24 Kasım 2013 Pazar

Ayna aynaa , söyle bana...



 
Bugün çok değişik bir şey keşvettim.
Kendinizi hiç aynanın yerine koydunuz mu ? Ben bugün koydum.
Olum hakikaten çok pis bir şeymiş bu. Önce biraz acıdım onun durumuna ama sonra onu kıskandım. Evet evet.. harbiden kıskandım. Yalnızlığını kıskandım.
Aynadan yalnızı var mıdır bu dünyada.. Onun kadar hem berrak hem gaddar / onun kadar dürüst. Biz insanlar neden aynalara yalan söyleme fırsatı hiç vermedik ? Neden tüm gerçeklerimizi onun suratına yükledik. İnsanlığın yaptığı en büyük günah aslında aynaya söz hakkı tanımaması. Sordunuz mu hiç sen ne düşünüyorsun benim hakkımda , yada bu konu hakkında diye..
Bu düşünce beni çok korkutuyor , aynalardan kaçar oldum. Bana yine doğru söylemesinden korkuyorum , ben..benim artık gücüm yok tek bir doğruya. Tek bir gerçekliğe tahammülüm kalmadı. Bembeyaz bir odada beyazlıklar içinde zihnimin ölmesini istiyorum..
“Beyaz” rengine de iyiliği ve saflığı yakıştırdılar hep. Peki ya beyaza sordunuz mu sen gerçekten saf mısın diye. Götümüze giydiğimiz don , en çıplakken kurulandığımız bornuzumuz. Sevişirken altımız da kırışan o örtü ? Beyaz bizim en mafremimiz olmuş. Dikkat ettim spermde beyaz. Peki biz ana rahmine saflığı mı aşılıyoruz. Bunu bilsem sevişmezdim. Benim vücudum da temiz ve saf hiçbirşey yok. Spermim bile!

Ah ayna.. söyle bana benden yalnızı var mı bu dünyada…
Şaka lan şaka , aynayı kötü espirilerime alet edemem.
Çünkü onu seviyorum. Oda benim gibi , insanlara değer veriyor ona gösterilen değer kadar.
Aslında çok uzun süre aynanın bizleri kandırdığını düşündüm. Ya bizimle taşak geçiyorsa ? ya sadece onun istediği şekle büründürüyorsa görmek istediğimiz bizi.
Ben insanlardan sıkıldım. Herkes ölsün ama kimse acı çekmesin.
Ben çektim. Acı da çektim otuzbir de.
İkiside yalnızlığın bir simgesi. Ama herkes ölsün , sadece yalnızlar kalsın. Sadece aynalar sağ kalsın. İki yalnız kadar birbirini anlamayan da yoktur aslında..
Hayatta görüp görebileceğimiz en kudretli faşist ve komünist tanrıdır aslında. Hem herkese eşit davranıp öldürür , hemde çok büyük bencillik yapıp insanları bölündürür. Bizi sınırlar.

Ve biz insanlar ne garip bir şeyiz. Kendi ceddimizin üzerine basıp yürüyoruz.İlk ölen ve yakınlarının hadi bunu toprağa gömelim muhabbeti nasıl açıldı çok merak ediyorum. İnsanlar neden ölülerini toprağa gömer. Ben olsam gökyüzüne yollarım , orası daha huzur verici gibi , orası tanrıya biraz daha yakınmış gibi sanki..


Olum çok özledim lan!
Ama neyi özlediğimi bilmiyorum işte.. İşte biraz da geldik gidiyoruzun hüznü demiş ya üstad o misal. Gözlerimi kapadığım da güzel şeyler gelmiyor gözümün önüne. Sanki günahlarım bir bir mızrak halinde götüme giriyor. Bazen uçuşan kelimeler görüyorum etrafımda. Sanki bir parçam uçup gidiyor uzaklara.. O kadar çok kelime var ki içimde , nasıl zapdedeceğimi ve durduracağımı bilmiyorum..
Ben Topallıyorum..
Artık yoruldum demek için bile yoruldum. Bu düzen bu saçmalıklar..
Aynaya baksam , hem de en beyaz halimle. Bağrına basar mı ki beni. Ben aynaya teslim olmak istiyorum. Ben ayna olmak istiyorum..

