31 Ekim 2012 Çarşamba

Hoşgeldin..


Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
.
Nazım Hikmet  

19 Ekim 2012 Cuma

Köşebaşı Delikanlısı ' Veda '



O gün geceyi zor ettim..
Organlarımın yer değiştirdiğini hissediyordum resmen. Yaşadığımın durumun adını bile koyamadım kendimce. Ne "hayalkırıklığı" nede "serzeniş".. başka türlü birşey.
Ne zaman zor durumda kalsam sek vodka içiyorum , feriştahını s*ktiğim nasıl birşeyse insanın zihnini uyuşturuyor . Bir otuzbeşliği gömmek üzereydim  Evde bilgisayar başında Ferfecir eşliğinde içiyordum , aklıma ne zaman cevap yazmak gelse utanıyordum. Belki de vodka içimdeki tüm duygusallığı uyuşturmuştu. Hep vodka içsem unutabilir miyim ki onu ?
Yok , bu kafayla olmaz ona tüm benliğimdeyken yazacağım cümlelerle gitmeliydim. Üçlü kanepede sızıp kalmışım . Biraz mide ağrım olmasına rağmen , koyu bir kahve içtikten sonra mektup yazabilme durumuna geldiğimi düşündüm. Beyaz bir A4 sayfası ile başbaşa kaldım odamda. O bana bakıyor ben ona. Hani başlamak bitirmenin yarısı derler ya hakikaten öyle , onbeşdakkadır boş kağıda bakıyorum tık yok , nasıl girilir ki söze ?
Eski usül parmağımı şıplatıp Allah ne verdiyse yazmaya başladım..

" Merhaba..
Söze nasıl başlayacağımı bir türlü bilemedim , en az yirmi dakikadır boş beyaz kağıda bakıyorum. Öncelikle yazımın kusuruna bakma , oldum olası düzeltemedim şu yazımı umarım okuyabilirsin."

eehh olmadı neyse baştan..

"Merhaba..
Söze nasıl başlayacağımı bir türlü bilemed.... "

Merhaba ile başlamıyayım çok resmi oluyor.

" Küçük Hanım'a ..
Söze nasıl başlayacağımı bir türlü bilemedim , en az yirmi dakikadır boş beyaz kağıda bakıyorum. Öncelikle.... "

Küçük Hanım hiç olmadı ! poofffff

" Söze nasıl başlayacağımı bir türlü bilemedim. Sen bana Küçük Adam'a diye atmışsın ama inan öyle güzel bir başlangıç için yarım saattir düşünüyor ve yaprakları katlediyorum. En iyisimi daha fazla hem kendimi hem yaprakları yırtıp atmadan birşeyler yazayım..

Öncelikle yazımın kusuruna bakma , hafiften Japonca'ya kaçsada biraz dikkatli bakınca Türkçe göreceksin :) . Oldum olası düzeltemedim , böyle şairlerin filan el yazısı kötü olurmuş en azından öyle avutayım kendimi.

Sana gerçekten teşekkür ediyorum , başkası olsa bu cesareti göstermezdi. Öyle güzel şeyler yazmışsın ki defalarca okudum defalarca kadere sitem ettim. " Hayat " dediğimiz koca tiyatro böyle birşey işte. Başlarda pek önemsemesem de her bana bakışında sol bölgemin titremesi hemen ele verdi içimdekileri . Biliyormusun sen çok iyi bir insansın , ne'alaka deme. Sadece iyi insanlar böyle güzel gözleriyle gülebilir,hakikaten bak. Gülüşünün değerini bil. Böyle durumlarda sanırım "mutluluklar" dilemek düşer bize. Mutlumusun ? Neyse , soru cevap şeklinde olmasın. Sana şunun sözünü veriyorum ki bu mektubu verdikten sonra beni göremiyeceksin. Ayaklarımla beynim bir süre kavga edecek ama , bunu da başarabilirim herhalde.

Beni soracak olursan , aslında . Başka kağıt harcamıcam demiştim ama tıkandım bak.
Doğma büyüme o gördüğün mahalledeyim , yirmidört yaşımda adım "köşebaşı delikanlısı" na çıktı biliyormusun. Olsun , seni beklemek güzel(di). İşsizim. Kim bilir ne zorluklarla çalışıyorsun sen ama ben yayla kancığı gibi yatıyorum , ne düzen var nede birşey.
Gönül ferman dinlemiyor ki.. Ama bazı şeyleri iyi yapabiliyorum.
Mesela çok iyi çay demliyebiliyorum. Arada beni gördüğün pastaneye gidiyorum , oranın zift karası çayını içiyorum. Başka zamanda başka yerde karşılaşsaydık keşke seninle. Ah bu keşkeler..

