12 Ocak 2015 Pazartesi

Hey! İki Porsiyon Rutubet Lütfen



Hiç bakmayın öyle, başlarda benim de aklıma gelmedi yaşanmışlığı yazmak. Ne güzel kurguyla hikayeyle devam ediyordum, kendim kaşındım; ne deseniz haklısınız.
Gerçi her şey Birol Tezcan’ın suçu. Ot’ta (dergi) “Hastane Hikayeleri” diye bir köşesi var, o’nu okudukça benim yaşanmışlıklar yukarı yukarı çıktı. Dayanamaz hale geldim artık, inanın yazmasam delirecektim, geceleri rüyalarıma girmeye başladılar. Sikeyim böyle işi, hiç bu kadar zorlanmamıştım.

Şuanda şu cümleyi yazarken bir yandan da acaba başlığı ne yapsam diye düşünüyorum. Neyse, en son bir kılıfa sokarız onu da. Oturduğum mahallenin %80’i Artvin’liydi o zamanlar, yani çocukluğumda. Benim büyükbabam filan sağolsun, ev yapmış; başımızı sokacağımız bir yer bırakmış çok şükür. Tabi İstanbul’a geldikleri zaman bundan bi yetmiş sene öncesi filan, ben Sefaköy’deyim, az yanımız Florya; bazen derim ulan az daha ileride bir ev yapsaydınız ne olur. Sormuştum bir sefer babama bu durumu, o da söylemişti hem oturduğumuz evin hikayesini, hem çevresini. E tabi Artvin’den İstanbul’a gelince ne yapsınlar, nerede çok memleketli var oraya yerleşmişler. O yüzden çevremizin çoğu Artvin’liydi o zamanlar. Şimdi yarısından çoğu gitti. Kimi göçtü gitti bu diyardan, kimisi semte dayanamadı başka yerlere gitti. Çocukluğumuzda top oynadığımız hiçbir araziden şuan eser yok. Eskiden okuduğum İlkokul piknik niyetine ikiyüz metre aşağıdaki kavaklığa götürürdü bizi, bunu gezi niyetine sayar sevinirdik. Şimdi orası evlendirme dairesi oldu. Çok şey beklemiyorduk lan. En büyük gayemiz, Summani Kırtasiyeden taksitle aldığımız halısahalarımızın çabuk parçalanmamasıydı. O halısaha ayakkabı bir yıl yetmek zorundaydı çünkü.

Tabi herkes birbirini tanıyınca, bazı işlerin demirbaş kişileri de hep belliydi. Mesela mahallenin sucusu belliydi herkes oradan su alırdı, bakkalı belliydi, tuhafiyecisi belliydi, ayakkabıcı belliydi. Bir de mahallemizin boyacısı vardı. Adı Topçu. Her seferinde cevabı verse de ben bıkmadan usanmadan sorardım. “Ya Topçu abi, senin adın hakikaten Topçu mu? O da tinerden perişan olmuş ciğerinden çıkan solukla bir şeyler anlatırdı bana; babasının hasta Beşiktaşlı olduğunu bu yüzden onun da büyük bir topçu olabilmesi için adını bu şekilde koyduğunu söylerdi. Hüzünlenirdi bunları anlatırken Topçu abi. Sağ dudağının orada devamlı bir sigara olurdu, bazen dudağında bir sigara olduğunu unutur bir tane daha yakardı. Tabi böyle zamanlarda küfrederdi hafiften de olsa. Bir den onun için bir kayıptı. Hayatta bazen küçük şeyler bile bizi tamamlayan birer unsurlardır, Topçu abinin tek dostu sigarası ve fırçasıydı. Boya yaptıktan sonra fırçasını kendi bebeğini severmiş gibi temizler, sert ve kuruyan yerlerini özenle yumuşatırdı. Evlenmedi Topçu abi, kendi bebeğinin gıdısını öpemeden tükendi gitti çağı, o da başka şeylere sardı işte böyle. Kimi zaman boya kutusunu sevdi, yeni boya gelince değişik bir sevince kapılırdı. Hani kitap alırız da onu koklarız ya, misler gibi kokar; o da elinde olanların her zaman kıymetini bildi. Etrafında ki sevebilecek her şeyi sevdi. Bir yer kavramı yoktu, onun için hayat “boya + kahve + ev” di. Gerçi sonraları iddaa çıktıktan sonra ona da sardı ama, genelde bu üç denklemle geçiyordu hayatı. O yüzden bazılarımız zamansız yaşar. Hangi zamandayız neredeyiz ne yapıyoruz hiç fark etmez.



