28 Nisan 2014 Pazartesi

Kod Adı : Pembe Kereste


“Daha fazla.. daha fazla.. daha fazla..”
Daha fazla ne olum ? iki saatir kafamı ütüledin ne daha fazla ?
“Yazamıyorum..”
Neyi ?
“Sevemiyorum..”
Kimi ?
“Etmeliyim , hadi kızdır beni..”
Derdin ne olum senin ?
“Küfür edemiyorum! Lütfen bana yardım et. Göbeğimin kıllarını koparıyorum görmüyor musun.”
Sen çok seversin onları , anka kuşuna benziyo diye hava atıyodun.
“İşte o yüzden..”
Ney ne yüzden.
“Edemiyorum diye koparıyorum.”
Senin ben olmayan beynini sikeyim.
“Ilık ılık konuşma sikerim belanı..”
Aha!
“lannn!!”
Oğluuum! Sövdün iştee
“Seviyorum olum seni , sayende küfür ettim. Hadi siktir git de şu yazımı tamamlıyayım.”
Neyi yazacaksın ?
“Atı”
Nasıl at?
“Pembe”
Gittim ben.
“Dur gitme. Hikayede bi tane at var , bir de bi kız. Ama bu kız aynı zamanda at. Ama at olduğu zaman kız gibi hissediyor kendini yani bir insan olarak. kız olduğu zaman da at gibi hissediyor. Tek ortak noktaları küp şeker / bir de renk olarak pembeye tutkunlar.”
Senin ben hayal gücünü sikeyim. At gibi kız dedikleri böyle bir şey mi oluyor. Ama güzel lan , değişik. Eee nasıl yürüteceksin bu hikayeyi.
“Kız kendini insan olarak hissettiği zaman bir ata aşık olacak. İlk kez birine aşık olduğu için vücudunda bazı biyolojik değişiklikler oluyor ve kişilik bozukluğu başlıyor. Tümevarım ve yokavarımı aynı anda yaşıyor. Yani sürekli farklı kişi. Beş dakikası insanken diğer beş dakikası at. At olduğu zaman sürekli sevişmek istiyor. Karşısına çıkan küçük penisli insanları görünce de kimlik kargaşasının en şiddetlisini yaşayıp adamları hadım ediyor.”
Ha siktir!  seri katile nasıl bağladın bu işi mına koyim.
“Ama takıldığım bi yer var. Tümevarım ve yokavarım sırasında , yani at ve insan kromozomlarının karıştığı / birleştiği zamanlarda bu yaratığın kullandığı bir takma ad olmalı..”
Olum götünden element uydurma.
“Aha , buldum.”
Neyi
“Elementleri. Neydi lan ? Ha! Ateş , Su , Toprak , Tahta! Bunlardan biri.”
Senin bilinç altını sikeyim. Tahta ne lan , goradaydı o sığır.
“Tahta çok kaba , kereste? Tamam itiraz yok , katilin takma adı kereste.”
Ha sana ne diyecektim , olum epeydir sevişemiyorum bana versen..
“yuh! Hangi pozisyon. Domalayım istersen.”
Lan bi dur lafı bitireyim at ağızlı. Şu senin escordun numarasını
“iyi de sen parayla yatmasın ki biriyle.”
Denicem , belki olur. Nasıl yapıldığını unuttum , yeter lan!
“Aha buldum..”
Neyi..
“Sevemiyor..”
