25 Ağustos 2012 Cumartesi

Gençliğimin katili part3 ; Parktaki boyacılar


Çocukken ne zaman kendimi yalnız hissetsem bizim mahalledeki parka atardım kendimi.
Sadece ben değil , herkesin o parkta bulduğu , sığındığı bir şeyler vardı.
Parkın tam ortasında ki Atatürk büstüne çıkar hayata ve yüksekliğe meydan okurcasına aşağı atlardım , her seferinde canım acırdı. Mazoşist bir insan da değildim hâlbuki. Sadece o çektiğim acı bana yoksulluğumu unuttururdu.

Parkın bana tek getirisi , atlamak zıplamak değildi. Park kalabalıktı ve su satmak için ideâl bir yerdi. Hafta sonları Zekoyla önce pazarda su satar sonra parka geçerdik.

Çocukluğumda benim en iyi arkadaşım oydu. Ne zaman birilerinden kaçsam ona sığınırdım. Gücüm kuvvetim  iyiydi halbuki ama yinede kavgada dövüşte sırtımı dayadığım tek kişiydi.
Boya sandığı olduğu için onu hep kıskanırdım ve bunu hiç bilmezdi.
Bir boya sandığım bile yoktu , bakkaldan aldığım düz boya fırçası birde bezle ayakkabı boyardım. Benden daha çok para kazanırdı Zeko , ama paranın yarısını bana verirdi.

Parkın girişini tutan boyacılar bizi yanlarına hiç almazdı , aradan yıllar geçti hala içimdedir bu dışlanmak. Boya sandığıyla türlü türlü ritim çıkartır gelen geçenlerin ilgilerini çekerdi.

Ne zaman yanlarına sokulsak söve söve kovalardılar bizi. Zeko az ilerde Belediyenin orada çömerdi ben parkın içini turlardım. Yine de üç-beş bir şeyler giriyordu işte cebe.

Zeko’nun ilkokulda sevdiği bir kız vardı. Ne zaman onu görsem bir ıslık çakardım anlardı sandığını bırakıp topuklardı , onu öyle görmesini istemezdi . Gider sandığı ben alırdım.
Sonradan alıştırmaya çalıştım onu ama nafile , onu öyle görmesini istemiyordu. Bu haline hep gülüyordum.

Birgün parkın çimlerine uzanmış hayal kuruyorduk zengin olacağımıza dâir.
Sonra ki cümle ‘siktir et’ ile başlıyordu. Korkuyorduk zenginlikten de.
Bizim istediğimiz şeyler belliydi , hep az ile yetinmek zorunda olan kişiler bir şeyin fazlasını asla istemezler. Sonra bir türkü patlattırıyordum ona Mahsun’dan girip Cengiz’den çıkıyorduk.Sesimiz güzeldi , sınıfta da türküleri hep biz söylerdik.

İlkokulda hep bakıştığım biri vardı daha doğrusu ben hep ona bakardım o bilmezdi.Sonradan taşınıp gittiler. Şimdi ki gibi kolay değildi o zaman bir kıza açılmak. Bazıları günlüğüne bazılarımız kalbine kazırdı o ismi. Zeko ne zaman onun geldiğini görse bana ıslık çalardı , o zaman cep telefonumu vardı en iyi çağrı yolu ıslıktı :) . Onu gördüğüm zaman yerimden kıpırdayamazdım . Yanında hep annesi vardı zaten. Bana bakıp içten tebessüm atarlardı tabi benim yüzüm gözüm kir pas içinde. Hiç çıkarmadığım kırmızı kapşonumu hep temiz tutardım ama.
Onu yıllar sonra yine mahallede gördüm , bana baktı tanıdı ama tepki vermedi öylece yanımdan geçti.
O zamanlar birde mahallenin köşe başı delikanlısı modeli , elimde tespih ağır ağır çekiyorum taşlarını. Kabadayıyız ya hani.. Sonra Okan Bayülgen'den bu sözler onu bana anımsatmıştı , sebebini hala bilmiyorum.

