14 Ekim 2016 Cuma

BEYAZ ÖNLÜK


Kapıyı biri tıklatmıyor, bütün kinini nefretini çıkarıyor. Girsenize diyorum, cümlem bitmeden bunun bir davet ses tonu olduğunu anlayıp giriyor. Otuz yaşlarında, saçları hafiften seyrelmiş, cüssesine göre göbeği hayli ileride. Sakalı adamakıllı uzun, sık sık kaşımasından anlaşılacağı üzere bir şeye sıkıntılı. Vucut dili bulunduğu durumdan hoşnutsuz olduğunu belli edercesine hararetli. Bacak bacak üstüne atarken bile bir şeyleri anlatmanın telaşında. O benden bir cümle bekliyor ben ondan. Bu buhranı ismini sorarak başlıyorum.
Adınız ne diyorum, adınız nedir diyor.  Tolga diyorum Tolga diyor. Gülümsüyorum gülümsüyor. Saçmalama diyorum estağfurullah diyor. Eli göbeğinde giderek şişiyorum der gibi karnına avuç içiyle birkaç kez vuruyor. Şiştim bir çare bulun lütfen diyor, kaç gündür diyorum, bir haftadır tık yok diyor. Kendi kendime hayıflanıyorum. İçim acıyor, sızlanıyorum. Daha önce böyle bir şey oldu mu diyorum, yok diyor. Hay Allah diyorum, bak sen Allah’ın işine diyor.
İlaçlara göz gezdiriyor, bu bende var bunu biliyorum, peeehh bu da ne işe yaramıyor berbat diyor. Anlıyorum diyorum, anlamıyorsun diyor. Herkesin başına gelebilir, bu bir süreçtir yeter ki daha fazla çalıştır daha fazla egzersiz yap diyorum, susuyor.

Kapı bu sefer hakikatli açılıyor. İçeri dört adam giriyor. Ellerinde bir kağıt. Bir kağıda bir yüzüme, bir yüzüne bir kağıda. Yüzüm yüzüne yüzümüz yüzlerine. Tolga diyor biri efendim diyoruz bir şeyler not ediyor. Şuan ne yapıyor diyor yanımı işaret ederek, sessizce kabız olmuş, döktüremiyormuş kelimelerini diyorum fısıldayarak en etkili ilaçları verdiğimi söylüyorum. Hangileri diyor gözlerini kırparak. George Orwell diyorum, Hayvan Çiftliği diyerek onaylatıyorum. İşaret ve baş parmağı dudaklarına gidiyor. Mucuckk diye keyifle iyidir diyor. Çare olur mu, dökebilir mi içini şişmiş diyorum. Soluma bakıyor, o ne düşünüyor diyor. Ucuna dayandı diyor, biri bir çıksa ortalık perişan olacak yıkıp kavuracağım ortalığı, leş kokacak her yer yıllardır içimde biriktirdiklerimi sallandıracağım yeryüzü darağacında diyor. Hayretle bakıyorlar. Gözlüklü olan gözlüksüz olanlardan birine bir şeyler diyor.
Tolga diyor bakıyoruz, sana diyorum diyor bana mı diyoruz. Her ikinize deyince rahatlıyoruz. Biraz daha misafirimizsin, bak yazdığın reçetedeki ilaçları sana alacağız. Onları oku, belki yine yazabilirsin he diyor. Cümlenin sonu şiveli çıkıyor. Susuyoruz Tolgayla. Başı önek eğik sanırım biz deliyiz diyor. Değiliz, sadece yazamıyoruz diyorum. Susuyoruz. Masamın üzerinde duran kağıt kalemle göz göze geliyorum. Başlıyorum yazmaya. Her kelimem Tolga’nın biraz daha yok olmasını sağlıyor. Başarıyorsun, çıkıyor diye son bir gayretle bana doğru bağırıyor. Evet diyorum, çıktı, çıktı, çıktı. Tolga yok olurken yüzünde dünyanın pisliğini sıçmışçasına acı bir ferahlık. İçe atılan ahların yazıya dökülmüş hali leş kokuyor.
Son bir ah ediyorum.

Ah diyorum, gitti çocuk. Söyleseydim de gelirken tükenmez kalem alsaydı. Tükendim.

6 yorum: