Kapıyı biri
tıklatmıyor, bütün kinini nefretini çıkarıyor. Girsenize diyorum, cümlem
bitmeden bunun bir davet ses tonu olduğunu anlayıp giriyor. Otuz yaşlarında,
saçları hafiften seyrelmiş, cüssesine göre göbeği hayli ileride. Sakalı
adamakıllı uzun, sık sık kaşımasından anlaşılacağı üzere bir şeye sıkıntılı.
Vucut dili bulunduğu durumdan hoşnutsuz olduğunu belli edercesine hararetli. Bacak
bacak üstüne atarken bile bir şeyleri anlatmanın telaşında. O benden bir cümle
bekliyor ben ondan. Bu buhranı ismini sorarak başlıyorum.
Adınız ne
diyorum, adınız nedir diyor. Tolga
diyorum Tolga diyor. Gülümsüyorum gülümsüyor. Saçmalama diyorum estağfurullah
diyor. Eli göbeğinde giderek şişiyorum der gibi karnına avuç içiyle birkaç kez
vuruyor. Şiştim bir çare bulun lütfen diyor, kaç gündür diyorum, bir haftadır
tık yok diyor. Kendi kendime hayıflanıyorum. İçim acıyor, sızlanıyorum. Daha
önce böyle bir şey oldu mu diyorum, yok diyor. Hay Allah diyorum, bak sen
Allah’ın işine diyor.
İlaçlara göz
gezdiriyor, bu bende var bunu biliyorum, peeehh bu da ne işe yaramıyor berbat
diyor. Anlıyorum diyorum, anlamıyorsun diyor. Herkesin başına gelebilir, bu bir
süreçtir yeter ki daha fazla çalıştır daha fazla egzersiz yap diyorum, susuyor.
Kapı bu sefer
hakikatli açılıyor. İçeri dört adam giriyor. Ellerinde bir kağıt. Bir kağıda
bir yüzüme, bir yüzüne bir kağıda. Yüzüm yüzüne yüzümüz yüzlerine. Tolga diyor
biri efendim diyoruz bir şeyler not ediyor. Şuan ne yapıyor diyor yanımı işaret
ederek, sessizce kabız olmuş, döktüremiyormuş kelimelerini diyorum fısıldayarak
en etkili ilaçları verdiğimi söylüyorum. Hangileri diyor gözlerini kırparak. George
Orwell diyorum, Hayvan Çiftliği diyerek onaylatıyorum. İşaret ve baş parmağı
dudaklarına gidiyor. Mucuckk diye keyifle iyidir diyor. Çare olur mu, dökebilir
mi içini şişmiş diyorum. Soluma bakıyor, o ne düşünüyor diyor. Ucuna dayandı
diyor, biri bir çıksa ortalık perişan olacak yıkıp kavuracağım ortalığı, leş
kokacak her yer yıllardır içimde biriktirdiklerimi sallandıracağım yeryüzü
darağacında diyor. Hayretle bakıyorlar. Gözlüklü olan gözlüksüz olanlardan
birine bir şeyler diyor.
Tolga diyor
bakıyoruz, sana diyorum diyor bana mı diyoruz. Her ikinize deyince
rahatlıyoruz. Biraz daha misafirimizsin, bak yazdığın reçetedeki ilaçları sana
alacağız. Onları oku, belki yine yazabilirsin he diyor. Cümlenin sonu şiveli
çıkıyor. Susuyoruz Tolgayla. Başı önek eğik sanırım biz deliyiz diyor. Değiliz,
sadece yazamıyoruz diyorum. Susuyoruz. Masamın üzerinde duran kağıt kalemle göz
göze geliyorum. Başlıyorum yazmaya. Her kelimem Tolga’nın biraz daha yok
olmasını sağlıyor. Başarıyorsun, çıkıyor diye son bir gayretle bana doğru
bağırıyor. Evet diyorum, çıktı, çıktı, çıktı. Tolga yok olurken yüzünde
dünyanın pisliğini sıçmışçasına acı bir ferahlık. İçe atılan ahların yazıya
dökülmüş hali leş kokuyor.
Son bir ah
ediyorum.
Ah diyorum,
gitti çocuk. Söyleseydim de gelirken tükenmez kalem alsaydı. Tükendim.
güzel:) Kalemine sağlık... sevgiler...
YanıtlaSilteşekkür ederiim:)
SilSıçmalı işemeli çok yazar oldun.
YanıtlaSilbed bir adam oldum
SilNe yani " O " tekrar mı gelecek ? Gelmesin , sen hiç tıkanma , hep yaz...
YanıtlaSilgelmesin.
Sil