11 Kasım 2012 Pazar
Fişlenmişim haberim olmadan, adım eşkalim zaten bilinmekte...
Ağlama Bebeğim dediğin sensiz büyüyor artık, kara yazı dedikleri bu olsa gerek. Suskun kalıyoruz çoğu zaman sesimizi yitirmişçesine suskun ama bilesin ki sensiz geçmiyor günler. Hasretinden prangalar eskittim diyor ya Ahmed Arif, aynı böyle hasretiz sana. Kız kaçıran gibi yağız atımız olsa, şahin gibi yükseklerden uçsak yetişebilir miyiz sana, oysa aynı daldaydık seninle, düşüp ayrılmadan önce. Şimdi daha bi maviye çalar gözlerin, yangın mavisine, rüzgarda asi, neylersin ah dört yanını sarmıştı puşt zulası ve ne kadar dediysen de bırak beni, bırakmıyordu, böyle de yamandı bizim hikayemiz. Karanlıkta kalmış bir tarafındaydık, kurtuluş savaşı destanı dediklerinin. Devriyeler adım adım gezende aradıkları hep bizdik bunu sende biliyordun, yine de saklanmadın verdin selamını; uğurlar ola…
Yaşayanlar bir gün ölür, buna amenna ama şimdi öyle bir yerdeyim ki, acılara tutunmak çok zor, çünkü sen öğretiyordun bize bunu ve senin yokluğuna acı çekmek hiçte özgürlük gibi değil.Sen çöllerde terk edilmiş bir Yusuf, Yusuf’tan korktular, çekemediler biliyorsun, hikayeniz de nerden baksan aynı, ne Yakub unuttu seni, ne de onlar sana muhtaç olmaktan kurtulabildi. Haberin olsun gayrı gider oldum, hani o kadınlar vardı ya, üç etekli, ak poşulu, türkü bakışlı… onların şimdi de yürüdüğü dağlara gider oldum. İnanmak güç olsa da kimileri halen buna cahilce bir macera diyebiliyor, kimse neden diye sormuyor, sormak istemiyor, bu da bana dert oluyor. Kim bilir belki bu dert beni adam eder. Sonra bilesin ki, güzel günler görmek daha yakın gibi görünüyor, umut var ama burası hep Ortadoğu, ortada doğu…
Şafak türküsü artık biraz daha ağıda benziyor, kaç zamandır yüzüm tıraşsız, sana özenirdim biliyorsun ve çok severdim sakallarını. Şimdi düşündükçe yüreğim sallanıyor, kimdi bunlar, kimdi seni bizden alıkoyanlar? Tutuşur dizlerim dediğinde yanmaktan mı korktular, geleceğim dediğinde ezilmekten mi korktular, ne istediler senden ve bizden bu haramiler? Bilirim bu hasretlik kalır gitmez teninden, belki eksilmez acılar büyük yüreğinden ama hafiflesin diye, artık dağda güller ezilmiyor ve sel dağ ile birleşemiyor, bendine takılıyor güllerin. Kore dağları değil buralar, kardeş dağlar, kadrini bilir zeytin karası gözlerin, haydi git diye kovmaz, haydi gül diye kucak açar…
An gelir, paldır küldür yıkılır duvarlar, gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet, o eskimeyen heyecan gelir! An gelir, muhabbet başlar, silahlar susar, ayrım kalmaz ve nefret ölür! İşte o an diyebilirsin ki büyüdün bebeğim. İşte o an lili marlen türküsü bir kez daha Zagreb radyosundan duyulabilir ve sadece bir savaş türküsü olmaktan kurtulabilir. Çiğdem çiçek açar her yer, tezkere vurulmadan önce alınabilir, metrisin önünde bekleyenler kavuşur mahpuslara ve dağlar köyler türkü söyler gönlünce, yoksa esen bu soğuk yel karşısında üşür ölüm bile, tutunamaz hiçbir şey diye haykırdın, sen insansın diye söyledin bunları. Dinlemediler ve anlamadılar, Şeyh Bedrettin misali bir seher vaktinde, yağmur çiselerken, bir halay havası söyletmeden, neyleyim kıydılar sana…
Hani benim gençliğim diye sorduğunda biz daha çocuk bile sayılmazdık ama hayıflanırdık, üzülürdük gençliğini yitirenlere, büyüyünce ilk eksikliğini hissettiğimiz şeyin gençliğimiz olduğunu fark ettiğimizde ise alnında dağ ateşi yananlara katıldık. Yorgun demokrat kimdi, vurulup düşenler kimdi, kılıç balığının öyküsü neydi bütün bunları senden öğrendik. Durduk yere haçan ölesim gelir derken bir yandan da unutulmayanlara ezgiler yolluyordun. Şimdi tut ki gecedir, katiller huzursuz, hainler ürkekçedir ve biliyordun ki ihanete gece müthiş bir gerekçedir, buna rağmen yüreğinin büyüklüğünü neden gösterdin onlara. Seninle birlikte binlerce kez tekrarladık yüreğim kanıyor, evet yüreğim kanıyor, keşke olmasaydı sonumuz böyle. Ya derdime derman ya katlime ferman dedin, halbuki biliyordun namlu puşt olmuş, ılgıt ılgıt kan gidiyor, al işte şimdi biz de ağla gözlerim ağla diyoruz. Tam da dediğin gibi doğdun, büyündün ama bizimle birlikte yaşamadın sen ve ağır geliyor, sensiz geçmiyor bu günler. Bir veda havası gelip te bize musallat olmasaydı, terk etmeseydin bizi, gözlerimiz yaşlı kalmasaydı…
