25 Aralık 2013 Çarşamba

Kelimeler.. Bazı anlamlara gelmiyor




Hayat gelip geçiyor kocaman soru işaretleri eşliğinde. Bazen bir gizli özne oluyor , biz anlamasak da bizi oradan oraya sürüklüyor. Aslında bu hep geçerli. Bir yerlerde durmuş götüm götüm bizi izlediğinden eminim. Elimden gelse tüm insanları öldürürüm , teker teker. Her birinin gözbebeğinin içine burun deliğimi sokarak. Sonra bir tek ben kalırım dünya da , sadece ben.”Dünyada ki tek erkek kalsan” geyiğine inat sadece ben. Zaten.. zaten ne farkı var ki milyarlarca insanın etrafımda olmasının . Ben insanlardan kaçıyorum , bırakın da bu dünya da sessizliğin konçertosunu dinleyeyim. Hiç merak etmeyin İsrafil’in Sur’unu gidip çalarım , yapmadığım iş değil – yani hiç sur çalmadım ama onu da yapabilirim sanırım.
Bu dünyaya yeni baştan gelmek yıkandıktan sonra aynı donu giymeye benzer.Kendi kendimi kontrol edemiyorum. Ama sorarım size ben bir kere giydim , ben şimdi ne yapmış oluyorum. Bu dünyaya kaç defa geldim ben.. Söyleyin bana, bu milyarlarca spermin kaçıncısıyım!

Yürüyorum şimdi okyanusun sesine doğru. Bu seste bir büyü var. Bu seste bir haykırış var. Sanki milyarlarca saf ve temiz duygu bu okyanuslarda / maviliklerde git gel yapıyor. Ama duyabiliyorum bir yerlerde saf ve temiz bir şeylerin olduğunu , alabiliyorum yosunların pür pak aşklarının doğurduğu deniz analarının etrafa salgıladıkları kokuyu.
Beni en çok kaygılandıran şey bir gün bir deniz anasının tenime yapışması! Hayır Hayır! Bunu düşünmek bile istemiyorum . Ne tenime bakabilme cesaretim var ne de bir saf duyguyu daha kirletmeye.
Deniz analarının tende bıraktığı izler Tanrı’nın bir mim’i. Yani diyor ki bu kulum günahkar , bu kulum suçlu! Böyle bir şey hayatımın en kötü anı olurdu herhalde. Bunca yıl kaçtığım insanlık , bunca yıl grileştirdiğim ruhum birden gün yüzüne çıkma ihtimali çok korkunç..Hayır , hazır değilim!
Hiç bir saf duyguya tahammülüm yok benim! Güneşe karartılmış gözlükle bakan insanlar gibi , yalnızken aynayı saatlerce seyreden insanlar gibi nefret ediyorum saflıktan ve doğallıktan.
İşim gücüm nefret etmek değil her bir şeyden. Sadece bu sahteliği kaldırmıyor sol yanım. Gücüme gidiyor insan bedeninin bu şekil de kullanılması. İçimize gizlediğimiz ruhların ceremesini çekiyor sürekli et parçalarımız. Madem sadece et parçasıyız , madem bu sahte duygular her şeyimizi kaplıyor , o zaman tüm yasakları bir kenara bırakıp kadınla erkeği daima seviştiririm. Çünkü, insanları çoğaltmak yine insanların elinde. Çünkü hayatın bizlere biçtiği seviştikten sonra gidip yıkanmak! Öyleyse insanlık neden kirletiyor bedenini , öyleyse neden ana rahmine yollanıyor bunca sperm. Hayır Hayır! Bana doğallıktan bahsetme, az önce keselendim , bir çakıl taşı kadar kimsesizim.


İnanmak istiyorum bazı şeylere.
Bazı şeylerin izlerini düşünüyorum. Saflığımdan kalan o tek çukura bakıyorum ayna karşısında. Göbeğime.
Çocukken de var ve yıldızlar ülkesine gidene kadar sende olan tek gerçek. Böyle olacağını bilsem kestirmezdim. Ana karnında büyüyüp orada ölmeyi yeğlerdim. Elim gidiyor sürekli bu kara deliğe , engel olamıyorum. Ey Zahir-i Gafiller , en büyük geyiğimiz değil midir “bu adam göbeğininin deliğinde pamuk tarlası yetiştiriyor” (Rıhrıhrıhrıh) gülme lan! Başkalarının zayıf tarafını pörtletmek değil amacım. Anlatmak istediğim , insanlık içinde ki saflığı keşfediyor , insanlık elini o çukura götürüyor devamlı insanlığını hatırlamak için. Bende götürüyorum,  kendi insanlığımı anlamak için. Mesafeye dikkat! Bir karış aşağısı bedenimizin bize oynadığı bir saflık oyunu.
İnanmıyorsan ölç!

