silahlar susar, ayrım kalmaz ve nefret ölür! İşte o an diyebilirsin ki büyüdün bebeğim. İşte o an lili marlen türküsü bir kez daha Zagreb radyosundan duyulabilir ve sadece bir savaş türküsü olmaktan kurtulabilir. Çiğdem çiçek açar her yer, tezkere vurulmadan önce alınabilir, metrisin önünde bekleyenler kavuşur mahpuslara ve dağlar köyler türkü söyler gönlünce, yoksa esen bu soğuk yel karşısında üşür ölüm bile, tutunamaz hiçbir şey diye haykırdın, sen insansın diye söyledin bunları. Dinlemediler ve anlamadılar, Şeyh Bedrettin misali bir seher vaktinde, yağmur çiselerken, bir halay havası söyletmeden, neyleyim kıydılar sana…

Hani benim gençliğim diye sorduğunda biz daha çocuk bile sayılmazdık ama hayıflanırdık, üzülürdük gençliğini yitirenlere, büyüyünce ilk eksikliğini hissettiğimiz şeyin gençliğimiz olduğunu fark ettiğimizde ise alnında dağ ateşi yananlara katıldık. Yorgun demokrat kimdi, vurulup düşenler kimdi, kılıç balığının öyküsü neydi bütün bunları senden öğrendik. Durduk yere haçan ölesim gelir derken bir yandan da unutulmayanlara ezgiler yolluyordun. Şimdi tut ki gecedir, katiller huzursuz, hainler ürkekçedir ve biliyordun ki ihanete gece müthiş bir gerekçedir, buna rağmen yüreğinin büyüklüğünü neden gösterdin onlara. Seninle birlikte binlerce kez tekrarladık yüreğim kanıyor, evet yüreğim kanıyor, keşke olmasaydı sonumuz böyle. Ya derdime derman ya katlime ferman dedin, halbuki biliyordun namlu puşt olmuş, ılgıt ılgıt kan gidiyor, al işte şimdi biz de ağla gözlerim ağla diyoruz. Tam da dediğin gibi doğdun, büyündün ama bizimle birlikte yaşamadın sen ve ağır geliyor, sensiz geçmiyor bu günler. Bir veda havası gelip te bize musallat olmasaydı, terk etmeseydin bizi, gözlerimiz yaşlı kalmasaydı…

Beni tarihle yargıla dediğinde anlamayanlar oldu seni, çünkü bilimden ve felsefeden de anlamıyorlardı. Nerden bilebilirlerdi tarihini, felsefeni yada bilseler bile anlayabilir miydiler seni, cesaret edebilirler miydi? Cevap verdin; başını kuma saklayanlardan tiksindim, başkaldırıyorum! Acı ninni dinledi senden ay, uyusun diye, rüyaları büyüsün diye. Acı bir ninni gibiydi söylediklerin içerden çıkan adam için, uykusuz ranzalar ve suskun voltalar geride kalıyordu seni dinledikçe. Herkes kendi işine diyordun, çünkü senin dağlarında zulüm varken onlar ile uğraşamazdın. Kardeş olabilsin diye eller sana, kan kurşundan silinmeliydi ve karanlığı delebilmek için sadece gül dikeni yeterliydi senin için. Sorgucular karşısında senin yaralı yüreğinin büyüklüğünü bilip de söylemeyen diller utansın. Koru kendini, sen olmasan kim diriltebilir içimizdeki ölü düşleri, kim söyleyebilir; “uçun kuşlar uçun, denizin ardı özgürlük” diye…

Kod adı Bahtiyar olanları merak etme, artık mavi gök yüzünü onlara dar edemiyorlar ve saz çalmak o kadar da suç değil. Her saz çalışımızda geçiyor aklımızdan gül yüzün, Bahtiyar’lar sayende daha bi bahtiyar ama iyimser bir gül açıyor olsa da dudaklarımızda, biliyoruz ki birazdan kudurur deniz ve yüzümüze şarkılar çarpar, şiirler çarpar ağlarız. Bu yalnızlık benim değil sadece, hepimizin, bu yalnızlık bizim ilişmeyin, leylakları yaktıktan, bulutları gömdükten sonra ilişmeyin bize. Evlerinin önü kan gölüne dönen çocuklar var daha ve doğum günü bilinmeyen nice kaçak ve anne. Kardelenler açınca büyür çetelerin hıncı, vurur hançerini şah damardan ihanet, açılmamış gonca gülün. Mayın tarlaları da olduğu gibi duruyorken, bu tarlaların hasadı binlerce kaçakçı kurban ve onların yollarına baka baka bekleyenlerin acısı birleşince senin de yokluğunla, dindiremiyor hiçbir iyimser gül…

