“Niye biz hep böyle oluyoruz” dedi haklı olarak. Pek tarzım
değildir ama birine hak verdim mi de öyle bir susarım ki, karşımda ki insanı
delirtir bu suskun bir o kadar kabullenişimi ifade eden bakışım.
“Neden ne kadar kaçarsam kaçayım bir türlü senden kaçamıyorum” dedi peşine haklı olarak. Yine sustum. Sanırım en iyi becerebildiğim iş bu. Sorsalar bana yirmiyedi yıllık hayatında neyi başardın diye, göğsümü gere gere cevap verebilirim; “bütün haykırışlarıma rağmen sustum, susabildim.”
“Neden ne kadar kaçarsam kaçayım bir türlü senden kaçamıyorum” dedi peşine haklı olarak. Yine sustum. Sanırım en iyi becerebildiğim iş bu. Sorsalar bana yirmiyedi yıllık hayatında neyi başardın diye, göğsümü gere gere cevap verebilirim; “bütün haykırışlarıma rağmen sustum, susabildim.”
“Bakma şöyle” dedi, gözünden süzülen tek damla yaşa engel olamayacağını anladığı an alt dudağını yemeğe başladı. On dakikadır ufaktan kesiştiğim bankı iyice gözüme kestirdim, erkekliğe bok sürdürmemek için öncelikli hareketi hep ondan bekledim. Ne yani, kırküç dakikadır bana söylenenlerden sonra iç organlarım çürümeyip de ne yapacaktı. Daha fazla o da dayanamayıp gözüme kestirdiğim yere oturdu.
Sağ elimde tuttuğum papatyaya ilişti gözü, “papatyalar gri
olmaz ki demiştin bana, hatırladın mı” dedi. Cevap veremedim, gidip yanına
oturdum. Tam oturduğum sırada yanımızdan geçen anne ile kızını seyrettim göz
ucuyla. Baktığım yere refakat eden bir çift göz daha gördüm yanımda, vücudunu
bana döndü, elleri ellerime değdiğinde daha fazla direnemeyip sol gözümde ki damlayı
koca bir boşluğa bıraktım. Kaç saniyede aşağıya düştü de oraya serildi
bilmiyorum ama sanki planlanmış gibi gözümün ardında sıralanmış bir sürü yaş
birikintisi birden intihar etmeye başladı, bir haykırıştı bu. Alt dudağımı yediğimi görünce dudağımın
arasına sol işaret parmağını soktu, “yeme” dedi, “yeme..” , “nasıl
direnebiliyorsun bu kadar” dedi peşine. Sustum yine, sanki susacağımı anlamış
gibi kafasını karşıda ki durgun maviliğe çevirdi. Başını göğe kaldırıp derin
bir of çekti. “Söyle hadi o zaman, ne istiyorsun benden” dedi. “Bırak bari
gideyim / git benden” dedi, ve ekledi. “Nasıl bir şeysin oğlum sen; bir insan
gitmeyi niye beceremez?” , içimden / çok derinlerimden bir yerimden “bir yere
varamadan ondan gidilmez ki” dedim. Haklı olarak duymadı. O o kadar çok
haklıydı ki, bütün ömrüm boyunca, hatta tanrının yanında bile
susabilirdim.
Çantasından çıkardığı sigarayı yaktığını görünce sigaranın
ucunu parmağımla ezdim. Çok ani bir refleksle bana sarılıp ağlamaya başladı. Az
önce tutuşturduğu sigaraya döndüm birden. Göğsüme vuran her damlası tepemde kor
oluyordu. Tutuşuyordum ama bir türlü yanamıyordum. İçimde ki kor öyle bir kordu
ki, ne yanıp alevleniyordu ne de sönüp beni terk edebiliyordu, ne boktan şeydir bu bilir misiniz? Bir kor yüreğime
saplanıp kalmıştı, orada öyle benim gibi çaresizce yanıyordu. Ben buydum işte,
ne yanmasını ne sönmesini / ne sevmesini ne de terk etmesini becerebiliyordum.
Allah belamı versin ki deniyordum, ama yapamıyordum. Ben belirsizliğin
belirsizliğine inat bir varlıktım bu dünyada. Gözünü papatyalara dikti, “ver
hadi ver de gideyim” dedi. Dünya kadar söylemem gereken şeylerin hiçbirini
söyleyememiştim yine. Niye böyleydim ben niye, nasıl bir lanetti bu üzerimde
ki.
Banktan doğrulup iki adım attı ileriye doğru. “Seviyor”
dedim boynundan uçuşan saçlarına bakarken. “Seviyor…” sert bir hamleyle döndü
bana, gözünden süzülen yaşı öyle sert savurdu ki maviliğe doğru, koca bir dalga
vurdu rıhtıma. “Seviyor” dedim yine elimde ki papatyayı göstererek. Vallahi de
seviyor geldi billahi de seviyor geldi. İleriye doğru attığı iki adımı bu sefer
bana doğru attı. Gözleri sanki renk değiştiriyordu, görebiliyordum bu sefer; “evet,
ben gri değilim” demek istiyordum. “Papatyalar gri olmaz ki” dedi bu sefer. Bir
şey söylemek isteyecekken sözümü kesti; “Papatyalar gri olmaz ama sen bir renk
körüsün bunu unutma; bütün güzellikleri grileştirmeye üzerine yok, bırak;
papatyaları kendi masumiyetiyle bırak..”