Bir gün beni yanına çağırdı. Ben ona doğru yaklaşırken o da bana doğru yaklaşıyordu. O kadar yavaş yürüyordu ki bir kaplumbağa bile ondan hızlı bir yere gidebilirdi. Ciğerleri bitmişti, bu rağmen insanların yanında bu durumunu belli etmiyordu. Sebep çok basitti; hasta birinin evlerinde boya yapmasını istemezdi kimse. Bu tabii ki bulaşıcılık yönünden değil, kimsenin içine sinmezdi bu durum, o yüzden Topçu abi devamlı gülümserdi ve ağır ağırda olsa yanından geçtiği kişilere hep kafa selamı verirdi. Evine girdi, peşine girdim bende. Nasıl tarif ederim bu durumu bilmiyorum. O kadar rutubetliydi ki evi, insanın nefesini kesiyordu. Bak yirmiyediye doğru yol alıyorum, ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Resmen bütün duyu organlarımı kitleyen bir rutubet kokusuyla kitlendi her yanım. Semtin hatta koca İstanbul’un en güzel badana boya yapan insanının evi harap haldeydi. İçeri girdim, elektrikli sobayı açtı; ayakları ıslaktı ama sobayı bana uzattı “üşümeyesin” dedi. Bir sigara daha yaktı, siyah montunun cebinden bir iddaa kuponu çıktı. 1 liralık oynamış, 26 lira veriyor kupon. Tek maçtan yatmıştı, son dakikada yemiş golü. Elinin tersiyle vura vura gösterdi o kuponu “görüyorsun dimi, nasıl yaktı beni; sen nasıl son dakikada yersin be oğlum” dedi. Geçmişte oynadığı kuponlardan bahsetti, ben hâlâ beni oraya niye çağırdı anlayamadım.  

Defalarca tekrarladı kaçırdığı rakamı. Gerçi bunu da para birimi olarak söylemiyordu. Bazen gitti “altı paket sigara parası” bazen gitti “elli ekmek parası” , “gitti onca tiner parası”..
Bazı şeyleri küçük yaşta da olsa kavrıyor insan. Çok şey öğretti bana Topçu abi. Bir kere küfür gibi hayatı yaşasanda küfürsüz yaşanmanın ne demek olduğunu gösterdi. Evinin dört yanında boş çerçeveler vardı, içerisinde resim yok. Sormaya cesaret edemedim bu durumu, boş çerçevelere bakar bakar, sigarasından çekerdi. Arada bozulsa da bir tane radyosu vardı, nasıl yakalar ne eder bilmiyorum ama hep Zeki Müren dinlerdi. Kış aylarının felaketi olduğunu söylerdi. Arada gidip biz uyandırırdık, uyanamazdı soğuktan.

Bir gün bir evin apartman merdivenlerinin orayı boyarken düşmüş. Bayılınca hastaneye kaldırmışlar. Sigortası olmadığı için birkaç sorun çıkmıştı, mahallece yardıma gittik. Sonra doktor geldi, beyninde koca bir tümör var dedi. Ben tabi bilmiyorum o zamanlar tümör nedir neyin nesidir, tek bildiğim çok dayanamaz dediği zaman mahalledekilerin gözlerinden süzülen yaş. Gittim yanına, beni görünce doğrulmaya çalıştı, köşede biriken kayısılı meyöz ve petibör biskivütleri gösterdi, o an gözleri güldü. Benim elimde ki poşeti de onların yanına koydum, “bunlar ye ye bitmez, aç birini de ye; açsındır” dedi. Büyük bir öksürük tuttu o ara, su içti, yaklaşık bi beş dakika sürmüştür su içmesi. Gözleriyle duvarları süzdüğünü gördüm. “Tolga” dedi, “Düşünsene şu hastanenin boya işini aldığımı, ne para kırarsın ama..”