Neyse , çok uzatıyorum galiba. Gülüşüne sahip çık olurmu , etrafta parçalanmış gülüş o kadar çok var ki.
Şimdi ne mi yapacağım , önce bir çay demliyeceğim..
çay demsiz ben sensiz.
He bu arada , geçen hafta seni düşünerek bir şiir yazmıştım kağıdın arka tarafına onuda yazayım sonra keşke demiyeyim yine.
Bu durumda nasıl 'veda' edilir bilmiyorum ama.
Sana mutluluklar diliyorum , kızınla ve ailenle.
Dilerim ki gözlerin gibi yüreğinde her daim güler..
Hoşçakal..

' Otobüs camındaki meleğin gözyaşları kurusun diye
Yürek fırınında, yüksek ateşte ısıtıyorum tebessümleri..
Dudağımdan aşağıya bir karış alıyorum sag elimle
Şiir gibi yaşayabilecek bir şirin`e verilmek üzere
Sol memenin altina gömüyorum güleryüzlü bir cocuk resmini

Dedim ya, şair´in halinden, Sairler anlar
Gel gör şu halimi, gerisi yalan anlar..
Kaşınin yayında Vivaldi çalip,
Kehribar kokusuyla narkoza gireceğim,
Gözleri Buğu Gölü bir cennet firarisi arıyorum
Eger sensen,
Seni bekliyorum..
--Inanmiyorsan gel! --  "

Mektubu zarfa koyduktan sonra içimden bir parça kopmuştu sanki , geri dönüşü olmayan bir vedaydı bu ama bana yakışanı yapmalıydım.
Onu beklediğim köşenin hemen orada bir süpermarket var , onların broşürlerinden aldım yirmi otuz tane. Arada hem onu yokluyor hem yoldan geçenlere yalandan broşürlerden veriyordum.

Ve geliyordu.. Salına salına geliyordu bana doğru , koşup boynuna sımsıkı sarılmak geçti içimden defalarca , tek yapabildiğim tam yanımdan geçerken broşürle birlikle zarfı vermek oldu ona. Bir yabancıymışım gibi ufak bir tebessümle aldı ikisinide . Kırmızı çantasına attı ikisinide .

Bu onu son görüşümdü. Bir daha ne bir haber alabildim , nede onu beklediğim yerden geçebilme cesareti gösterebildim.
Belki de mektubu okumadı bile , yada bilmiyorum..
Elini bir kere tutamadım ya ..
olsun be ,
canın sağolsun..

-S O N-
Hikayedeki kişiler ve karakterler hayal ürünüdür.
yada öyle olmalı
bilmiyorum.
:\

18 Ekim 2012 Perşembe

Köşebaşı Delikanlısı ' Yüzleşme '






Tam 9 gün olmuştu onu görmeyeli..
Kendime engel olamayıp iki gün evinin orada dolandım , hatta bir seferinde arabayı çekip bekledim onu Zeki Müren eşliğinde.. Sahi , Zeki Müren'de bizi görüyor mudur ?
Farkına varmamıştım ama onu beklerken sürekli içiyordum. Unutmaya çalıştıkca daha çok hatırlıyor insan..

Birde hayat denilen olay var , yaşamak için para gerek. Arada korsan taksiye çıkıyordum yolumu bulmak için , yine öyle birkaç arkadaştan rica ettim geceleri kahvede takılmaya başladım. Nasıl bir sistem kurmuşlarsa , telefon hiç susmuyor. Avcılara bir iş çıktı , gidip bir adam iki kız aldım. Dakkasında anladım adamın pezevenk kızlarında o biçim olduklarını .Ne dersin ki ? Ettikleri muhabbet zaten vıcık vıcık ..Avcılardan alıp Küçük Çekmece'ye götürdüm. Yani benim semtime .. Meğer ne dümenler dönüyormuş anasını satayım , götürdüğüm yer fuhuşun tam göbeği. Bulunduğum ortam canımı sıksa da bir iki kızı gözüme kestirdim yoklukta iş görür diye. Sonra kendime sövdüm birkaç defa.. O akşam 4 müşteri denk geldi 75 lira aldım toplamda , 15 ' i mazota gitti bana kaltı 60. Bir hafta ya yeter yada yetmez..

Sabah 9 ' da kalktım , evde kimse yoktu. Yatakta oturmuş ne yapsam diye düşünüyordum. Burnuma buram buram at kokusu geliyordu , anlam veremedim. Koltuk altımdan bir nefes çekince önce geçici körlük daha sonra şuğur bulanıklığı yaşadım , hemen duşa attım kendimi. Önceden en azından onu görürüm diye hayal kuruyorken birden ortalıktan kayboluşu benimde düzenimi etkilemişti. Resmen yapacak bir şey gelmiyordu aklıma. Gelse de hiçbir şey yapasım yok. Açtım birkaç dizi izledim internetten. Birkaç format işi vardı bi makine hariç diğer ikisini hallettim. Yapamadığımın sorunu başkaydı bir bok anlamadım zaaaarrttt diye ses gelip duruyor kasadan. Saat'i 6 etmiştim , çıkıp Hasan ağabeyin orada iki çaya düşeyim dedim. Gittim bizimkiler de oradaydı , laf dönüp dolaşıp yine bana geldi.