İnsanlıkla ilgili en sevdiğim şey onlarla konuşmak. Belki de aklımızla sınanmamızın en doğal sonucu konuşmak. Bizlere sunulan en gaddar yalan değil midir “beyaz yalan” diye tabir edip yalan söylemek.
“Beyaz” ve “Yalan” !
Hani Beyaz saflığın simgesiydi. O zaman sorarım size bu dünya da saflık ne! Saflık kim.
İnsanlık her şey kötü gittiği zaman uyduracak bir şey daima buluyor. Peki o zaman nedir bu kafamızda biriktirdiğimiz kelimelerin anlamı ve yeri. Niye * Kim !
Madem bir gün göç edeceksek bu dünyadan o zaman insanlık neden uyuyor geceleri.
Geceler karanlık.. Geceler sessiz..
Geceyi seviyorum.. Tüm sevmediklerim uyuyor.
“Bu karanlık böyle iyi, aferin Tanrıya!
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum..”
Sessizliğin sesi ancak o zaman.. ancak o zaman içimde ki tüm insanlığı öldürme fikrinden vazgeçebiliyorum. Belki de bir mesaj. İnsanlık bazen ölüyor , insanlık her zaman ölüyor bebekleri ve çocukları katlederek. Başkalarına göre ben biraz kaçık olabilirim ama uyuyamıyorum! Aklımı alıyor saflıkla ve günahsızlıkla biçimlendirdiğimiz çocukların acı çekmesi. Sorarım size , bir bebeğe tecavüz eden bir dünyanın neresinde aramalıyım ben bu saflığı. Ama inanıyorum geceye! Tanrı’nın insanlığı hipnotize ettiği o anlarda uyanık olmayı seviyorum. Bir yerlerde beni izliyor , tek kurtulmak istediğim korku bu. Bir yerler de birileri beni izliyor. İşte o zaman korkuyorum kendimden. İşte o zaman bir kez daha götürüyorum elimi içimde ki kara deliğin doruk noktasına , en saflığıma , en ilkel yanıma..


Ne kadar çok şey sığdırıyoruz beynimize hiç düşündünüz mü?
Bunu düşünürken bile kelimeler oradan oraya yolculuk yapıyor iki dudağınızın arasından çıkmak için. Bazen düşünüyorum da içimde altı milyar insana yetecek kadar küfür var. Hem de en mahrem yerlerine. Öyle bakma bana. Sadece geceleri gün yüzüne çıkıyor bu yanım. İsmimin ikinci harfi gibi ay dönüp duruyor tepemde. Korkmuyorum. Ben bazı şeylerden korkmuyorum konuşmak gibi.
Sadece.. sadece kendimle konuşurken çok çekiniyorum , böyle önümü iliklemeyi filan düşünüyorum sonra bir bakıyorum uygulamışım. Konuşurken mesela gözlerimin içine bakamıyorum korkuyorum bana yalan söylemesinden. Yalan söylediğimi anlarsa bana çok küfreder bu piç biliyorum. Suuss , sus lan sus duyacak! Susamam hayır!
Ben artık beni anlamasını istiyorum , ben artık gözlerimin içinde ki kini ve nefreti görmek istiyorum. Bu kadar oyun yeter. Okyanustan karaya vurmuş balinalar gibi çaresizim. Ama bir yanım hala taze. Vallahi billahi bak! Etimden sütümden yararlanılabilir , boku bokuna çırpınmak istemiyorum. En çok utandığım şey çırpındığımın görülmesi. Çünkü çok battım çıktım ben. Hikâyenin bittiğini düşündüğüm anda nefes aldım ben ta suyun içinde! En dipten geldim ben bu karaya. Ama biliyorum bir gün bir siyah mendil çıkacak , bir siyah mendil sallanacak bana doğru. Yirmi beş yaşındayım ortasında olmalıyım ben bu okyanusun , başka türlüsü güç başka türlüsü korkutur beni.. Uzaktan insan seslerini duyuyorum halâ. O halde kimden kaçtım ben. Yirmi beş yaşındayım , ama biliyorum kıyısında bir yerdeyim milyarlarca kelimenin ve saflığın.. Keşke diyorum bazen..