Kimi ?
“Sikemiyor..”
Lann!
“Ouu yok. Dişiydi dimi bu. Yoksa eşcinsel bir at yapacaktım.
Şimdi toparla bakayım ne oldu.
“Moruk aslında karışık görünse de çok basit. Bu hikayeyi üç ay sürdürürüm ben , şimdiden yazayım atayım dergiye , üç ay kafamı dinlerim.
Neyse , basit be olum. Bir kız var. Dünyaya insan olarak gelmiş. Dört yaşında çok şiddetli bir ateşli hastalık geçirmiş. Ondan sonra tüm insanlığın fark edemediği ama kızın giderek içinde kabaran bir at ortaya çıkmış. Atın bütün özelliklerini taşıyor. Heybetli , atılgan , zeki , duygusal. Bir tek insan yanının en büyük dezavantajı olan ürkekliği var. Toplu taşımalardan ve kendilerine dik dik bakan orospu çocuklarından hiç hoşlanmıyor. Kısa sürede yaşadığı bu değişiklikler yüzünden kız yirmibir yaşında kişiliğini kaybediyor. Vücudunda ki insan ve hayvan birbirine bağlanıyor. Kızda ki çaresizliği bir düşün , bir hayal et..
Kimseye söyleyemediği bir ruhu ve çantasında taşıdığı pembe renge boyanmış küp şekerleri var. Zihninde ki bütün iyi ve kötü niyetleri rehin alıyor. Düşünsene , tek bir eylem yok zihninde. O an ne hissediyorsa o. Anlık. İçinde ki hayvanı da rehin almanın ertesi haftası çıkarıyor ortaya. Toplu taşımada kendisine yönelen testosteron dolu bakışları göğsünde yumuşatıp stop ediyor ve hızlıca oradan uzaklaşıyor. Aynı adamın hormon dolu bakışlarına iki hafta daha devam edince , içinde ki hayvan ortaya çıkıyor ve adamı eski bir fabrikanın oraya götürüyor. İş çok ciddi , bildiğin gibi değil. Öpüşmeye başlıyorlar , bizim abazan adam tabi hayatında ilk kez öpüştüğü için ayaküstü iki kere orgazm oluyor titreye titreye. Bunu gören bizim ki adamın fermuarını tek hamlede açıp karşısında rüzgara bile karşı koyamayıp dalgalanan et parçasına karşı kocaman bir kahkaha atıyor. Kişneme yok. Onun ruhunda ki ata ait bütün sesler ve tepkiler insan bedenine hapsolmuş durumda. Sonra ki gün akşam haberlerinde fox tv de Fatih Portakal çok enterasan bir haberi sunmaya başlıyor.
‘Evet , buda oldu. Bunu da gördük..
Bakın bunu da diyorum çünkü bana hak vereceksiniz.
dün gece yirmisekiz yaşında ki bir adam , eski şeker fabrikanın orada öyle bir ölü bulundu ki.
Adamın , evet ölen adamın penisi koparılıp ağzına tıkanmış. Durun daha bitmedi. Adamın götüne sokulmuş yirmisekiz adep küpşeker ve yanıbaşında bırakılan pembe bi kereste..’
--- üç hafta sonra ---
Önü alınmıyor.. bu cani kim.
Yine bir pembe kereste cinayeti..