-Nedir bu durgunluk olum.
-Yok bir şey ya bak dalgana sen.
-Dalgaya bakarım da sen söyle bakayım halin hal değil.
-Biliyorsun la işte söyletme
-Geçmiyor mu artık
-Yandan Sinan seslendi yine yırtık dondan çıkar gibi
-Ürküttün mına koyim kızı geçmez tabi
-Şşşş aha la geliyor bu değil mi ?

Sağıma dönmemle onu görüp kilitlenmem bir oldu , ayaklarım beynime isyan edercesine ona doğru gidiyordu. O yine aynı, zalımın kızı .. Bir kere göz göze geldik yine kafasını eğdi aşağıya sanki o gün önünü kesip onla konuşan ben değilmişim gibi , gücüme gitmedi desem yalan olur. Tam yanımdan geçerken çantasından beyaz bir zarfı çıkartıp gelişigüzel yere bıraktı. Şaşırdım , dönüp arkasına bakmadı bile. Beş altı adım gidişini izledikten sonra yere düşürdüğü zarfı aldım. İlk başta bir anlam veremesem de içindeki kağıdı gördükten sonra bayağı bana mektup yazmıştı. Arkadaşlara bir şey demeden kendimi parka attım. Sadece filmlerde olur sanırdım böyle bir mektup okuma sahnesi , hakikaten de oluyormuş..

Her zaman ki bankıma oturup açtım zarfı..
" Merhaba Küçük Adam..
Küçük Adam dediğim için şaşırabilirsin belki . Yaşça benden büyük olmalısın , en azından bunu tahmin edebiliyorum. Ben 21 yaşındayım , adımı söylemek istemiyorum bunu yazıyı okuduktan sonra anlayacaksın.
Küçük Adam diyorum sana , çünkü bana olan yaklaşımın , tavrın öyle güzel ki  yüreğinde bir çocuk yaşatan anca böyle güzel şeyler yapar.
Merak etme , bana her bakışından , peşimden evime kadar gelişinden hatta o EJ 1611 plakalı mavi arabadan haberim var , yoksa seni göremediğimi mi zannediyorsun. Gizli takip konusunda çok başarısızsın haberin olsun :) ..
Mektup dediğin elle yazılır öyle değil mi ? yuh deme bana bu bilgisayar çıktısı için ama böyle olmak zorunda. Keşke her şeyi senin gibi rahat yaşayabilsem, maalesef doğduğunuz ortam bazen tüm kaderinizi etkileyebiliyor.
Ben evliyim Küçük Adam , parmağıma hiç bakmak aklına gelmedi sanırım birkaç sefer özellikle göstermeye çabalamıştım , başarılı olamamışım demek ki.
16 yaşımdaydım henüz , 12 sığır ve bilmem kaç paraya satıldım ben babam tarafından. Hiç yüzünü görmediğim , koca bir adama satıldım. Adam dediysem lafın gelişi anladın işte.Bazılarımızın kaderi doğuştan yazılıyor anlayacağın. Ama herşey bir yana Allah’ın bana bağışladığı bir kızım var henüz 2  yaşında.

Başlarda bu kadar uzayacağını tahmin etmemiştim . Hem daha fazla bekleme , hem de ümit bağlama diye böyle bir delilik yapma kararı aldım. Delilik diyorum çünkü her ne olursa olsun ben bir anneyim.
"Keşke" deriz ya bazen , şuan o kelimenin dillendiğini hissedebiliyorum o yüzden daha fazla uzatmadan susuyorum.
Üzülme olur mu ?
Hoşça kal Küçük Adam.. “

Küçük bir yavru köpeğin gelip ayağıma dokunmasıyla irkildim , dalıp gitmiştim uzaklara. Ne yapılırdı ki böyle durumlarda ? Her ne olursa olsun o başkasının namusu..
Bana düşen , gözlerine iliştirdiğim gözlerimi paslı bir makasla kesmek.
Ama yok , ne olursa olsun son bir veda mektubu yazmalıydım. Öyle birikmiştim ki bir yere içimdekileri kusmam gerekiyordu.
İyi tamam güzelde , bunu ona nasıl verecektim ?
Aklıma bir fikir geldi..

Devam edecek..

Biz önceden küçük şeylerle mutlu olan insanlardık, Sonra aklımıza sevda diye bir şey soktular, toparlanamadık.. “


16 Ekim 2012 Salı

Köşebaşı Delikanlısı ' Bekliyor '





Portre oluşmuş olacak ki , tüm dünya beni izliyordu.
Etrafımdaki herkesi TRT deki o ressam ağabeye benzetmeye başladım . Önümden geçen herkes tek tek bir şeyler katıyordu sanki bana. Kitlenmiştim , çiçeğin papatyaları sol ayağıma doğru bakıyordu. Anlam veremedim olan bitene , dönmüş bana bakıyordu ve hala ne bir gülümseme ne bir tebessüm.
İnceldiği yerden kopsun deyip , gözlerinden gözlerimi ayırmadan ona doğru ilerliyordum ağır ağır. Bünyem bu kadar duygusallığa alışamadı ve tökezledi , aşk meşk tamamda kaldırın köşelerinide unutmamak gerek. Sendeleyişim hoşuna gitmiş olacakki , kaşlarıyla güldü bana. Siz kaşla gülmek nedir bilir misiniz ? Öyle masum duruyordu ki. Yanındaydım..
Ve sıraladım..