‘Durucam burda gidişini seyredicem
kıpırtısız sakin gibi görünecem
kavgasız olucak fırtınasız olucak
saçma sapan olucak
organlarım birbirine vurucak
arkandan sessiz bakıcam
ben yine salağı oynayacağım’

Geçen yine arkadaşlarla parka doğru yürüdük elimizde çekirdek yavaş yavaş yürüyerek.
Atatürk büstünün karşısında bir banka oturduk , çocukluğumuzdan dem vuruyoruz.
Sesimizde o günlerin hüznü olduğu açıkca belli oluyor. Her bir metrekaresinde bir anımızın olduğu koca park.. Çocuklar öyle güzel gülüp eğleniyorlar ki susuyoruz uzunca süre.
O içten gülüşler , o çocuk gürültüsü bile ruhumuzdaki dehlizleri dışarı dökmeye yetiyor.
Sonra önümüzden siyah kirli ayakkabılarıyla birileri geçiyor , ve aklımızda bitmeyen o ses..

“ boyayalım ağabey ? “ 

Şarkıda bu olsun.


24 yorum:

  1. olum bilseydim o kadar kıskandığını verirdim boya sandığını. zaten o da benim değildi. yunus köye gitmişti onun sandığı almıştım. ama onun boya yaptığı yere gittim dövdüler 3 kişi birleşip beni. akşam eve gittim dayak yediğimi söyledim babam niye dayak yiyon diye dövdü. sonra birini tek sıkıştırdım burnunu kırdım. eve geldim silmedim elimdeki kanı bilerek, bu seferde babam ne kavga ediyon ibne dedi dövdü :)

    ah sen ve beeenn loreloyloy

    YanıtlaSil
  2. ah o ufacık şeylerle çocukluğumuza dönmek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acısı bile tebessüm ettiriyor çocukluğa dâir anıların..

      Sil
  3. Ben sizin arkadaşlığınıza hayran kaldım ama yaa :))
    Keşke benimde çocukluğumu paylaştığım yakın bir arkadaşım olsaydı. Anıları tazelerdim :))

    YanıtlaSil
  4. Senin anılar roman olur bence :) En güzel anılar çocukluk anıları hiç şüphesiz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok alıyorum bu cevabı özgüvenim tavanda :d
      yazıcam anasını satayım gaza geldim (:

      Sil
    2. hahahaa imzalı bir tane isterim ilk baskıdan olursa tadından yenmez :)

      Sil
  5. "Birgün parkın çimlerine uzanmış hayal kuruyorduk zengin olacağımıza dâir.
    Sonra ki cümle ‘siktir et’ ile başlıyordu. Korkuyorduk zenginlikten de."
    Çok güzel demişsin be tolga, zaten her okuduğum yazında bi acayip oluyorum. Acayip ediyorsun beni:)

    YanıtlaSil
  6. çocukluk yıllarını bu kadar net hatırlıyor olmak ne büyük güzellik. ben neden sonra hayal meyal hatırlar oldum onu da bilmiyorum. Net bi çocukluk seninki, keskin ucu bol ve daha somut belki ondan bu netlik. sanki ben hep soyuttum, hayalde yaşadım çocukluğumu.

    neyse şarkı ya da türkü ne güzel geldi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soyut şeyler değil bazı yaşadıklarım , aklımda kalanlar bunlar elbet var arada kaybolup giden hikayelerde.

      Sil
  7. Var illa ki demişsiniz ama öyle çocukluktan kalma arkadaş ve dahası dost pek kalmıyor insana.
    Ya sen gidiyorsun, yada o. Yaşadıklarını da unutuyorsun sonra.
    Allah dostluğunuzu daim etsin. :)

    YanıtlaSil
  8. bana ağır roman filmini anımsattı yazın, izlemişmiydin ki.. sanırım dizi yapacaklarmış yeni sezonda, bu da magazinsel kısmı olsun yorumun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağır Romanı izlemeyen varmiki.. Gerçi hayatimdaki bazı kesitleri benzetiyorum o filme doğrudur..
      Bu şehir insana tuzakk kuruyoor :)

      Sil
  9. yazını mı beğendim, yoksa çocukluğunumu anlayamadım :) tabiki yazını..böyle bir çocukluğu olan tabiki döktürür yazıları... istanbul'da geçmiş çocukluğum galiba.. ben de anadoluda büyüdüm.. inan anadoluda senin o yaşadığın boya sandığı, hafiften kabadayılık bunların aynısını abimde yaşadı :) abiminde hiç boya sandığı olmadı, çok istedi ama babam izin vermedi :( siz bir araya gelip "çocukken hiç boya sandığı olmayanların derneği" kurun inanın çok üye toplarsınız....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısacası hayat..
      Babanın izin vermemesi tuhaf. Boya sandığıma dokunma diye bir yürüyüş düzenleyelim.

      Sil