Keşke ben kaçmasaydım insanlardan
Belki o zaman haberdar olabilirdim tatlardan ve kokulardan. Bir papatyayı örneğin yapraklarını tek tek kopartıp sapını birinin götüne sokabilirdim. Hayır! Olmuyor işte yapamıyorum. İçimde ki kin, bu insanlara duyduğum kin bitmek bilmiyor.
Oysa böyle değildim ben , elimde bir demet çiçekle geçmiştim bütün caddeleri bir papatya prensese vermek için. Ne zordur bilir misiniz elde bir demet sokakları aşındırmak. Bir zamanlar atıyordu sol yanım. Ama şimdi ?
Anlamıyorum hiçbir şeyi. Anlamıyorum geçmişimi. Anlamak istemiyorum geçmişte beni bekleyenleri. Küçük oyunlar oynamak için artık çok geç. Fakat sorarım size “aşk”  sevilesi bir şeyse neden üç harfli. Hani gelmesinden korktuğumuz için söyleyemediğimiz o üç harfli vardı ya. Ben çok korkuyordum ondan , o yüzden hep “üç harfliler” dedim onlara. Ama “aşk” da dedim. Ya gelirse ?
Ya gelirse bir kadın bedeninde..
İşte o zaman siper etmeye hazırım tüm kelimelerimi. Ondan gayrı bir şeyim yok benim. Yiğitsen uslandır beni!
Ey üç harfli sana sesleniyorum.
Eğer geldiysen bir işaret etmeni istiyorum sol yanıma..
Sadece iki sihirli kelime..
“Seni Seviyorum..”

-----
Bu bir cümle tamamlama mim'iydi.
Güzel soruları için Kedimin Hobi Defteri'ne teşekkür ediyorum.
Bir öncekilerden çok daha iyi ve huzurlu bir yıl dilerim.
Kelimeleriniz daim olsun.

21 Aralık 2013 Cumartesi

- BEKLEYİN -


Bekleyin beni, 
Bekleyin beni sığırcık kuşları, çiçekler
Ömür tüketen yollar, dağ başları
Ve isyanımın sessiz sığınakları
Kaçak esen rüzgârlar, göğsümdeki yara
Daha özgürlüğün ismini kazıyacağım
Dağların doruklarına..

Ağlamayın,
Gözlerinizde biriktirin sevinç gözyaşlarınızı
Hasretleri sıcak tutun yüreğinizde
Üşütmeyin,
Bekleyin..
Bekleyin beni, ansızın, birdenbire çıkıp geleceğim,
Daha dayanılmaz bir hasretin defterini düreceğim,
Ve kapı altlarından süzüleceğim bir gece yarısı,
Tarifsiz bir sıcaklıkla düşlerinize gireceğim..

t.yazıcı

17 Aralık 2013 Salı

- MASAL -


 Sokaklar hızlı adımlarla ilerleyen insanlarla doluydu,  
Sanki birileri mecbur etmiş onları da,  
Onun için can havliyle koşturuyorlardı çalışmaya.
 Bir hamal kendi yoksulluğuna inat,  
Tıka basa dolduruyordu küfesini,  
Vücuduna oranla çok iriydi elleri belki
Ama o eller henüz ısınmamıştı sıcak bir soba karşısında, 
Ve nefesinin sıcaklığı yetmiyordu onları avutmaya..

So-ğuk, çok soğuk esiyordu rüzgar.
Sulanmış gözleri ve kızarmış burnuyla,
Köşe başında bilet satıyor bir ihtiyar,
Kırış kırış yüzü, kırlanmış sakalı,
Başında takkesi ve bastonuyla,
Masallardan çıkmış nur yüzlü biri gibiydi sanki.
Ve masal dinlemeyeli bir altmış yıl olmuştu belki..

Masallar karın doyurmuyor
Eskiden olduğu gibi avutmuyordu insanı
So-ğuk, çok soğuk esiyordu rüzgâr
Tüm güzel masalları
Tam ortasından ikiye kesiyordu
Ve insanlık az ileride bir bankın üzerinde,
Titremeden uyumaya çalışıyordu..

t.yazıcı

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kısa Kısa..



Ve sen gece gözlü esmer
Yüreğimdeki ayazın iç titreten tarafı,
Kancık düşlerimin kısırlaştırılmış  yanı..
Gülüşün içimi ısıtan şehirlere giden yollar
Sanki sabahları erkenden kalkıp
Arpa boyu yol gitmeden kavuşacaklar gibi.
Sanki bir sevdayı oturup yeni baştan yazacaklar gibi..
Sen içimde ki sonbahar
Yeşermeye yüz tutmuş bir fidan tanesi
Tutsam elimde
Yaz yağmuru kadar hür ve doğal
Senin yüzün denize inen sokaklar
Köşe başını mesken tutmuş sevdalılar
Ve umudunu bir sonra ki güne salmış
Ha oldu / ha olacak diye merakla bekleyen
Senin ellerin çıkmaz sokak
Hangi yana baksam
Düşlerimden firari bir sararmış yaprak
Sen ki;
Sanki hasreti bol bir mektup / bir şiir
Çalakaşık girdiğim bir mısra
Hem kim bilir
Belki bir üç noktanın suçudur
İçimdeki çaresizliğin…

t.yazıcı

2 Aralık 2013 Pazartesi

Biri beni silksinn!

Uyuyamıyorum..
Hayatın bize biçtiğini giydik hep. Hiçbir zaman sormadık bu nedir – niye bunu yapıyoruz diye. Bazen fazlasıyla düşündüğümü hissediyorum hiçbir şey düşünmeden. Umudumu onsekiz yaşında bir su birikintisine bıraktım ben ciğerimden törpülediğim ağız dolusu balgamla birlikte.. Önceden acılarımı bir mazgal kapağında biriktirir , yüreğime öyle salardım. Tek tek üzülmek istemiyorum hiçbir şeye. Hiçbir yalnızlığa. Gelecekse tümden gelsin. Beni körelten bu acı bu kaygı gelecekse tümden gelsin. Tek tek zor oluyor , zorlanıyorum içime alamıyorum. Sanki..sanki yıllar öncesinde baldırıma saplanan o bıçak gibi yakıp geçiyor tenimi her biri. Olum bu kadarı fazla , madem birbirinizden kopamıyorsunuz , o zaman kol hizasına geçin. Buharınız olmasa da , trencilik oynayarak girin içime. Ben hiç trencilik oynamadım. Yalnız kendimden hep saklandım ben , ruhumu çok uzaklara bıraktım.Kim bilir nerelere girmiştir ibne , açıkçası merak da etmiyorum ama korkutuyor beni.. Bir gün gelip sobe demesinden çok korkuyorum. Umarım arkamdan sinsice gelip “sobeee” diye bağırmaz. Çok korkuyorum ani seslere ben, ödüm kopuyor..
Hayır gözlerim dalma! yine geçmişe götürmesin bu durum seni.. Niye korkuyorsun bu kadar diye sorma kendine.. Aptallık yapan sensin. Siktir lan! Lan olum bak benimle düzgün konuş..
Kimsin olum sen..
Asıl sen kimsin..
Sen kimsin olum..
Hayır! Türk kavgasına döndü bu iş. Değil! Soruyorum sana , kimsin sen?
Kimim ulan ben..
Kalp diyorlar bana.. Beni bıraktığın yerdeyim yıllardır..
O oyunda kapı arkasına sakladım seni , nasıl bulamaz kimse. Kaçıyordum ben..
Ama sorarım sana , kaçtığımı kimse bilmediği için ben kimden kaçmış oldum. Kimse bilmiyor benim insanlardan kaçtığımı. Kaçtım ama kimden ? Tanrı’dan mı.
Değil!
Peki ya kimden!
Bilmiyorum ulan.. Neden kaçtığını bulamadığım firari bir kaçak var içimde. Bulsam sol mememde sallandıracağım. Ölümü izledin mi sen , ben izledim.. Günlerce , aylarca.. “Ruh” bedeninin en iyi dostudur , o gitti mi buz kesilirsin üşürsün..
Üşüyorum ben olum yarıdm et.. Sonu üç ünlemle biten cümle gibi kaskatı her yanım. İçimde ışığa dair bir şey görsem koşacağım , ama koşamıyorum. Ruhumu çok uzaklara bıraktım ben. Bulsam da gelmez geriye , ona ibne dedim. Arkasından konuşmuyorum , görsem yüzüne de derim. Onun bana biçtiklerini yapmakla geçti ömrüm. Bana kalan yalnızlıksa sonuna kadar yerine getirdim bir kuduz köpek kadar..