Sözümü kesme lütfen , diyeceklerimden rahatsız olabilirsin belki ama daha fazla içimde tutarsam sanırım çatlayacağım. Sevdadan çatlayan insanlar var yahu bilirim.
Önce şunu bil ki , kimseler bilmez köşe başı sevdalısı değilim. Burada doğup büyüdüm , oradan bakınca at hırsızı gibi duruyor olabilirim (gülümsedi) , ama burada bulunmamın sebebi sensin. Hergün saat 7 oldumu bu köşe başına dikiliyorum . Önceleri sadece uzaktan görmek bile yetiyordu bana , önceden uzaktan da olsa bakıyordun bana göz göze geliyorduk artık onu da yapmıyorsun. Yani sanırım senden hoşlanıyorum , bu çiçeği buraya getirene kadar birçok serüven yaşadım , umarım beğenirsin..

Nefes nefese kaldım , yokuş yukarı kilometrelerce yürümüş gibi ne nefesimde derman nede dizlerimde derman vardı , ondan gelecek cevabı beklerken bir yandan siper alıyordum olumsuz tepkilere. Anlam veremediğim şekilde düşünmeye başladı , şimdi gitmeliyim sonra konuşsak olur mu ? dedi. İçimden binlerce defa hayır desem de olur tabi ki , ne zaman istersen diye cevapladım. Gözleriyle görüşürüz diyerek kulaklığını takıp telefonundan müzik açtı. Bu sefer arkasından bakmanın fazlasını yaptım , onu takip etmeye başladım. Her attığım adımda ne yapıyorum ben desem de , beynim ayaklarıma engel olamıyordu. Yaklaşık on dakika yürüdüm , yolda birçok kere durup geri dönmeyi denedim ama vazgeçemedim. Nitekim evine kadar takip ettim ..Allah’ım , bitti dediği yerde başlıyor hakikaten , ben bu kıza aşık oldum..

Aldığım çiçekler hala elimdeydi , o kadar yolu onunla yürüdüğüm için kendime güldüm. Önüme ilk gelen bir erkek çocuğuna verdim. Ağabey bunu ne yapayım dedi , git sevdiğine ver olum dedim , gülümsedi.
Pastanenin oradan geçerken , bizim gençler hala benim geyiğimi yapıyordu . Sinan oradan seslendi neşeli ses tonuyla ;
-Ne yaptın laa çiçeği , verdin mi ?
-Yok.
-E ne yaptın
-G*tüme soktum.
-G*te giren Papatya sulanmaz hee dikkat et
-Puhuhahhaha
-Bağsur olasın Sinan!

Dokunsalar ağlayacaktım . Kızın bana cevap vermemesi tüm özgüvenimin içine etmişti. Mahalleden Kazım’ı aradım , akşama her zaman ki yerde her zaman ki müzik her zaman ki nevale. Gece 11 ‘ de parkın oraya attım kendimi , e-5 in tam yanı başı, arabalar vızır vızır.. Niye bilmiyorum buraya geldiğim de içmeden sarhoş oluyorum.
Kazım doritos alaturka ve kırmızı şarabıyla geldi , seviyorum bu adamı. Tam şarap adamı birde güzel muhabbeti vardır ki sormayın..

Oturduk çimlere , verdik sırtımızı bir kütüğün koynuna. Demeyin osuruktan keyfimize.
-Aç la benim şarkıyı dinleyelim.
-Olum söz ver ard arda en fazla 4 kere dinlerim.
-Tamam la aç hayde.



-Dün bir bugün iki ne oldu dostum sana.
-Kara sevdaaa kara sevdaaaa dedikleri daha ne olabilir ki

İki şişe şarabı öldürdük sabaha kadar , sabah namazını duyduktan sonra kalktık artık. Hem alttan yediğim soğuk hem üstten giren şarap beni maf etmişti bile. Eve zor attım kendimi, direk sızmışım..
Uyandığım da kafamda atların çiftleştiğini hissettim , ulan şarabın kafası iyi de , sonrası pis koyuyor.
Neyse , bir şekil akşamı ettim. Sabırsızlıkla bekliyordum ne cevap verecek diye. Geçtim yine köşe başına tam saatinde. Gelmedi , şaşırdım ilk kez onu görememenin verdiği bir burukluk vardı üzerimde. İşin kötü tarafı , hani bir şey olsa ne haberini alabileceğim bir arkadaşını tanıyorum nede bir şey , tek bildiğim evi. Kapısının önünde dikilmekte yakışı kalmaz.
Ondan sonraki üç gün yine göremedim onu , evine gidebilecek üst caddelere arkadaşlarımı yerleştirdim. Yine gelmedi , yine gelmedi..