Ve altı ay sonra..
Takma adı Pembe Kereste olan gerçek isminin Gonca Demir olduğu açıklanan yirmiiki yaşında ki genç kadın kendini asarak canına son verdi.
Evinde bulunan intihar notunda , şunları yazıyor;
“Ana rahmine yollanan spermler tek tek kontrol edilip götürülmedikçe , mücadelem bitmeyecek. Dünyada ki kimliksiz insan görünümlü hayvanların mücadelesi benim mücadelem olacak. İçimde ki hayvanı teslim edip tekrar geri geleceğim..
Not : Bütün pembeler masumdur..”

---
Nasıl ama ..
Hoopp. Ohoooo adam uyumuş ya!!”
Ha! Ne oldu lan dinliyodum olum seni.
“Yalanını sikeyim. Osurdun bi ara uyurken hayvan.”
Ben senin Pembe Kerestene benzemem , kalemini keserim.
“Vay canını yediğim dinlemiş beni , adamsın. Ne istiyon söyle , çay koyiyim mi..”
Koy.. tek şeker olsun..
Tek pembe şeker..


 


23 Nisan 2014 Çarşamba

- SEVDALIM -


Sevdalım,
Birazdan asmaya götürecekler beni,
Demir kapıların gürültüsü dolduracak bomboş koridorları,
Birde zincir şakırtıları..
Pişmanlık yerine, sarsılmaz inancımı bulacaklar geldiklerinde.. 
Sevdalım, kara sevdalım..
Birazdan sevdamı boynuma asacaklar,
Sonra pişkin bir suratla karşıma geçip, kırılmış boynuma bakacaklar..
Sevdalım, üzülme,
Bu zulüm var oldukça isyanımız yaşayacak,
Yedi kıta, dört iklim, uçan kuşlar, çiçekler, kara toprak,
Bu pişkin suratlardan hesap soracak..
Kara kaşlım, kara gözlüm,
Düşün ki ne acılar gördük biz, ne zorluklar yaşadık,
Daha neler, ne günler var yaşanacak,
Sevdalım sanma ki ölüm bizi ayıracak,
Ölüm iki kapı ötemde, birazdan kapılar açılacak alıp götürecekler beni,
Birazdan güneş doğacak yıllardır görmediğim ufuklardan.
Cellat, kemendini sessizce boynuma takacak,
Taburem devrildiğinde,
Ölüm bile benden korkacak..
Sevdalım, sevdam boynuna vebalim.. 

t.yazıcı
Hatıram olsun ;

21 Nisan 2014 Pazartesi

Başlık bulamadım



Ezeli kıraç topraklarda,
Çatlamış bir kurbağa gözü gibi,
Sözle tarifi imkansız fotoğraflar vardır hayatta..
İnsanın ne menem bir hayvan olduğunu anlamak için,
İlle de çocuk esirgeme kurumunu görmemiz gerekmez..
Esirgenecek çocukluklar saklıyoruz hepimiz,
Kimseler görmesin diye içimizde..
Ve hepimiz ahlak zabıtasıyız bıyık altından gülerken birbirimize..
Yeminlerimiz erkeksi,
Sözlerimiz delikanlı sözü,
Oysa içimizde duruyor,
Palabıyıklı bir namussuzluğun özü..

t.yazıcı

16 Nisan 2014 Çarşamba

- SON DURAK -




Canımın içi gözyaşım
Kar beyazı sayfalara en güzel kelimeleri yazıp karalamak istiyorum...
Nefesin gülkurusu kokarken bile
Dikensi kirpiklerinin yaramazlığından usanmam.
Kelimelerim kibar, dudakların narin...
Tenin esmer... Kalbin çabuk kırılgan...
Yüreğin hisli... Umutların, umutlarımız paslı...
Cebim meteliksiz...
Sevdikce seven birbirimizi bir çift  kalbimiz var, sihirli...
Başımızda belalı kartallar
Arkamızda bir yığın sorun..
Hayatımız rayından sapmış...
Biz bildiklerimizi arama peşindeyiz
Bataklıktaki bataklar, battığı kadar derine batmış
Biz gözyaşlarımızla sevme izindeyiz
Bir solukta...

t.yazıcı


12 Nisan 2014 Cumartesi

Bi Biskrem Versem?




“Bir mevsim acı gerçekler” şiirine inat yaşanıyor mevsimler.
İçimizde ki bu duygusuzluk bu çürümeye yüz tutmuş sevda pıhtılarının tüm suçu. Mevsimler!
Yeryüzü hatta Tanrı’nın bile bakış açısı değişti her şeye. Daha fazla acı var artık. Daha fazla kin. Daha fazla nefret. Her şeyi en uçlarda yaşamaya başladık hiç düşündünüz mü ?
Eskiden böyle miydi ? tabi ki hayır. Türkiye o zaman biraz daha sevilesi bir memleketti. İnsanlar birbirlerini sevmeseler de en azından “saygı” diye bir oluşum vardı ana rahminden çıkan.


Her şeyi abartır olduk.Sevmeyi de / Yalnızlığı da..


 Dünyanın en yalnız insanı benim arkadaşın abisi olduğunu düşünürdüm hep ta ki benim arkadaşın bunalımını görene kadar. Feysbukta kendi fotolarını paylaşıp paylaşıp durur birde paylastığı şeyi beğenir beğendiği şeyin altına da böyle özgün müzik / şiir filan yazardı. Düyanın en yalnız insanı. Kendisi etrafında kendisi. Bir o yanında yine o. Sadece kendisi. Yalnızlığın göbek adıdır insanın kendisine kurduğu “ben” li cümleler.
Benim arkadaş da öyle. Bir kız arkadaşı vardı. Ayrıldılar galiba bilmiyorum. Ulan instagramda bi şeyler paylaşıyor. Vay arkadaş! Hele bir taglar yazıyor. Keşke bu yazımı okusa. Gidip bir şey demeye de çekiniyorum. Çünkü mabadına kadar yalnızlık dolu cümleler biriktirmiş biri. Bi dokunsam biliyorum üzerime sıçıcak. Adam kendi yazıyo kendi kederleniyo kendi çözümlemeye çalışıyo. Ne güzel iş! Keşke bende öyle olabilsem. Bedenimle ruhumun yirmibeşbuçuk yıldır olan savaşına bir çare bulabilsem.

