Çok düşündüm.
Düşünmemek için yazdım.
Yazmak için düşündüm.
Yazabilmek için düşündüm.
Delirmemek için yazdım.
“Kim o?” diye bir sesle irkildim. Kimdi o? Bunu
öğrenebilmek içindi sanırım kurduğum o kip. Bir saniye, benim ağzımdan bir şey
çıkmamıştı ki? Peki o zaman bana benzeyen o ses nereden işitilmişti kulağıma.
Ah.. başım uğulduyor. Sahi insanın kendi sesinin kendine yabancı gelmesi kadar
tuhaf bir şey var mı?
Önümde beyaz bir kağıt, yanında ucu üstürupsuzca
kullanılmış bir kalem tıraş, hemen solunda celladının gözlerinin içine öfkeyle
bakan bir kalem. Kağıt kalem ikilemesinden oluşan bir sözcük öbeği kağıdın
koynunda. Beynim uğulduyor. Beynimde sesim uğulduyor. Sesim beynimin içini
yontuyor. Kağıdın üzerinde “Kim o” yazıyor. Yanında bir soru kipi yok.
Çıldırıyorum. Çıldıracağım. Bütün cümlelerim tek kelimelik olsa diye
geçiriyorum aklımdan onca karmaşanın içinde. Soru kipinin olmayışı dört harflik
küçük betimlemeyi yetmiş ciltlik bir ansiklopedi karmaşasına çevirip ruhumu ele
geçiyor. Ne demekti kim o. Bir yansıma olabilir mi bana karşı? Sesimin
yabancılığını yardırgayışımın bir sitemi miydi acaba. Peki sesteki soru kipini
algılamak nasıl mümkün olabilirdi? Kağıtta yazan yazıdaki soru işaretinin
olmayışı beni sonuca ulaştırmıştı, peki ya seste? Kimdi o? Kimin sesiydi o?
Benim miydi? İnsanın kendi sesinin kendisine yabancı gelmesi.. Ah, beynim
uğulduyor.
Çok okudum.
Düşünmemek için sustum.
Kafamın içindeki uğultuyu dindirebilmek için uyudum.
Kafamın içindeki uğultuyu dindirebilmek için uyudum.
Uyuyamamak için düşündüm.
Düşündükçe yazdım.
Bir yanım üşüyor, bir yanım alev alev. Lapa lapa kar
yağıyor beynimin virajlarına. Çok süratli gidiyorum, çok dengesiz ilerliyorum.
Kafamın içindeki şarampoller buz tuttu, her an yuvarlanabilirim. Bir soru kipi
bütün hücrelerimi – alyuvarlarımı ele geçirdi. Aşağılık bir uğultu benimle
dalga geçiyor. Bir ses duyuyorum o uğultuların ardındaki kaf dağından. Kim o?
Kim o? Kim o. Kim o. Kim o.
Uyanıyorum. Oh be rüyaymış. Ellerim başımda, Üstünkörü
yokluyorum kafam yerimde mi diye. Yerinde. Seviniyorum. Önümde duran kağıda
bakıyorum. Öykü yazmak için önümde hazırola geçmiş, benden bir emir kipi
bekliyor. Kiplerle başım dertte diye düşünüp aklıma gördüğüm rüya geliyor. Kapı
çalıyor. Arkasından duyduğum ses bütün al yuvarlarımı ölü hücrelerime karşı uyarıyor.
İsrafil’in Sur’u gibi bütün hücrelerim diriliyor. “Kim o” diyor kapı
arkasındaki ses. Etrafıma bakıyorum, ben evin içindeyim, ses dışarıda. Bir
terslik var diye düşünüp kapıya yaklaşıyorum. Kim o? Diye tekrarlıyor.
Dayanamıyorum, açıyorum kapıyı. Karşımda kendimi görüyorum. Elinde plastikten
yapılmış sarı renkte soru işareti kipi. “Bunu unutmuşsun bende” diyor. Elime
verip arkasına dönmeden bana baka baka geriye doğru gidiyor. Adımları benden
uzaklaştıkça gülümsemesi kademe kademe artıyor. Bağırmak istiyorum, elimdeki
soru işareti kipi birden ünleme dönüşüyor. Ünleme dönüşmesiyle sesim elimdeki
kipin hakkını verircesine yükseliyor, “Kim oooooo!” Karşımda duran ben olduğu
yerde çakılıp kalıyor. Ona doğru ilerledikçe yüzündeki gülümseme kademe kademe
azalıyor. “Ben içerideydim” diyorum bütün tuhaflıklara inat, “ben içerideydim,
neden bana kim o dedin, bunu benim demem gerekti.” Gülümsüyor karşımdaki ben,
gözleriyle arkana bak dercesine işaret çakıyor. Dönüp bakıyorum, ben
dışarıdayım, dışarıda kalmışım. O içeride, yine sesleniyor; “kim o?” buradayım
diyorum beni görmüyor musun. Ağlamaklı oluyorum, aldırış etmiyor. Kapı
aralığından kalan küçücük aradan geçiyor, yanımdan geçerken kokusunu bırakıyor.
“Evet” diyorum, “parfüm de benim, bu kesinlikle benim” Elimde tuttuğum ünlem
kipi tekrardan soru işaretine dönüyor, yavaşça elimde erimeye başlıyor.