Dardayım yalanım yok, baskın yedim yeni bin yılda ve örselendi hayatım, üstelik sende bir uzak diyardasın, özlemin yüreğimizde ve mazlumun türküsünde saklı. Eylül’e isyan gibi düşüp düşüp kalkıyoruz ve yalnızlığı yaşıyoruz bütün geride kalanlar gibi ama bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana ve bir gece sevgi duvarı ardımızda kalacak, başucumuzda bir sen olacaksın, bir de çoğul türkülerin, saymıyorum ölerek dirilttiklerini. Kendine iyi bak, bizi düşünme, buralarda dostluklar birden bitiyor, hiç olmamışçasına ama acılar birden bitmiyor ve bir kardeş selamında seni aramak bize güç veriyor. Bu gün karar vermek zor, şiddet değildi senin istediğin, buna rağmen ne istediler senden buna karar vermek ve anlamak çok zor. Hep sonradan mı anlayacaklar değerini güzel şeylerin, bir kez olsun küfretmeden şiire gazele, engel olmadan ışığa doymak için, doruklara sevdalandım diyenlere, olmaz mı bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa o da yaşamaktan duyduğun mutluğun tadına düşmanların asla ulaşamadılar…

Bu gün benim de başım belada, köşe başları tutulmuş, fişlenmişim haberim olmadan, adım eşkalim zaten bilinmekte ve göğsümde yani tam göğsümde kirli sakalı ve güleç yüzüyle bir “sen” bulunmakta, başım belada adamın biri sırf bu yüzden linç edilmiş sokak ortasında anla artık! Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan alçakça. Düzen bu, kalan kalır gerisini savurup alır, ve bir acayip adam dışında kimsede sormaz neden diye. Çoğalıyor sayıları entel maganda dediklerinin, yeni meziyetleri de var artık, görsen çıldırırsın. Şimdi saat sensizliğin ortası ve avucumda ayrılığın hediyesi, biliyorum her zaman mülteci isteklerin oldu ama bu ayrılıkta neyin nesi. O yangın gecesi, İstanbul bir cehennemdi yanıyordu, şiirlerin haykırıyordu ardından, çığlıkları kulaklarımdan gitmeyecek ve o vahşi at, o vahşi beyaz at tutuşmuştu yelesinden, bilsen geri dönmeyeceğini, gider miydin yine de?


Evet iki gözüm, seni anlatabilmenin ve sana bir şeyler anlatmanın en doğru yolu, yine senin bize anlattıklarından geçiyordu, kusuruna bakma devrik cümlelerimin hüzünlü bir haldeler onlar…

Bizden selam söyle yıldızlar ülkesine…

Alıntıdır..

10 Kasım 2012 Cumartesi

Bir tutam yalnızlık


Yalnız kaldı yine düşlerim
Oysaki inanmıştım yeniden sevebileceğime
Sustuklarım birden büyüdü içimde
Ne kendimi inandırabildim
Nede bir gönüle demir atabildim
Tek yapabildiğim , dönüp geriye bakmak oldu
Sağıma baksam hüzün ,
Soluma baksam bir kaçış
Tüm hücrelerim tiksindi birden
Sol kaburgam bile firar etti bu bedenden..

Öyle yalnızım ki
Bazen kendimden korkar oluyorum
Her aynaya baktığımda ürperiyorum
Duvarlarla sohbet ediyor,
Onlara çocukluğumu anlatıyorum,
Şu kayıp giden yaşanılmamış çocukluktan..
Onu söylerken bile ürperiyorum
Korkuyorum beni terkeder diye
Ruhum .. çocukluk ruhum .

Önceden bu kadar koymazdı ayrılıklar
Önceden , ayrılıklar bu kadar uzun olmazdı
Belkide ondan bu yaralı sözlerim
Belkide özledim farkında değilim..

Ateist bir melodi gibiyim
Hiçbir şarkı sözüne  inanmıyorum
Birtek yağmurun sesi duraklatıyor beni
Islanmaktan korkuyorum kuduz bir köpek gibi
Önceleri yürümeyi severdim yağmurda
Şimdi deli danalar gibi titriyorum
Evet .. evet sanırım seni özlüyorum

Özlemek artık adı sanı unutulmuş birşey gibi
Eskiyip tozlu raflara kaldırılmış bir eşya gibi
Niye özlediğimi unutuyorum
Niye üşüdüğümü unutuyorum
Niye korktuğumu unutuyorum
Ahh , sanırım yaşlanıyorum
değil ..

Yalnızım ,
Kuduz köpek kadar yalnızım
Ya kendimden kaçıyorum
Yada bana uzatılan elleri kendimden uzaklaştırıyorum..
Bugün bir tutam daha aşka lanet attım
İyice pişmesini bekliyorum
Suyundan iyi çorba yapılıyormuş deniyeceğim
Malum vitamini onun içinde..
Biraz acılı olsada bu aşkıda sindireceğim
Acısı neremden çıkar bilmiyorum
Ama yutuyorum
Afiyet olsun ..

t.yazıcı
Kasım 2010

7 Kasım 2012 Çarşamba

Starım lan ben ! (2)


Kötü geçen gün kötü geçiyordu. Hissettirmeden geldi kötü geçen gün
Sabah kardeşimin sessize alınmış ama bir o kadar sesli telefon titremesiyle uyandım. “Vızıııııııırrrrr zııırrrr vııııızzzz “ ulan sözde sessizde , nasıl bir titreşimse masayla temas etimi evrim geçiriyor. Gözümün teki açık kapamaya yeltendim elime bir aldım nasıl titreşimse tüm kan dolaşımımı etkiledi resmen elim uyuştu. Zanarsın ki titreşimli vibratör !