Kendi yalnızlığımın tanrısıyım ben.
Zevk alamıyorum ki hiçbir şeyden.
İlk öpüştüğüm kızı öpmeden önce , zevklimi diye sormuştum. Çok zevkli demişti.Beklediğim kadar değildi. Ama sevişmeyi keşfettikten sonra tüm sorularım silindi. İçimde ki hayvanı o zaman keşfettim. Ruhtan başka bir şey , beni yönlendiren elimi kolumu bağlayan. İşte o zaman anladım kapı arkasına sakladığım organa ihtiyacım olmadığına.
Beni özlediğini biliyorum..
Ne yalan söyleyeyim ben de özledim. Ama bunu sakın ona söylemeyin.
Söylerse gidip aşk’la meşkle uğraşmaya kalkışıyor. Ruhumu gönderdiğimden beri tamamen savunmasız bedenim. Aşk , Tanrı’nın insanları oyalamak ve yanına daha savunmasız alabilmek için uyguladığı bir metot.
Siktir lan! Yalnızlıktan geberiyorum demiyorsun da , sanki gelse yok diyeceksin.
Verse yok demem , gelse derim.
Sen kimsin lan!
“Sobeeeee”
Ha siktir! Korkmadım.
Ee niye korkmadım , sen kimsin?
O kapı vardı ya hani
Tabi yaa , geldin demek.. ee ne olmuş o kapıya
Götüne girsin! ( Vuhuhahhahha)

Biri beni silksiiinnn!
Biri beni uyandırsın ulan..


24 Kasım 2013 Pazar

Ayna aynaa , söyle bana...



 
Bugün çok değişik bir şey keşvettim.
Kendinizi hiç aynanın yerine koydunuz mu ? Ben bugün koydum.
Olum hakikaten çok pis bir şeymiş bu. Önce biraz acıdım onun durumuna ama sonra onu kıskandım. Evet evet.. harbiden kıskandım. Yalnızlığını kıskandım.
Aynadan yalnızı var mıdır bu dünyada.. Onun kadar hem berrak hem gaddar / onun kadar dürüst. Biz insanlar neden aynalara yalan söyleme fırsatı hiç vermedik ? Neden tüm gerçeklerimizi onun suratına yükledik. İnsanlığın yaptığı en büyük günah aslında aynaya söz hakkı tanımaması. Sordunuz mu hiç sen ne düşünüyorsun benim hakkımda , yada bu konu hakkında diye..
Bu düşünce beni çok korkutuyor , aynalardan kaçar oldum. Bana yine doğru söylemesinden korkuyorum , ben..benim artık gücüm yok tek bir doğruya. Tek bir gerçekliğe tahammülüm kalmadı. Bembeyaz bir odada beyazlıklar içinde zihnimin ölmesini istiyorum..
“Beyaz” rengine de iyiliği ve saflığı yakıştırdılar hep. Peki ya beyaza sordunuz mu sen gerçekten saf mısın diye. Götümüze giydiğimiz don , en çıplakken kurulandığımız bornuzumuz. Sevişirken altımız da kırışan o örtü ? Beyaz bizim en mafremimiz olmuş. Dikkat ettim spermde beyaz. Peki biz ana rahmine saflığı mı aşılıyoruz. Bunu bilsem sevişmezdim. Benim vücudum da temiz ve saf hiçbirşey yok. Spermim bile!