Evinin oradan yalandan geçiyordum arada , göz yokluyordum ama nafile yook..
Neredesin be kızım ?
Neredeee ?

“ Geleceğim, bekle dedi, gitti.
Ben beklemedim,
O da gelmedi
Ölüm gibi bir şey oldu.
Ama kimse ölmedi .. “

Devam edecek..

14 Ekim 2012 Pazar

Köşebaşı Delikanlısı ' Mağrur '



Kara kara düşünüyordum nasıl onunla iletişime geçebilirim diye.
Önce bir mektup yazıp mahallenin çocuğu ile yollamayı düşündüm , sonra iplemez yırtarsa iyice mala bağlarım diye düşündüm.
Mektup yazmak hakikaten biz insanlara verilmiş en büyük hazinedir aslında. Beyaz bir kağıtla baş başa kaldığınız da yazdıklarınız karşısında kendiniz bile şaşırırsınız emin olun.
Aklıma bir fikir geldi ama , nasıl yapardım bilemedim.
Bir demet çiçekle beklesem , elimde o çiçeği görünce en azından bir gülümseme atarmıydı acaba ? Ne kaybedebilirdim ki , hem daha önce böyle bir şey hiç yapmamıştım her şeyin ilki güzel derler ya ..
Gidip bir demet Papatya aldım , bir bayana alınabilecek en güzel çiçektir herhalde. Elimde çiçekle geçerken mahalleye , milletin bakışları enterasandı. Niye bilmiyorum utandım ve başımı aşağı eğdim. Milletle göz teması kurmamak için ota boka baka baka geçtim köşe başına…

Saat akşam 7 olmuştu bile 10-15 dakika içinde geçicek ve ben çiçeği göbeğimin az yukarısı hizasında tutup bana bakmasını bekleyecektim , çiçekle beni görürse bazı şeyler renk verir diye düşündüm. Sol arka tarafımdan bir ses geldi hafif tebessüm dolu ;
- Vaayy yakışır abimee ..
- Yok olum benim değil arkadaş markete gitti öyle . / niye bilmiyorum istemdışı reddetmeye başladım , çiçek ve ben farklı dünyaların farklı insanı olduk bile beş dakika geçmeden.
- Ya ağabey kızla görüşücem , kırk yılda bir annesinden izin aldı ama param yok ateşlesene bir şeyler.
- Al bakalım.
- Bu çok ağabey ya dur iki on yaptırıp getireyim.
- Lan siktir git

Cepteki son yirmi lirayıda verdikten sonra bende ufaktan özgüven kaybıda başladı . Gelse konuşsak biryere gidelim dese ne bok yiyecem. Of puf içinde gitmeye niyetlenmişken çiçeğin hala elimde olduğunun farkına vardım etraftaki bakışlara istinaden.
Yolun tam karşısından Hasan ağabey geliyordu bizim pastaneci , tam yanımdan geçerken ‘ dizini çok titretiyorsun az sakin dur oğlum ‘ dedi.. Bunu duymak beni biraz rahatlattı en azından halden anlayan biri vardı. Bazı arkadaşlar elimde çiçekle beklediğimi görünce kendi aralarında geyiğini bile yaptılar



Ve işte o an .. o ismini bile bilmediğim geliyordu . ne yapacağımı şaşırdım.
Her zaman ki gibi önce beni gördü daha sonra başını aşağı eyip bana doğru gelmeye başladı. Aramızda dört adımlık mesefa vardı , bir adım öne çıkıp sağ elimde duran çiçeği sabitledim rahatca görsün diye. Kafasını kaldırıp önce çiçeğe sonra suratıma baktı , mimiklerinde hiçbir değişiklik yoktu , oysaki çok güzel bir tebessümde atmıştım suratına karşı. Birçok kızda işe yarıyordu bu bakış. Öylece yanımdan geçti ağır ağır..

Derin bir iç çekip , arkasından öyle bakarken duraksadığını gördüm. Durdu ve bana doğru baktı . Yüzümde çaresizliğimin portresi oluşurken , içime damlayan hüzün damları koskoca tuâle hayat vermişti bile..

 Devam edecek..

13 Ekim 2012 Cumartesi

Köşebaşı Delikanlısı ' işte o köşe '


Taaakk takk takk , zııırrrrr , garrrçççç
Bu sesi duyuyorsanız hafta sonu gelmiş demektir. Komşularınızın haftaiçinden ertelediği tüm kafa zikme eylemlerini bir güne topladığı o iki gün Cumartesi ve Pazar... Ne mi yaparlar; Duvar delme , temizlik , süpürge , inşaat , seks. hepsinin ses birikimi beyninizin içine dolar da dolar !