İşin duygusal tarafını o zamanlar anlayamadım, ama boğazımın bir köşesinde yumruk şeklinde durur o lafı. Topçu abi, bir hafta sonra öldü. Gidemedim mezarına. Hâlâ da bilmem nereye defnedildi diye. Arada aklıma gelir, onun niyetine Zeki Müren dinler şişede sade soda içerim(o da öyle yapardı). Çünkü ağlamak ya da sızlanmak bu kadar basit değil, bunu öğretti bana Topçu abi. Gülmek zorundaydı iki ekmek daha yiyebilmek için. Nefes almak zorundaydı ölmemek için ve boya yapabilmek için.

Hepimiz hâlâ nefes alıyoruz değil mi? Bak şuan sende nefes alıyorsun, hatta bu satırı okuduğun için nefes alıyor muyum diye kontrol ediyorsun. Topçu abi o rutubet saçan yerde gerçekten nefes alıp almadığını sürekli kontrol etti. O hiç küfür etmedi ama onun yerine ben defalarca ettim. “Yedi sülalesini sikeyim böyle adaletin!” çok dedim.
İnsanlar açlıktan ve soğuktan ölüyorken bazı orospu çocukları milyon dolarları cukkalıyor. Öyle pişkin cukkalıyorlar ki millete götüyle gülüyorlar. Neye yanıyorum biliyor musunuz? Bu adaletini siktiğimin dünyasında milyon tane Topçu ağabeyler var, milyon tane yalandan gülen gözler var, milyon tane aç kalmayayım diye biriktirdiği küfürleri yutanlar var.

Onların yerine ben sövüyorum çok mu?
Ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye çalıştırdığınız insanlar adına
Döverek öldürdüğünüz gencecik çocukların adına
Faili meçhul diye bıraktığınız ve elinizde kanı olan o masumların adına
Açlıktan ölüp giden insanların adına..
Dağa kaçırılan evlatlarını yıllarca bekleyen anaların adına..
Dersane taksidini ödeyemediği evladı için hapiste ölen o annenin adına

Ulan…
Ulann!!!!!

50 yorum:

  1. Agladim artik, tutamadim. Amk ben bu adaletin, varsa eger.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hem var, hem yok; saçma sapan bir düzen..
      tuhaf..
      değişmeyeceğini bile bile bir umut bekliyoruz hâlâ

      Sil
  2. tolga,
    çocukluğumda hayat zordu,ama insanlık kolaydı,şimdi bu denklem tam tersi.
    ama yazdıkların beni ağlattı.
    kendi çocukluğuma döndüm;
    şimdi canlandır 14 yaşındayım,hayatım fatih,balat,edirnekapı aralığında geçmiş çoğunlukla.ve kendi rızamla seçtiğim okul maceram başladı,bil bakalım nerede 'nişantaşı'; yıl 1980 düşün gerisini,yaşadığım şoka yakın şaşkınlığı!
    adam mı kadın mı diye baktığım şoku:)) vitrinleri,giyimi kuşamı:))
    herkesi üç aşağı beş yukarı aynı sanırken!
    aslında hayatı zamansız yaşayabilmek,kendi dünyanı yaşayabilmek demek.
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. insanlık diye bir şey kalmadı ki, ufak ufak kırıntılar da tükendi gitti, kuşlar yedi bitirdi.
      ne demek istediğini anlayabiliyorum, kültürel şok :)
      zamansız yaşayabilmeyi bende çok istiyorum, onun mücadelesini veriyorum..
      yine kulağını çınlatacağım ama, bir "umut" işte

      Sil
  3. İçimde bir of büyüdü büyüdü büyüdü ve orada kaldı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ben pencereden bakarken
      Kimseler ölmemişti
      Ölüm diye bir şey yoktu ki Hilmi Bey
      Var mıydı?—
      Yüzümden bir şeyler aktı aktı
      İçim de menekşelendi Hilmi Bey
      Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
      Hiçbir yere gitmiyor."

      her şeyi özetlemiş üstad aslında değil mi..