Ah ayna.. söyle bana benden yalnızı var mı bu dünyada…
Şaka lan şaka , aynayı kötü espirilerime alet edemem.
Çünkü onu seviyorum. Oda benim gibi , insanlara değer veriyor ona gösterilen değer kadar.
Aslında çok uzun süre aynanın bizleri kandırdığını düşündüm. Ya bizimle taşak geçiyorsa ? ya sadece onun istediği şekle büründürüyorsa görmek istediğimiz bizi.
Ben insanlardan sıkıldım. Herkes ölsün ama kimse acı çekmesin.
Ben çektim. Acı da çektim otuzbir de.
İkiside yalnızlığın bir simgesi. Ama herkes ölsün , sadece yalnızlar kalsın. Sadece aynalar sağ kalsın. İki yalnız kadar birbirini anlamayan da yoktur aslında..
Hayatta görüp görebileceğimiz en kudretli faşist ve komünist tanrıdır aslında. Hem herkese eşit davranıp öldürür , hemde çok büyük bencillik yapıp insanları bölündürür. Bizi sınırlar.

Ve biz insanlar ne garip bir şeyiz. Kendi ceddimizin üzerine basıp yürüyoruz.İlk ölen ve yakınlarının hadi bunu toprağa gömelim muhabbeti nasıl açıldı çok merak ediyorum. İnsanlar neden ölülerini toprağa gömer. Ben olsam gökyüzüne yollarım , orası daha huzur verici gibi , orası tanrıya biraz daha yakınmış gibi sanki..


Olum çok özledim lan!
Ama neyi özlediğimi bilmiyorum işte.. İşte biraz da geldik gidiyoruzun hüznü demiş ya üstad o misal. Gözlerimi kapadığım da güzel şeyler gelmiyor gözümün önüne. Sanki günahlarım bir bir mızrak halinde götüme giriyor. Bazen uçuşan kelimeler görüyorum etrafımda. Sanki bir parçam uçup gidiyor uzaklara.. O kadar çok kelime var ki içimde , nasıl zapdedeceğimi ve durduracağımı bilmiyorum..
Ben Topallıyorum..
Artık yoruldum demek için bile yoruldum. Bu düzen bu saçmalıklar..
Aynaya baksam , hem de en beyaz halimle. Bağrına basar mı ki beni. Ben aynaya teslim olmak istiyorum. Ben ayna olmak istiyorum..

Gelelim asıl konuya , güzel insan Ahu beni mimlemiş / soru sormuş bana. Aslında direk bu soruların cevabını yazacaktım ama kendimi tanıyamadığım için , benden arta kalan bir şey var mı diye görmek için içimde kalan birkaç kelimecikleri dökmek istedim.

“Hakkımda Beş Bilgi” sorunun adı..
Ne yazsam bilemedim , ben kimdim ki? İnsan kendisini nasıl tarif eder , iki koşu aynaya sorsak cevap verir mi ki. En çıplak haliyle karşısında durmuşluğum çoktur.
Bir keresinde kendimi dakikalarca izledim. Çıplaktım. Insan uzun süre çıplak vücuduna bakınca sarhoş oluyor , ya da çok ayakta kaldım tansiyonum filan düştü bilmiyorum. Ama her zerre mi izledim.İnsan kumaş parçalarını bu yüzden giyiyor demek ki.
Aslında benim kalbime göre de bir kumaş parçası dikilseydi giyerdim. Vallahi bak.
Kalbimin en mahrem yerlerini örterdim. Göstermezdim kimseleri onu. Belki arada gözlerini filan açardım..

Ben Tolga işte , kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım.. Junior bir hırsızım. Kalp hırsızı filan değil , bildiğiniz hırsız. Otoları çalıyordum ben , beni kovalıyorlardı sonra. Koşmanın kaçmak anlamına geldiğine ondört yaşında karar verdim.
En sevdiğim renk mavi. Huy bende..
İş batırma üzerine üstüme tanımam. İki yer açtım ikisi de olmadı. Aslında Bilgisayar dükkanım çok çok iyi gidiyordu , onda da kader sillesini vurdu.
“Hangi günahın bedeli bu” deyimini hiç kullanmadım. Kullanmaktan korktum. Çıkıyor bir şekilde.
Etrafıma / hayatıma çok kimseyi sokmam. Laylaylom arkadaşım yoktur benim. Dedim ya kelimelerle o kadar doluyum ki , girenler orada kalıyor çıkamıyor. Çıkmak isteyen zaten bir “hoşça kal” kelimesine bürünüp çekip gidiyor.
Küçükken , yani küçük dediğim böyle onbeşimde filan kendi ağzı burnumu kırdım.
Bir su birikintisi bile beni çok çok uzaklara alıp götürür.
Kendimi iyi hissetmediğim zaman Erkan Oğur veya Neşet Ertaş dinlerim.
Yirmibeş yaşındayım. Uzun süredir kendi kitabımı yazıyorum. Tabi sıyırmazsam..
Bu kadar yeter mi. Kendimi tanımaya başladıkça ürperiyorum sanki , en iyisi mi susayım.