Beni tarihle yargıla dediğinde anlamayanlar oldu seni, çünkü bilimden ve felsefeden de anlamıyorlardı. Nerden bilebilirlerdi tarihini, felsefeni yada bilseler bile anlayabilir miydiler seni, cesaret edebilirler miydi? Cevap verdin; başını kuma saklayanlardan tiksindim, başkaldırıyorum! Acı ninni dinledi senden ay, uyusun diye, rüyaları büyüsün diye. Acı bir ninni gibiydi söylediklerin içerden çıkan adam için, uykusuz ranzalar ve suskun voltalar geride kalıyordu seni dinledikçe. Herkes kendi işine diyordun, çünkü senin dağlarında zulüm varken onlar ile uğraşamazdın. Kardeş olabilsin diye eller sana, kan kurşundan silinmeliydi ve karanlığı delebilmek için sadece gül dikeni yeterliydi senin için. Sorgucular karşısında senin yaralı yüreğinin büyüklüğünü bilip de söylemeyen diller utansın. Koru kendini, sen olmasan kim diriltebilir içimizdeki ölü düşleri, kim söyleyebilir; “uçun kuşlar uçun, denizin ardı özgürlük” diye…
Kod adı Bahtiyar olanları merak etme, artık mavi gök yüzünü onlara dar edemiyorlar ve saz çalmak o kadar da suç değil. Her saz çalışımızda geçiyor aklımızdan gül yüzün, Bahtiyar’lar sayende daha bi bahtiyar ama iyimser bir gül açıyor olsa da dudaklarımızda, biliyoruz ki birazdan kudurur deniz ve yüzümüze şarkılar çarpar, şiirler çarpar ağlarız. Bu yalnızlık benim değil sadece, hepimizin, bu yalnızlık bizim ilişmeyin, leylakları yaktıktan, bulutları gömdükten sonra ilişmeyin bize. Evlerinin önü kan gölüne dönen çocuklar var daha ve doğum günü bilinmeyen nice kaçak ve anne. Kardelenler açınca büyür çetelerin hıncı, vurur hançerini şah damardan ihanet, açılmamış gonca gülün. Mayın tarlaları da olduğu gibi duruyorken, bu tarlaların hasadı binlerce kaçakçı kurban ve onların yollarına baka baka bekleyenlerin acısı birleşince senin de yokluğunla, dindiremiyor hiçbir iyimser gül…
Dardayım yalanım yok, baskın yedim yeni bin yılda ve örselendi hayatım, üstelik sende bir uzak diyardasın, özlemin yüreğimizde ve mazlumun türküsünde saklı. Eylül’e isyan gibi düşüp düşüp kalkıyoruz ve yalnızlığı yaşıyoruz bütün geride kalanlar gibi ama bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana ve bir gece sevgi duvarı ardımızda kalacak, başucumuzda bir sen olacaksın, bir de çoğul türkülerin, saymıyorum ölerek dirilttiklerini. Kendine iyi bak, bizi düşünme, buralarda dostluklar birden bitiyor, hiç olmamışçasına ama acılar birden bitmiyor ve bir kardeş selamında seni aramak bize güç veriyor. Bu gün karar vermek zor, şiddet değildi senin istediğin, buna rağmen ne istediler senden buna karar vermek ve anlamak çok zor. Hep sonradan mı anlayacaklar değerini güzel şeylerin, bir kez olsun küfretmeden şiire gazele, engel olmadan ışığa doymak için, doruklara sevdalandım diyenlere, olmaz mı bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa o da yaşamaktan duyduğun mutluğun tadına düşmanların asla ulaşamadılar…
Bu gün benim de başım belada, köşe başları tutulmuş, fişlenmişim haberim olmadan, adım eşkalim zaten bilinmekte ve göğsümde yani tam göğsümde kirli sakalı ve güleç yüzüyle bir “sen” bulunmakta, başım belada adamın biri sırf bu yüzden linç edilmiş sokak ortasında anla artık! Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan alçakça. Düzen bu, kalan kalır gerisini savurup alır, ve bir acayip adam dışında kimsede sormaz neden diye. Çoğalıyor sayıları entel maganda dediklerinin, yeni meziyetleri de var artık, görsen çıldırırsın. Şimdi saat sensizliğin ortası ve avucumda ayrılığın hediyesi, biliyorum her zaman mülteci isteklerin oldu ama bu ayrılıkta neyin nesi. O yangın gecesi, İstanbul bir cehennemdi yanıyordu, şiirlerin haykırıyordu ardından, çığlıkları kulaklarımdan gitmeyecek ve o vahşi at, o vahşi beyaz at tutuşmuştu yelesinden, bilsen geri dönmeyeceğini, gider miydin yine de?
Evet iki gözüm, seni anlatabilmenin ve sana bir şeyler anlatmanın en doğru yolu, yine senin bize anlattıklarından geçiyordu, kusuruna bakma devrik cümlelerimin hüzünlü bir haldeler onlar…
Bizden selam söyle yıldızlar ülkesine…
Alıntıdır..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Upss.. Derinden etkileyen bir yazı bu..
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler.
tevafuk bende bugun ahmet ile yola koyuldum .. hala onunlayim .. guzel yazi
YanıtlaSil