      Sil
  4. içime öküz oturdu resmen
    bu dünyada adalet yok arkadaş, olsa bunca insan bunca acıyı çeker miydi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. içimizde ne öküzler öldürüyoruz ah bir bilseen..
      bilmem, çeker miydi? ben artık düşünmeyi bıraktım

      Sil
  5. Senin yazılarını okuduktan sonra bir düğüm oturuyor boğazıma, diyecek bir şey bulamıyorum. Yok çünkü, gerçekten. Hayatın adaletsizliğini öyle bir tarafından yakalıyorsun ki hayır değil diyemiyorum. Adaletsiz de çünkü, susulan tüm küfürler kadar, dökülen her bir gözyaşı kadar adaletsiz.. Birimiz ağlarken aynı anda birkaç milyon kişinin ağlıyor olması kadar adaletsiz.. İşin en garip tarafı mutlu olan kesimin hep o acı çekenler arasında olması. İnsanlar bunca şey yaşarken bizim oturduğumuz yerde ne mutluluğa ne de üzülmeye hakkımız var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan ölümlere bile alışıyor yahu, daha ne olsun. En yakınımızı bile uğurladıktan sonra gülmeyi öğretiyor. Ve bunu gözümüze gözümüze sokuyor, hem de dalga geçe geçe gösteriyor..

      Sil
  6. hadi rutubet yerine tomurcuk kokulu bi bardak çay getirdim..İyi gelir..Zeki Mürende iyi gelir..Şimdide gülümse bakalım :):) Duygularımı öyle körelttiki senin o adaletten bahsettiğin şey artık ağlayamıyorum bile ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "dert ile neşeyi seçemez oldum" diyor orhan baba gurbet şarkısında, o duruma geldik gerçektende.
      teşekkür ederim bu güzel tebessümün için
      şekersiz lütfen (:

      Sil
  7. Adalet, insanların uydurduğu bir kelime. Hiç denk gelmedim. Hiç varlığını hissetmedim. Hep adı vardı ama kendisini görmek mümkün değildi. Adalet dediğin şey bir halk efsanesi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Umut" un doğuşuyla birlikte doğmuş olabilir.
      Belki de insanlık bir level atlamak istedi, bi dingil de ortaya bu "adalet" kavramını attı..

      Sil
  8. ne yazık ki sövmek yetmiyor, topçu abi sövse değişir miydi hayatı?Ama çalıp çırpmanın legal olduğu bir 'başgan' ın sövdüğü yere toplu mezarlar kazılmış, biz hareket etmedikçe sürükleniyoruz diri diri gömülmek için!ben asıl bize sövüyorum hayatı kıçı boklu insanların eline bıraktığımız için!İyiyiz ya en kötüye bile kıyamıyoruz lanet olsun!
    senden de lanet gitsin, sayfama rutubetle ilgili espirili bişeyler yazacaktım, moralimi bozdun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sikeyim böyle işi..
      bak işin ironik tarafını söyleyeyim mi, siksem de bir işe yaramıyor; kemiklerinden kalıntıları bırakmakla kalıyorsun, yani yine senden gidiyor.
      sen yine yap yahu, gülmeye açız.. doyalım biraz

      Sil
  9. Adil olması gereken insanlar ... Olması gerekenler öyle olmadığı için bu adaletsizlikler işte. İnsanın insana ettiği en çok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle açgözlü doyumsuz bir milletten bunları beklemekte bizlerin hatası aslında..

      Sil
  10. Yalnız sen böyle yazma. Yazma çünkü sen böyle yazınca önce bir yumruk düğümleniyor boğazda, sonra bir cümle geliyor ağladığını farketmeden ağlıyor insan...
    Hayır küfretmeyeceğim. Ama fazlasıyla hakkediyor dünya o küfrü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o yumruk büyüdü de büyüdü..
      nefes alamaz olduk fark ediyorsun sende değil mi?

      Sil
    2. Eskiden beri hep daha kötüsü vardır, buna da şükür diye avuturdum kendimi. Artık avutamıyorum.