İçimde ki kor ilk kez işe yaradı, az önce iki parmağımın ucuyla söndürdüğüm sigarasını içimde ki korla ateşledim. Hiç fark etmemiştim daha önce ama içime çektiğim nefesten sonra dışarıya verdiğim dumanın rengi de griymiş. Hak verdim yine, sonra en iyi yaptığım işi kendime yaptım; sustum…
Tutuşuyordum ama bir türlü yanamıyordum.. Nr güzel demissin safransarı! Ben de geri geldim :))
YanıtlaSildemesi güzel de dediğim gibi boktan bir durumdur, tavsiye etmem:)
Silhoşgeldin, öykülerini okuyabileceğiz demek ki
açma bu kadar arayı
ne kadar uyumlu olmuş , ne kadar dolu hem yazılanlar hem müzik . Her cümle de düşündürmez ki insanı bu kadar . Her birinde ayrı bir anlam aramak zorunda bırakılmaz ki bu kadar. emeğinize sağlık. hiiç alakası yok ama geçen facete bu papatyalar ile ilgili yazı vardı , gerçekten sevmiştim , şimdi tam aklımda değil ama bütün papatyalardan özür diliyorum ne sevdiği belli ne sevmediği gibi bir şeydi , papatyalar gri olmaz ki den etkilendim herhalde , ne güzel roman ismi dimi :D
YanıtlaSilteşekkür ederim güzel düşüncelerin için, sen güzel yorumlamışsın ben bir şey yazmadım :)
Silmasum kalabilmesini becerebilen her şeyi körleştirdiğimiz için papatyaları da grileştirmekte gecikmedik insan ırkı olarak..
bak bu roman ismi olayını ciddi şekilde düşüneceğim:)
"papatyalar gri olmaz ki".. nasıl güzel bir yazıdır bu,
YanıtlaSil"git benden" her cümlesi ayrı güzel ve düşündürücü..
buda ayrı bir yetenek işte..
yüreğine sağlık,
teşekkür ederim sebuş,
Silpapatyalar gri olur mu, ne dersin?
suskunluğumuzdan mı kaybediyoruz ? herkes çığırtkan herkes olabildiğince cüretkar. Kafanın içindeki düşüncelerden kendi sesini duyamazsın... Ha bir de sustuğun için bir de müebbet yersin o da ayrı kahreder .. Papatya.. Bir tek ona lafım yok. Şu çirkef hayatın içinde tek sevdiğim çiçektir.
YanıtlaSilDİp dip dip not: Anlatımın içten olduğu kadar bir o kadar da akıcı. Sen ve O, bir an karşımda belirdi ..
susmakta aslında bir dışa vurum oldu, bir tepki.
Silbir süre sonra anlıyorsun, ne kadar konuşsan da bir şeylerin değişmediğini görünce elekten geçiriyorsun hayatın bazı katı yerlerini.
çok düşünmekten de olabilir, yaktık devreleri..
teşekkür ederim. sende orada mıydın? göremedim seni; affet
:)
Yazıyla ilgili yeterince övgü var sanırım =)
YanıtlaSilŞahsen ben okurken kanser oldum. Susan insan bazen gerçekten kanser sebebi =)
bilmem, öyle mi ki :)
Silkanser öyle ha deyince olunmuyor ya hiç deneme. bütün karmaşık şeylerden sonra denildiği gibi eğlenceli olmuyor, parçalıyor insanı :)
ben de çok sevdimm :)
YanıtlaSilgri anlar..
ve ne siyah ne de beyaz renge karışabilen duruşlarımız..
hep arada kalan hallerimiz işte yine gri..
ne başlayabildik ne de sonlandırabildik
Silsıkıştık kaldık ortada..
Allah seni bildiği gibi yapsın...
YanıtlaSilyaptı zaten..
Silolmadım ben, olamadım bir türlü
Evet, sanırım aynı papatyadan bahsediyormuşuz :). Gerçek rengini bir türlü fark edemediğimiz papatyalar. Halbuki kadın en çok papatyayı severdi...
YanıtlaSilBir şeyleri eskitmekte üzerimize yoktur, hep derim..
Sil"Tutuşuyordum ama bir türlü yanamıyordum. İçimde ki kor öyle bir kordu ki, ne yanıp alevleniyordu ne de sönüp beni terk edebiliyordu, ne boktan şeydir bu bilir misiniz?"
YanıtlaSilŞuan cümlelerde kayboluyorum ve bu kayboluş okudukça hoşuma gidiyor sen hep yaz lütfen :)
Çok teşekkür ederim, bunları duymak güzel :)
Sil