O kadar ayna dedik , bari şarkı da bu olsun değil mi

18 Kasım 2013 Pazartesi

- KAYIP TEBESSÜM -


Kaybolan ben miyim yoksa zaman mı bu köhnemiş dünyada,
Ömrüm umutlardan arta kalan kırıntıları biriktirmekle geçti..
Cervantes`in Don Kişot’u misali içimdeki değirmenlerde öğüttüm acılarımı,
Gençliğimin seyrek saçlı zamanlarında en iyi dostum oldu yalnızlık.
Ve sevdamı kaybolmuş bir tebessüm gibi taşırken yanağımda,
İcraya verildi yüreğim kalabalık bir İstanbul akşamında.
Ben kırıntılardan muzdarip bir kolye gibi taşırken çocukluğumu boğazımda,
Ve sebepsiz kahkahalar düğümlenirken yüreğimin ortasında
Yani öykünürken daha sevdamın kuytuluğunda
Ve sen katlime sebep en güzel adayken
Yani ben daha düşmemişken sensizliğin yollarına
Ömrümün gerekçesi çalındı
açılmış bir oy sandığında..

t.yazıcı

14 Kasım 2013 Perşembe

- KAYIP -



Bir fahişenin gülüşünde saklıdır sevdamın burukluğu...
Kısılmış bir çift göz, toplanan dudakların mühürlediği...
Anlatılmaz bir şey bu,
Yalnızlığın ne rıhtımı belli,
Ne de mense-i okyanustaki yüreklerin..
Bir fahişenin bedeninde saklıdır tenimin soğukluğu.
Satılmış bir ruhun parmak izleri yüreğimin dehlizi
Anlatılmaz bir şey bu.
Kalbimin ne rotası belli,
Ne de iklimi..
t.yazıcı 
2010

31 Ekim 2013 Perşembe

Ne olursan ol yine gel / Hayallerinle Gel "Mim"



Hayal kurmak ne garip öyle değil mi..
Bizi yaratanların bizlere sunduğu bir nimet gibi de görülebilir aslında. Kimi zaman bu nimet "zulum"e bile dönüşebilir. Yalnızlığından soyutlanmak için hayallere sığınan onlarca insan var ki yazsan yazılmaz , satsan satılmaz "eksik birşey var" evet.dağılın. Neyse.
Ve biz gözlerimizi hafif kısıp dalarken hayallere , "zaman" çoktan elimize veriyor cevabı; "hadi gülüm yandan yandan.."

Beynimde filler sevişiyor. Böyle bir gürültü yok , böyle bir karmaşıklık yok!
Ağlasam gözümden sperm akacak! Kim bilir kaç fil yetim kaldı benim yüzümden.
Size kötü biri olduğumu söylemiştim.

"Pembe Kereste" ve "Maviye İz Süren" güzel bir soruyla gelmişler bana.(Kocaman teşekkürler ikinize de)
Ama ondan önce bu "Pembe Kereste" ne kadar orjinal bir isiiiim. anaaa daha yeni dank etti he :d
hay beynimi zikeyim , gözlerim okuyor ama beynime götürmüyor mu ne oluyor bazı şeyleri sonradan idrak ediyorum. Hep bu filler yüzünden!

Beyaz tuvalime hayallerimin çizilmesi istenmiş güzel güzel..
bende yazamayan yazarın hikayesini ve hayallerini çizdim.
olmuşmudur ki.