Gelelim asıl konuya , güzel insan Ahu beni mimlemiş / soru sormuş bana. Aslında direk bu soruların cevabını yazacaktım ama kendimi tanıyamadığım için , benden arta kalan bir şey var mı diye görmek için içimde kalan birkaç kelimecikleri dökmek istedim.

“Hakkımda Beş Bilgi” sorunun adı..
Ne yazsam bilemedim , ben kimdim ki? İnsan kendisini nasıl tarif eder , iki koşu aynaya sorsak cevap verir mi ki. En çıplak haliyle karşısında durmuşluğum çoktur.
Bir keresinde kendimi dakikalarca izledim. Çıplaktım. Insan uzun süre çıplak vücuduna bakınca sarhoş oluyor , ya da çok ayakta kaldım tansiyonum filan düştü bilmiyorum. Ama her zerre mi izledim.İnsan kumaş parçalarını bu yüzden giyiyor demek ki.
Aslında benim kalbime göre de bir kumaş parçası dikilseydi giyerdim. Vallahi bak.
Kalbimin en mahrem yerlerini örterdim. Göstermezdim kimseleri onu. Belki arada gözlerini filan açardım..

Ben Tolga işte , kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım.. Junior bir hırsızım. Kalp hırsızı filan değil , bildiğiniz hırsız. Otoları çalıyordum ben , beni kovalıyorlardı sonra. Koşmanın kaçmak anlamına geldiğine ondört yaşında karar verdim.
En sevdiğim renk mavi. Huy bende..
İş batırma üzerine üstüme tanımam. İki yer açtım ikisi de olmadı. Aslında Bilgisayar dükkanım çok çok iyi gidiyordu , onda da kader sillesini vurdu.
“Hangi günahın bedeli bu” deyimini hiç kullanmadım. Kullanmaktan korktum. Çıkıyor bir şekilde.
Etrafıma / hayatıma çok kimseyi sokmam. Laylaylom arkadaşım yoktur benim. Dedim ya kelimelerle o kadar doluyum ki , girenler orada kalıyor çıkamıyor. Çıkmak isteyen zaten bir “hoşça kal” kelimesine bürünüp çekip gidiyor.
Küçükken , yani küçük dediğim böyle onbeşimde filan kendi ağzı burnumu kırdım.
Bir su birikintisi bile beni çok çok uzaklara alıp götürür.
Kendimi iyi hissetmediğim zaman Erkan Oğur veya Neşet Ertaş dinlerim.
Yirmibeş yaşındayım. Uzun süredir kendi kitabımı yazıyorum. Tabi sıyırmazsam..
Bu kadar yeter mi. Kendimi tanımaya başladıkça ürperiyorum sanki , en iyisi mi susayım.

O kadar ayna dedik , bari şarkı da bu olsun değil mi

18 Kasım 2013 Pazartesi

- KAYIP TEBESSÜM -


Kaybolan ben miyim yoksa zaman mı bu köhnemiş dünyada,
Ömrüm umutlardan arta kalan kırıntıları biriktirmekle geçti..
Cervantes`in Don Kişot’u misali içimdeki değirmenlerde öğüttüm acılarımı,
Gençliğimin seyrek saçlı zamanlarında en iyi dostum oldu yalnızlık.
Ve sevdamı kaybolmuş bir tebessüm gibi taşırken yanağımda,
İcraya verildi yüreğim kalabalık bir İstanbul akşamında.
Ben kırıntılardan muzdarip bir kolye gibi taşırken çocukluğumu boğazımda,
Ve sebepsiz kahkahalar düğümlenirken yüreğimin ortasında
Yani öykünürken daha sevdamın kuytuluğunda
Ve sen katlime sebep en güzel adayken
Yani ben daha düşmemişken sensizliğin yollarına
Ömrümün gerekçesi çalındı
açılmış bir oy sandığında..

t.yazıcı

14 Kasım 2013 Perşembe

- KAYIP -



Bir fahişenin gülüşünde saklıdır sevdamın burukluğu...
Kısılmış bir çift göz, toplanan dudakların mühürlediği...
Anlatılmaz bir şey bu,
Yalnızlığın ne rıhtımı belli,
Ne de mense-i okyanustaki yüreklerin..
Bir fahişenin bedeninde saklıdır tenimin soğukluğu.
Satılmış bir ruhun parmak izleri yüreğimin dehlizi
Anlatılmaz bir şey bu.
Kalbimin ne rotası belli,
Ne de iklimi..
t.yazıcı 
2010