Tüm gürültülerden usandığım bir Cumartesi günüydü yine.
İşsiz olmanın en kötü yanıda nerede avare iş var gelir sizi bulur.Hele birde arabanız varsa..
Onu oradan al oraya getir , beni şuraya bıraksana , beni buradan alsana.
Sadece o değil , işsizsen hayallerin bile kısıtlanır , tek bir kısır döngüye ulaşır oda " ulan bir adam gibi işe girebilsek kaç yaşına geldik" ..
değişmez.

Akşamları arkadaşlarla toplandığımız bir yer var , köşe başı diye tabir edebileceğimiz sokak buluşmaları. Şarkıda da diyor ya " her geçen gün masadan eksiliyor dostlar " diye , hakikaten öyle.
imkanı olan hemen evleniyor anasını satayım. Çoğu yaşıtım çoluğa çocuğa karıştı bile ya ben ?
-Daha 24 yaşındayım annneeee
-İmkan olduda bizmi çalışmadıkk , ne yapayım bi dükkan açtık oda battı !
-Aloo , her zamanki yere demlenmemiz lazım

Hakikaten öyle , demli demli çayları içe içe ciğerimiz köreldi ama orada ki muhabbette olmasa vay bizim başımıza.. Her türlü geyiğin yapıldığı o ortamdan bana tek arta kalan başı önde gezen o kız oldu..
Başlarda dikkatimi çekmesede , hergün aynı saatte onu oradan geçerken görünce beklentide farklı oluyor. Beklentiyi direk algılayın ' bekle'nti' . Harbi harbi beklemeye başlıyordum artık onu
Saat 19:14 ile 19:24 arası kesin geçiyordu oradan , cuma ve pazar günleri hariç.
Daha öncede çok göz göze geldiğim olmuştu elbet ama bunda farklı birşey vardı.. Her geçişinde gözlerinin içine bakarak tebessüm atsamda hiçbir geri dönüşü yoktu.
Artık iki seçeneğim vardı , ya önünü kesip konuşmayı deneyecektim kii ters teperse tüm o bakışmalar hepsi boşa..
İkinciside beklemek..
Bu köşe başı delikanlısı beklemeyi tercih etti..

" işsizdim biliyordun , çaresizdim biliyordun
yine de çok seviyordun..
ya sonra ?  "

devam edecek..

9 Ekim 2012 Salı

Starım laann bennnn!



Başlığı okuduktan sonra üstteki resim kendiliğinden oluştu , çok şaşkınım. Hayatla çok hazır cevap biriyimdir , ne zaman birşey istesem o "şlaaappss" ı yapıştırıyor en yağlısından.
Bu aralar toplu taşımada hiç tuhaf şeyler yaşamıyorum kesin başıma bir iş gelecek . Hava çok dengesiz bir sıcak bir soğuk at tezeği kokuyor.
Rüya alemi çok boktan birşey , ulan rüya dediğin böyle her istediğin şeyleri gördüğün bilinç altındakileri yaşattığın kısa kısa kesitler değilmidir. Dün bi rüya gördüm , çevremdeki herkes zengin bi ben fakirdim. vay anasını dedim züğürtlüğüm neden bilinçaltıma da yansıyor kii
Starım lann bennn !

Dün ve bugün çok mutlu oldum. Değerli arkadaşlarım deep , Sui , damlasakızlı dondurma , 'Miss Eliane , melek bahar bana hediye göndermişler kocaman kocaman kalpler , ne mutlu bana birilerinin saygısını kazandıysam.
Üstteki resimde ne yazıyor diye google çeviriye sordum sorduğuma pişman oldum , böyle daha iyi anlıyorum iki kur ingilis taym ingilizceme rağmen.

vee yine mimlenmişim :) artık bağımlılık yaptı bende , mimlenmediğim zaman bir eksiklik hissediyorum. Ailemin ortak sorunu olucak ;
- Hanım ne oldu bu çocuğa yine neyin tribinde
- Sorma sormaa , mimlemiyorlar benim evladımıı. Vah yavruumm bahtsız yavruummm
Lililililiiiilii

Ruhumun detoks doktoru Suim tarafından mimlenmişim , hemen şettireyim cevaplarını :)

Çantamdaki 5 şey 

Immm..
Çanta taşımayı hiç sevmiyorum , o küçük göğüsten dolanmalıları denedim ama yapamadım , boğuldum len .
O yüzden tercihim cüzdandır , cüzdan candır ! Kıçının sol tarafında o ağırlığı hissediceksin..
Ne zaman kendinizi rahat hissetseniz , cüzdanınız bi şekilde batıyor kıçınıza ve aklınıza türlü türlü şeyler geliyor. Faturalar , ödemeler , taksitler vs vs vs insan hep tetikte oluyor :) cüzdanımda taşıdıklarımı söyliyeyim o zaman ;
- Kimliğim ve ehliyetim ( hep kontrol ederim )
- Öğrenci kartım ( sinemalarda filan işe yarıyor )
- Para ( ne zaman cüzdana girse cüzdan da bi yadırgıyor :)) )
- Sevdiğim insanların vesikalık fotoğrafları
- Kartvizitim ( eski tükanımdan kalma )
- Kondom ( ... )