Neyse.. bi şey diyecektim unuttum.
Durun bi çay koyayım.
Geldiiim.
Vay amk telefonu unuttum bu sefer
Hah geldim.
Diyecektim ki , bu toplu taşımada başına benim kadar enterasan olaylar gelen biri daha var mıdır diye. Geçen yaz olan yazılarıma bakın. Ulan neler neler geliyor başıma. Vukuatsız bir toplu taşıma serüvenim yok anasını satayım. Bizim pideci Şeref abiye bu durumu sordum. “Cenabet misin lan pezevenk” deyip, başıma sol elinin dört parmağıyla vurdu. Düşündüm. Ama epey düşündüm. Sonra gusül abdestinde bazı şeyleri yanlış yapabilme ihtimalim geldi aklıma. Girdim gogula sordum. Emin olmak için kardeşime okutturdum. Hatta gidip gusül abdesti aldım , yapacağım işleri de kardeşim okudu. Abi dedi , koskoca adamsın hiç yakışıyor mu dedi. Sanane lan pezevenk deyip kafasına aynı Şeref abinin benim kafaya vurduğu gibi vurdum. Bana vurduğunda hırs yapmıştım , eee büyüğe el kalkmaz. “Küçük olacağına it olaydın” demişler büyüklerimiz  :) .

Velhasıl , bu gusül epey bir süre işe yaradı.Hatta du bakayım. Ha 1 nisanda. Metrobüsle okmeydanına giderken canım sıkıldı yolda , çıkarıp bi şeyler karalıyayım dedim. Ufak notdefteri gezdiririm böyle yolculuklarda yanımda. Bi baktım yanımda bir bayan , yazdıklarımın fotoğrafını çekiyor. Ulan çekiyorsun madem telefonu sessize al. “Çıkıırttt” diye ses çıkıyor her çekişinde. Cümlemi sonlandırdıktan sonra aşağıya ;” gözetlenirken yazamıyorum” yazdım. Kalktı , koltuk değiştirdi. Öh dedim ; demek ki gusül işe yarıyor. Görüldüğü gibi her şey istediğim gibi. Bir kez daha şom ağzıma sövdüm şimdi içimden. Ulan ne açıyorsun ağzını!
Dönüşte , dedim müzik dinliyeyim geçmez bu yol yoksa. Kulaklığı bir çıkardım şaftı kaymış. Neyse başladım düzeltmeye. Bu arada yanda ki adamın beni izlediğinin farkındayım. Ben o düğümü çözemedikçe adam daha da strese giriyor anlıyorum vücut dilinden. Resmen burun deliğinde ki nefes sayısı üç kata çıktı. Dedim dayı al yap hele bunu . ama harbiden de beş dakika uğraştım ha. Dayı uğraşmaya başladı. Ulan geçti on dakika hala yapamadı. Baktım eli titriyor. Korktum , adam cinnet geçirip beni boğacak. En iyi ihtimali düşündüm. En fazla kulaklığı koparır. Baktım ineceğim durağa yaklaşıyorum , “dayı ben burada inicem” dememle dayı bir patladı..
“du du du.. bunun ben imanını sikecem şimdi , ulan nasıl bağlamışsın bunu pezevenk” deyip. Kulaklığın “Right” yazan kısmını (sanırım sağ tarafı oluyor)  onu kopardı.
Zaten ettiği küfürden benim sinir atmış. “Elinin ayarını sikeyim dayı kopardın amına kodum kulaklığını” dedim.
Ulan.. ilk önce o küfretti. Hem de imanına. Kablonun mablonun. Ben anlamam önce o küfretti.
Millet başladı bana saydırmaya. Vay arkadaş önce ben küfretmedim. Adam benim kulaklığımın “Right” kısmını kopardı. Attılar beni dışarıya. Benimle birlikte bir adam daha indi aşağıya , bana girişecek sandım , siper aldım direk. “haklısın kardeş , duydum o adamın küfrünü. İnsanın imanına da sövülmez ki , ben olsam dalardım” dedi. Uzatmadım. Niyeyse birden recep tayip erdoğan’ın müziği takıldı ağzıma. Iııııııı Iııı ıı IIııııı Iııı IIIıı Recep Tayip Erdoğaaan. Bahçelievler’den bizim oraya gelene kadar söyledim durdum.