Neyse duşa girdim , baktım etrafımda türlü türlü şampuan (yuh ilk kez şampuan yazdım herhalde nasıl yazılıyordu diye gogula sordum :\ ) Yok kepeğe etkili , yok kıl çıkarır yok yün kokulu vs vs vs ulan niye okuyorsun ki kafanda saçmı var ! Kel olmanın en kötü yanını şampuanı sürdükten sonra anlarsınız laappss diye kayıp gidiyor orantısız vücudumun eksenine. Duş bitti , bir baktım bornozu almamışım yanıma evdede kimse yok. Önce kapıyı araladım eve seslendim kimse varmı yokmu diye , ses çıkmadı – düz mantık demekki kimse yok. Göbek deliğimden bir karış aşağısını iki elimle kapayarak geçiyorum odama doğru.
E önü kapadın da ya arkası ? göt açıkca dolanıyorum oradan oraya. Demek ki erkek mantığı böyle bişey. Etki tepki meselesi.. Neyse sustum.

Atakentte oturan teyzemlere gitmek için hazırlandım , banyo sonrası sıkılan parfümün keyfini çıkara çıkara durakta bekliyordum. Şansıma boş araba geldi , en arka koltuğa geçtim birde cam kenarını bulmuşum off demeyin keyfime. Tam derin bir oh çekecekken iç sesim bana “ ha sktiirrr “ dedi. Herkes bilir ki , en güzel kötü günler cüzdanı evde unutmakla başlar. Hele ki erkeklerde bu doruk noktasında hissedilir , çünkü bayanların çantasını bir kurcalasan neler çıkar neler , bizde öyle mi ?.
Elim ayağım uyuştu , o en arka koltuktan en öne gidip ne diyecektim ki şöföre. Soğuk soğuk terler attım. Sol kulak memesiyle aramda iki karış vardı , arkadan görenler sapık zannedebilirlerdi ama o an ağzımdan . “ Ağabey cüzdanı evde unutmuşum kusura bakma sağa çekte ben ineyim. “ çıktı.
Şöför ağabeyden cevap “ Ayıp ettin koçum bu seferlik benden olsun “ . Anlayışla karşılaması hoşuma gitti , hele ki koçum demesi daha hoşuma gitti niye bilmiyorum hiç düşünmedim.
Arabadan inerken adama bin kere teşekkürler , sağolasın , Allah kolaylık versin diye diye çıktım. Eeee borçlandık sonuçta değil mi.

Kapıda güvenlik duvarına takıldım. Bilmiyorum da teyzemler nerede oturuyo.Bu sitelere o yüzden kıl oluyorum , şuraya bak teyzemlere bile giremiyorum halbu ki sıtarım lan ben ! her şeye hakkım var beniimm !
Figüranlık geçmişimden ziyade , canlı yayına çıktım lan daha ne olsun nasıl tanımazsın beni !
Zaten işler güçlerdeki gibi arkadaşlarla ben burada şu kadar gözüktüm oooo o da bir şey mi ben şu filmde garson rolündeydim. O da bişey miii benim rolüümm şu kadar büyük biri çıkıyo benimkisi daha büyük , al amkkk !
Göz göze geldiğim herkesten sonra kafam da beliren soru “ kesin tanıdı beni mına koyim. “
Zorr , her şey zor.



Teyzemlerin evini aş evi olarak kullanıyorum resmen. Gidip at gibi yiyip yanlaya yanlaya çıkıyorum. Teyzemin İstanbul kartını aldım , bu sefer iett ile gideyim dedim araba 3 kilometre sonra bozuldu. Tam bizim oraya geldik , yolun karşısında arkadaş bir şeyler demeye çalışıyordu bana sanırım iddaa ya gidiyodu benide çağırıcaktı , yok yorgunum demeye kalmadı kafamı sokak başında ters yön levhasına çarptım. Nasıl bir bilinç altıysa acıya aldırış etmeden etrafıma baktım kimse gördümü diye , neyse ki kimse görmemiş.

Uzun lafın kısası , kötü geçen gün kötü geçiyordu, daha bitmesine de çoook vardı. Canlı yayından bir caps aldım nerede bir sosyal hesabım varsa hepsine kapak fotoğrafı yaptım , takipcim arttı. Demek ki diğer resimlerine fotoşopta kanal amblemleri koysam işe yarıcak. Yuh , tanımış olmasınlar la. bak onu hiç düşünmedim.
Bu arada en üstteki resimde de görüldüğü gibi , bir derdiniz varsa gidin montla sıçın. Yok böyle bir terapi.