Bağırıyorum. Hem de çok. Beynimin içindeki uğuldamayı yok edercesine çok.
Karşımdaki ben gitmeye başlıyor. “Sorunun cevabı sende” diyor. Şaşırıyorum.
Ağzımdan kağıda doğru hunharca saldırıya geçmiş pis
kokulu salyamla uyanıyorum. İçimden akanlar beyaz kağıdı çirkinleştirmiş. Sol
kolumla siliyorum arta kalanlarımı. “Tanrı Benim” başlığı altında yazdığım
yazıya bakıyorum göz ucuyla, yazdığım tek satır ve esrarın beynimde yarattığı
soluk buğu daha netlik kazanıyor.
Ağzımdan gayriihtiyari bir söz çıkıyor, çıktığı gibi
yüreğime kimyasal bir nükleer isabet edip beni uzunca susturuyor;
“Kim o?”
Yorum yok, olamaz da.Sadece buna benzer yaşanmışlıklarım var.Benim de, diğer benim sesimi susturamadığım çok olmuştur.Düşünmekten yorgun düşen beynimde, cızırtılarla fırtına gibi gezinen akımın sesini doktoruma bir türlü tam tarif edememenin çaresizliğini yaşamışlığım vardır.Bazı beyinler sıradışıdırlar.
YanıtlaSilTeşhis, kolaya kaçılan dört harfli kelimeden ibarettir, düz beyinlerin düşünmeye ihtiyaç duymadan yapıştırıverdikleri sıfatta.O sıfatta derya vardır, alemler sığar da içine, bir düz beyin ihtiyaç hissetmez hiç birisine. Çok ilginçti...
ne güzel yorumlamışsın..
Sillâkin şöyle bir şey var o sesi susturmayı başardığımızda da öyle bir şey oluyor ki yine o sesi bulabilmek için aşındırıp duruyoruz nice sesleri..
Farklı bir yazı.Ara ara ben de kimsin sen? sorusuna takılırım :)
YanıtlaSilcevabını bulabiliyorsan ne âlâ :)
SilPsikolojik Danışman olarak hala arayışımın devam ettiğini söylesem acaba ironik mi olur :)
Silbu seni dinç tutar, aramaya devam:)
SilTolga her şeyin cevabı bizde değil mi? tabi cevabı aramaya cesaretimiz varsa!
YanıtlaSilsevgiler
her şeyin cevabı yok aslında biliyor musun
Silolmayan şeyi araya araya delirdik
kendi iç sesimizle konuşmalarımız hiç bitmez.
YanıtlaSilhepimiz deliyiz.
SilOley... işte bu kadar.Yaşasın delilik...
Silniheheh
SilAslinda tanidik gelen o sese, kimsiniz taniyamadim dedigimde, yanlis olmus, isimler karismis diyebilmekti onemli olan belki de.
YanıtlaSilo sesi özlüyor insan,
Silözlemek rastlantıyı arttırıyor demek ki.. rastlantı tesadüfe, tesadüfte sesi aslında nasıl özlediğini vuruyor bir tokat gibi.
belki benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa onun cebine girmiştir diyerek tesadüfler silsilesine bir yenisini ekliyorum, o duruma her ne kadar inanmasam da..
Silolamaz mıı olabiliir
SilCevap aslında çok basit! Uyuyakalınca bir tarafın açıkta kalmış... Ondan böyle tuhaf, cevabı olmayan bir soruyla kafan karışmış.
YanıtlaSilŞaka bir yana oldukça düşündürücü bir öykü, kim o derken aslında kimim ben diyor ama aradığı cevabı bulmayı gerçekten istiyor mu?
istemekle istememek arasındaki o çizgide sıkışıp kalmış bence..
SilÇok kaçtım. Yakalanmamak için kaçtım. Kendime rastlamamak için kaçtım. Çok koştum. Koştukça acıktım. Acıktıkça sarsıldım. Depremler oldu beynimde. Yer kaydı ayak uçlarımdan sonra. Dinginlik, huzur, aklına gelebilecek en güzel kelimelerin hislerini göğüs boşluğuma hapsettim. Sonra ne mi oldu? “ Gerisi sonsuz karanlık”
YanıtlaSilhttps://www.youtube.com/watch?v=0d5m6_Zwj5c
murat uyurkulak'ın etkisi hep bunlar:)
Sil'Kimim ben?' en cevapsız soru :)
YanıtlaSilaslında cevabını en bildiğimiz soru..
Silçoğu insan sesini duymayı bilmiyo çünkü, bi de onun bilimsel bi açıklaması var da ona girmicem şimdi :P ve aynı zamanda insanlar başkaları beğenmiş olsa bile kendi resimlerini de çoğu zaman beğenmezler, aynada gördüğün açıyla fotoğraf açısı farklı olduğundan, öyle diyorlar.neyse konumuz bunlar değil, konumuz insanın aslında var olduğunu sandığı kişi olmaması; arada geçen 'tanrı benim' başlığı o kadar güzel özetliyor ki yaptığın şeyi, evet, tanrı sensin!
YanıtlaSilBu tarz yazılarını okumayı daha çok seviyorum; beyin hırpalayıcı ;)
ayna ayna söyle banaa, bizim bu deli kızdan delisi var mı dünyadaa:)
SilCem Karaca' ya bağlamak istiyorum.; evet evet beni siz delirttiniz ;)
Sil