Mahalleye geldim. Şeref abi beni gördü yanına çağırdı. Feysbukta bir memleketlisini bulmuş. Adı Zahide , buna bir şiir yazsana Tolgam dedi. Yazarım ağabey ayıp ettin dedim. Gittim Neşet Babanın “Zahidem” türküsünü yazıp verdim. Okudu , bi sigara yaktı.
“vay vay vayyy olum ne güzel lan bu” dedi. “Sen harbiden de sağlam yazarsın be oğlum” dedi.
“yok be ağabey Neşet Ertaş’ın şarkısı bu” dedim. “ kaça sattın la adama bu sözleri” dedi. Dondum kaldım. Bir çay içip eve doğru yürüdüm. Kafamda yine o müzik..
İnandığı yolda giden, Yıllardır beklenen lider,
Recep Tayyip Erdoğan..”
Ve dilimde pelesilenkleşmiş bir zihin aydınlanması.
“senin beeen..”

Veeee mimlenmişimmm , üstelik adım eşkalim bilinmekteee;

Oy Pembelim pembelim pembeliiim ve insanyavrusu beni şettirmiş , hemen şettirelimm

Soru : Sosyal medya kapanacak olsa son olarak ne yazardınız ?

Bunda pek zorlanacağımı zannetmiyorum. Zirâ tüm sosyal medyanın bir kapanmışlığı vardır :)


Aslında her şey xHamster yasaklandıktan sonra başladı. Sonra tüm ülke karıştı. Gençler nereye saracaklarını şaşırdılar. Ellerinden eksilen sadece etlerinin parçaları değildi. Kimisi İngilizceyi burada ki terimlerden sökmüştü ; “doggy , hard , teen , hardcore….”
Ama ne oldu; yasaklandı!
Gençlerimizin ikinci düşünce gücü yasaklandı.
Sonra her şey başladı..
Bülent Ersoy bayıldı.
Mahmut Tuncer ağladı.
Sörvayvır yeniden başladı.
.

Facebook : İçtiğim sigara Lark , bu feysbukun hali ne Mark ?
Twitter  : Kapandığına en çok sinirlendiğim yerdi. En son tivitırı kapatan kişiye fena sövmüştüm. Herhalde yine aynısını tekrarlarım.
İnstagram : Ahmet Kaya’dan “Birde sen gitme” şarkısını sana armağan ediyorum..
Youtube:  Alo ipragaz mı ?
Google : Bunu mu demek istediniz ?
Blogger : Sende mi bürütüs!

Soru ; Bu soruya siz değil bir başkası cevap verecek. Kalabalık bir caddeye çıkacaksınız ve gördüğünüz ilk yaşlı kadına(veya adama): Pardon az önce buradan geçen bir kedi gördünüz mü? Yanlış hatırlamıyorsam kaykaya biniyordu diyeceksiniz. Aldığınız tepkileri de yazarsınız artıık :))) Biraz da rezil olalım dimi? Muhatabınız ne kadar yaşlı olursa o kadar güzel olur(İnanma ihtimali yükselir:))))

Bu soruyu ilk duyduğumda çok heycanlanmıştım. Bende bu şans varken kim bilir ne malzemeler çıkar diye. Ama inan pembe kerestem , tam dört kişiye sordum dördü de bana farklı yönler gösterdi. Millet bıkmış artık her şeyden. Boşa yazmadım en başında :) .
O değil üçüncü sorduğum şunu ekledi ; “ yavrum sen kimlerdensiiin”
:)