8 Mayıs 2017 Pazartesi

Tutamıyorum Zamanı


Bugünlerde başım dertte. Hislerime sahip çıksam iyi olacak, yine boş boğazlık ettim iyi mi. Hem ne olacaktı ki sanki çenemi tutabilseydim. Nurgül abla demişti ama, bak demişti kontrol edemezsin sen bir sefer kapılırsan rüzgarına alabora eder seni, dumur olursun. Haklıydı. Zaten hayatım hayatıma giren kişilere hak vermekle geçmişti, bu da olsundu. Hem ne yapabilirdim ki bu güzellik karşısında, onu gördüğüm anları getiriyorum aklıma bir bir. Hep aynı tepki, elim ayağım birbirine giriyor. Ah, bir işim de hemencik oluversin iyi mi. Aşkta kaybettim, kumarda kaybettim, ben kendimi kaybettim. Biliyorum ki aramak kendini kaybetmektir, biliyorum ki aranmak sevildiğini bilmektir.

Duygularımı düzene sokma telaşım bir yana dursun, bir de hayatın gerçekleri var değil mi. Şu midemizi ve gözümüzü doyurma serüveni. Neymiş efendim ben bu sistemin kölesi olmayacağım, neymiş beni bu düzene alet edemezlermiş miş miş miş… Sadece üreteceğim demiştim, tek gayem bu olmalı; yazmalıyım, düşündüğüm, hissettiğim her şeyi. Peki sonuç? Sonuç ortada… şirketime ayaklarım geri geri gidiyorum. Orada bulunduğum o anlar bazı din ve bilim adamlarını birbirine düşürebilir. Hem orada olmak hem olmamak.

Geçen gece polis siren sesi ve ışığının kafamın içine eş zamanlı baskınıyla uyandım. Bazı kritik noktalarımın hükmü sonucu cezalandırılacakmışım. Suçum fikrimmiş. Fikirlere özgürlük yokmuş. Göz altına aldılar beni, gözün altında ezildim. Baş edemedim.

Eda’yı görmüştüm yine, edalı edalı bakıyordu bana gıdısını yediğim. Yine aynı şey oldu, elim ayağım birbirine girdi onu görünce, durduramadım onları. Eda gitti, kavgam bitmedi. Polisler geldi, aldı götürdü beni. Zaptedemedim.

Hayır dedim, daha fazla sisteminizin bu paslı tenekesinin çarkında dönmeyeceğim. Gidiyorum ben. Hoşça kalamadım.
Gittim.

Evet, sonuç olarak zamana meydan okuyamamıştım. Hiçbir şeye yetişemiyorum diye attığım özneli yüklemli zılgıtın bir sonucuydu bu. Başım yine yapmıştı yapacağını, o bile kendi başına buyruk hareket etmiş Türk Ceza Kanununun bilmem kaçıncı maddesine göre tutuklanmıştı. Eda’yla birlikte sadece hissiyatım değil, el ve ayaklarım birbirleriyle olan kavgasının neticesinde adam öldürmeye teşebbüsten girmişlerdi içeri.
Başım içeride de rahat duramamış, bağırmış durmuş fikirlere özgürlük diye. Her bağırdığında biraz daha büyümüş öfkesi, yarım kalmışlığını bir türlü anlatamamış.
Ellerim ve ayaklarım içeride uslu durmuş. Özellikle ellerim tespih yapmak konusunda bir hayli hünerliymiş. Ayaklarım koğuşlar arası futbol müsabakasında iki gol atmış. Sol ayağımın trivelası hala dilden dile dolanırmış.
Evdeydim. Koca gövdemle oturuyordum. Yine hiçbir şeye yetişemiyordum. Düşünemiyordum, uzanamıyordum, koşamıyordum, hissedemiyordum. Tutamıyordum zamanı.


9 yorum:

  1. Hep mi denk düşer hislerimiz Tolga :(

    YanıtlaSil
  2. https://youtu.be/t-lIFKo-RoI

    YanıtlaSil
  3. Hikayeni okuyunca aklıma Deniz gezmiş ve arkadaşlarının yaşadıklarını anımsattı son söz güzeldi tutamıyorum dum zamanı yüreğine emeğine sağlık güzel insan sevgiler 😊

    YanıtlaSil
  4. Ah ah o kendi başına buyruk baş, birbirini öldüresiye hırpalayan o eller daha ne işler açacak başına scaba. Allah kurtarsın kardeş bile kurtarmayacak gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap fuarı ajandasında 20 mayısta adını bulamadım... Vaz mı geçtin naptın?

      Sil
    2. yok yok oradayim
      ajansa taşaklı yazarları yazıyorlar (:

      Sil