      Sil
  11. offf off tolga mahvetti bu yazın beni yaaa :(

    YanıtlaSil
  12. Merhabalar bloğunuzu blog keşif etkinliği sayesinde keşfetme fırsatı buldum :) Çok güzel bir bloğunuz var Takipteyim :)) Bana da beklerim :)))
    http://tasarimkaravani.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hanii hangi keşif, neredee
      bu yazıyı hiç okumadın bile değil mi :) neyse ki içimde bitmek tükenmek bilmeyen bir insan sevgisi var, uğrayacağım tabii :)

      Sil
  13. Ah yalan dünya kimine kavun kimine kelek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neşet Babadan gelsin bu sefer de bu yalan dünyaya..
      http://www.youtube.com/watch?v=biT1ItE7YmA

      Sil
  14. Yanıtlar
    1. Bak Erkan ağabey ne diyor; "derdim çoktur, hangisine yanayım.."
      http://www.youtube.com/watch?v=Vj3iO4P5JmM

      Sil
  15. en küçük amcamın evinin alt katını kiralayan ihtiyar teyzeyi hatırlattın bana :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsimler değişik olsa da, bir sürü Topçu abi var etrafımızda; ne yazık ki biliyorum..

      Sil
  16. ... ilik bir yaz aksam ustu, eski bir evin terasina oturuyoruz, buradaki yorum yapan butun dostlarla, kimisi sigarasini icerken kimisi hatiralarini anlatir, sen gibi mesela, bir yandan çaylar yudumlanirken ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Kaybedenler Kulübü" eskisi artık,
      "Parçalanmış Gülüşler Kulübü" kurduk, insan kaybederse yenisini alabilir; bulabilir.
      ama gülüşü parçalanırsa, işte o geri gelmez, gelse de eskisi gibi hiçbir zaman olamaz..
      demli olsun lütfen..

      Sil
  17. İzninle şöyle duvar kenarına çöküp bağıra bağıra ağlamak istiyorum.

    "O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzin senin, benim yerime de ağla hem
      hatta hazır başladın, bütün ağlayamayanlar için de ağla..

      Sil
  18. "şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
    bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
    ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri
    ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
    şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara"
    ............

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "ama şimdi kim kandırabilir sizi
      bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için.."

      Sil
  19. Ben anlamıyorum işte, her bir hikayede daha çok anlamıyorum allaha ve adalete inananları, her şey güzel olacak, herkes hak ettiğini bulur diyenleri. Almıyor aklım Tolga. Biz neden kendimizi kandırabilecek kadar şanslı olamadık?..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de kendimizi kandırıyoruz fark etmiyor musun..
      hemde başını ve sonunu bile bile kendimizi kandırıyoruz; yani nefes alıyoruz..

      Sil
  20. ulan..
    adalet, yani son olan -daha önce pek görmedim- kıyametin herkes için kopacak olması. tabi şimdiye kadar kopmuş olanlar, hali hazırda kopmaya müsait olanlar bu adaletten müstesna.
    yerinde söven hacı sevabı alır derler. topçu abi o sevabı almıştır. sen de ortam hazırlayarak bütün ganimeti topluyorsun. anladın sen demek istediğimi. sanırım kendimi sansürledim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkes zamanı geldiğinde bir mechul gemiye atlayıp gidiyor nereye gideceğini bilmeden. kıyametin de bir adaleti yok. sadece genel bir temizlik
      sıradaki sevabım tüm günahkârlar için o zaman..

      Sil
  21. Kardiş esprili mesprili girdin, boğazımda düğümle çıktın. Nölüyoz yaw?! Çok iyiydi. Tebrikler!
    Hal böyle olunca yaşanmışlık iyidir, candır, ara ara yaz diyorum naçisane... ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşanmışlığın sızısı bir başka dokunuyor insana değil mi..
      teşekkür ederim :)

      Sil
  22. boğazıma bir yumru oturdu:( topçu amca gibi daha niceleri var sokakta değilmi:( adaletin bu dünya dedim kendi kendime..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne yazık ki öyle..
      bende "senin ben adaletinin" diye başlıyorum cümleye genelde, fark yok..

      Sil
  23. Bir de şu vardır: Kardeşin duymaz, el oğlu duyar. Bazı felaketlerimiz , yakınlarimızca izlenir. Allah rahmet eylesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok mudur peki bunun bir sonu, hep mi böyle olur sonlar?

      Sil