Odamdaki 5 Favori Eşya

Immmm..
-Odama girer girermez beni hep kendi karikatürüm karşılar duvara büyükce bastırttım :) bloğada koymuştum sağ aşağıda At Ağızlı adlı yerdeki fotoyu :) . Ne kadar tatsız olursam olayım beni tebessüm ettiriyor o foto.
-Bazı zamanlar birden birşeyler yazasım gelir , çoğu şiirimi öyle yazarım o yüzden güzel bir not defteri ve kalem hep başucumdadır.
-Su candır. pet şişe suyum.
-Tabiki bilgisayar masam . Ayaklarımı uzatıp üst tarafına keyfe gelmek pek sarıyor yahuu :)
-Yaşanılanların hatrı hep saklı kalır bende. İyi , kötü oldu olmadı fark etmez. Aldığım en anlamlı hediyeydi benim için , çuff çuff çuff yürek her gün gözlerimi açtığımda tam karşımda.

Bu ay planladığım 5 şey

Immmm..
Aslında pek bir planım yoktu , heleki arabasız iyice zor oluyor bu işler.
İlk öncelikli hedefimiz Zekoyla bir hamamda kırklanmak. üzerimizde ki cünüplük belki gider diye düşünmüştük.
Galatasaray lisesine gidip orada Eylül ayının geçişini izlemek istiyordum oda olmadı.
Kireçburnu'na gitme planlarım var , yüzüm eskidi yeteri kadar biraz Leyla ile Mecnun'da oynuyayım :).
Kış geliyor , Memet abinin orada çay içerken üşürüm diye birkaç proje geliştirdim kendimce , onu Mehmet abiye proje halinde sunmayı düşünüyorum , üşümemem lazım,
Starım lan bennn !

Almak istediğin 5 şey 

Immm...

Lanet olsun almak istediğim herşeyin başını para çekiyor. Öncelikle birilerinin gönlünü almayı düşünüyorum , hayat çok kısa küçük şeyleri büyütmemek gerek..
Bir ağabeyim tavsiye etti Beyaz Diş adlı bir kitap , ilk fırsatta onu.
Araba alma durumları var du bakalım kısmet..
Sezonluk ayakkabı alıcam kesinlikle , bu kesinlikle önceliğim .
Ve aynı şekilde sezonluk kıyafetler..


Beni mimleyen Sui ve Ondan etkilendiğim 5 şey;


Immmm..
Bu soru olmasaydı , en başta bahsedecektim Suim'den :) .5 şey demişler ama aşabilirde / az olabilirde , o yüzden ben içimdekileri yazayım..
Bir kere insanın derinliklerine girmeyi çok iyi biliyor. İnsanın en derini neresidir tabi ki ruhu. Bloğunu incelediğiniz de bana hak vereceksiniz. Öyle güzel müzikler paylaşıyor ki "Ruhu dinlendirelim" başlığı altında , insanın hakikaten derinlerine işliyor. Takıyorum kulaklığı uzatıyorum ayaklarımı , kapıyorum gözlerimi dalıyorum uzaak diyarlara.. Paylaştığı şarkıların çoğu tarzım olan şarkılar da değil ama yinede dinlettiriyor. 
Sadece o mu ? değil tabiki .. Bir güzel film tavsiyeleri varkii olayylar olayylar . "The Music Never Stopped" filmini onun tavsiyesi sayesinde izledim ve hala etkisindeyim.
Sadece omuuuu benim Suim'de neler var neler. Nelerr ? dediğinizi duydum.
Bloğunda ki bazı yazıları bir güzel seslendirmiş ki aman aman kapayın gözlerini , bir kadın silüeti getirin gözünüzün önüne o sesi duyduktan sonra laappss aşık olursunuz . Üçüncü seansta ben oldum :))
Seans demişken ben ona " Ruhumun detokscusu" diyorum :) daha doğrusu yeni aklıma geldi artk öyle dicem.
Suiim , yeni yaşını kutluyorum birkez daha , herşey gönlünce olsun :)
Ben sustum Onlar Konuştu..  

Mimliyelimmm ; 
Immm ,
evett Pireciğim kaçamazzsın mimliyoruum :)  birdee mavinin güncesi :)


7 Ekim 2012 Pazar

Dıp tıss dıp tıss dıp tıss

Selamlar olsun Ekim ayının ilk haftasından dostlar.
Eylül ayından muzdarip biri olarak Ekim'in gelmesi bana yeni umutlar beslememi / salgılamamı sağladı. hatta sonra ne dedik. Olursa Ekim'e olmazsa s.kime kadar.. :)

Neyse , değerli arkadaşım slince beni şettirmiş , hee mimlemiş . Sorular çok hoşuma gitti , kendisinin cevaplarını okurken de eğlendim. Zaten işin içinde müzik oldumu ben her dâim varım.
Şimdi Pirem çıkar oradan der kii ben mimliyincee burun kıvırıyorsun amaa , yok öyle birşey sen demeden şimdiden cevabını vereyim sana :)

Başlayalım o vakit..

Sesinizin çok güzel olduğunu farzedin ve ideal sahne performansınızı tarif edin.(Hangi şarkıyı söylerdiniz,nasıl giyinirdiniz,size kimler ya da hangi aksesuarlar eşlik ederdi?)

Immm
Sesim güzeldir. Temelden türkülerle yetiştirilmiş biri olarak sesim yatkındır her müziğe , lâkin öyle hareketli müzik filan sevmem , daha doğrusu bir türlü ısınamadım gitti.
Son zamanlarda ki gangaam sıtaylaaa fena değil ama hee :d .. 

Hayat öyle bir serüven ki nereden nereye sürükleneceğin hiç belli olmaz. Rüzgar alır savurur seni oradan oraya. Kimisine ufak bir esinti gelir , kimisine de fırtına..
Ben o fırtınaya çok mâruz kaldım. Olsun , varsın vursun fırtına.. tutunmasını öğrendik düz duvara.
Kıyafet saç bıyık.. kesinlikle böyle birşey . hafiften bağlama tıngırdasın birde yanımda Zekom oldumu başka ne isterim.




Özel bir gününüzde bir koro ya da özel bir kişi sizin için sürpriz bir parça hazırlamış.Parçanın özelliği sizi tarif etmesi.Hangi parça olurdu bu?

Immmmm , madem özel gün birazda kalabalık var o zaman Çav Belllaaaaaa

hehh birde Zekoyla bu şarkıda bir düet iyi giderdi  :d



İçinizde kalmış,söylenmemiş bir takım şeyler var.Uygun şartların biraraya geldiğini hayal edin.O kişiye(yarım kalmış bir aşk,kırgın olduğunuz bir dost vs.) duygularınızı anlatabileceğiniz bir fırsatınız var.Ona hangi şarkıyla duygularınızı anlatırdınız?

Sustuklarım öyle çok var ki. Hangi melodi , hangi ses tercüme eder bunları bilmiyorum ama bu ses bu müzik ve hele ki sözler az biraz anlatıyor sanki demek istediklerimi ..
Hani nerde söyle , gençliğim nerelerde .. yıllarım kaldı sende 
 
 Sizi şu an okuyanlara göndermek istediğiniz parça?

Yokluğuna alışmak , sesinden ayrı kalmak zor olacak elbette. Bizler elimizden geldiğinde şarkılarını yaşatmaya devam edeceğiz tabiki.. Rahat uyu usta.

"Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
"



vee birde Zekomla keyfe geldiğimiz bir zamanda dillendirdiğimiz bir türküde gelsin :)

eee birazda ben şettireyimm. 
cangız , Emrah Ateş , esra .. haydi bakalım :) 

3 Ekim 2012 Çarşamba

Hoşça kal..





Yine geciktim sana..
Kızmıyorsun öyle değil mi ?
Aslına bakarsan , bazen her şeye geç kalıyorum. İşin ironik tarafı nereye yetişmem gerektiğinide bilmiyorum mesela iki kelime yandaki kelimede “de” yi ayrı yazıcaktım yine unuttum. Neyse..
Bir lafım vardı bilirsin , kafana kafana sokardım hep “ Biliyorum ki aramak kendini kaybetmektir . Biliyorum ki aranmak sevildiğini bilmektir.. “
Aramaktan yoruldum seni..
Üstünkörü bakışlarımdan rahatsız olan hücre sayısı çoğalmaya başladı. Bir sene daha seni özlediğimi söyleyemeden gittin , olsun ben biliyorum ya sen bilmesen de olur.
Sevdanın bencilliği de çok kötü değil mi ? Kızma bana.

Geçen sefer ki esişin hala aklımda , geçen diyorum ama yıllar geçti gör bak hala sol mememde sızlıyor hasreti. Boş bir bank bulup oturdum dün gece , büzüşen karaciğerimden sesler geliyor artık sos vermeye başladı haberin ola. Her seferinde sana daha güçlü görünmek için yaptığım taklide kıçınla gülmeyi bıraktığın an gerçekten güçlü olduğumu hissedeceğim gitmeden söyliyeyim.

Safransarı gülüşler yerini bıraktı yine hüzne.
E ben gittim yine ne hüznü diyorsun , haklısında. Ama içime işledi artık.
Hani derler ya “ o geç kalmışlık hissi “   
Şuan kim bilir hangi aşka can veriyorsun bilmiyorum ama gittiğin yerde kendine iyi bak , bir yerlerde işe yaradığını görmekte beni mutlu ediyor.Seneye görüşmek üzere..

Hoş geldin diyememiştim , hoşça kal demek için bile geç kaldım.
Beni affet
Hoşça kal Eylül..
Hoşça kal.