------



Yine tv karşısında uyuya kalmışım..
Oyy her yerim tutulmuş , tabii üzerimize bir pike örten yok ki anasını satayım. Anneciğim hep derdi , ne zaman koltuğa uzanırsan üzerine bir şey al örtecek , uyuyan insanın üzerine kar yağarmış diye. Oyy kesin hasta olacam.
Uğur Dündar gelse , evi bu şekil görse kesin mühürler evi. “Ulan tamam bekâr evi de bu kadarı ne laan der.”
Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum demeyi çok isterdim ama şuan uzanıp masanın üzerinde duran dünden kalan iki dilim pizzayı götürmeyi planlıyorum.
Onca şey birikmişken kafamda nasıl olur da bunları kağıda dökemiyorum. İkibuçuk yıldır bir kitabı bitiremedim. Nasıl olur da adım atsan aşılacak mesafeyi bu kadar uçurumlara çevirebiliyorum bilmiyorum , ama bu kitabı bitirmeliyim , tek umudum bu..

Hem hiçbirşey yapmaya zamanım yok , hem de bomboş yaşıyorum bu hayatı. Nerede yanlış yapmış olabilirim ki? Keşke bazen düşünebilsem..
Sessizliği duyabiliyorum. Sanki milyarlarca insanın tüm konuşmalarını , tüm detaylarını duyabiliyorum. Şiddete meyyalim vallahi dertten!

Tek tesellim kapıcı Arif abi.
Yazılarımı destekleyen , beni fişeklemeye çalışan bir o.
Ona göre ileride çok ses getirecekmiş benim yazılarım. Arada denemelerimi ona veriyorum okuyup getiriyor. Gelirken de eli boş gelmemek için yengeye kurabiye yaptırıp getiriyor.
Şu sıralar tek mutluluğum bu kurabiyeler. Onu da sıçarken bir cinayet işliyormuşum suçluluğuna kapılıyorum.Keşke sıçmasam. Ama ona da alıştım , en azından düzenli olarak yaptığım tek şey. Ha tek o değil , birde düzenli sevişiyorum..
Tabi ki sağ elimle..

Çocukluktan gelme hayal kırıklıklarının , fakirliğin bana getirdiği en büyük artı ruhumda kusursuz bir hayalperest oluşturması. Onun sayesinde beynimde türlü türlü yerlere yolculuk ediyorum. Ama insan beyaz kağıtla baş başa kalınca , yitirdiklerini hatırlıyor. İyi huylu tanrıların gelip beni kurtarmasını çok bekledim , ama nafile. Sanırım benim beyaz kağıdım biraz kirlenmiş geçmişten , onlar da yazmaya üşenip buruşturup atmışlar hikayemi / kaderimi.

Şimdi yazıyorum yalnızlık koka koka.
Tüm hücrelerimi , tüm bu sesleri her şeyi yazıyorum.
Ve o sol yanımda gizlediğim umudu kimselere göstermiyorum. Mavi bir gelecek çizdim önüme , köşesinde göğe bakma durağı olan. Çocuklar mesela , onlar sadece evcilik oynasınlar yada sokakta köşe kapmaca oynarken düşüp dizlerini aşındırsınlar.
Birileri ellerine bir bıçak tutuşturup hırsızlık yaptırmasın. Yada baldırdan bıçaklanmak nedir bilmesin çocuklar.
Dedim ya mavi bir gelecek çizdim..
İçimde mutluluk olan.
Bir tutam da olsa,
Mutluluk..

21 Ekim 2013 Pazartesi

Ruhospu



Yine yürüyorum gölgemi kovalarcasına..
Hangi adımımı atsam bir sonra ki adımım hesap soruyor sanki "nereye?" diye. O kadar kaybolmuşum ki tanrılar öldürüyorum her adımımda , yeni baştan yaşatıyorum herkesi ; dünümü , yarınımı , umutlarımı , hayallerimi. Bir köşeye çekilip toprağa bırakıyorum tohumlarımı , oluk oluk salıyorum genlerimi toprağa . Ben bir katilim ,  bir "bebek katili". her yere bırakıyorum leşlerimi. Bazen o kadar gece oluyor ki düşlerim , dolunay kusuyorum. Bir "ay" geçen türküde yok olup kayboluyorum..

Topal bir sevdaya tutuluyorum gecenin siperine eşlik ederek. Hayallerimi sektiriyorum her adımımda. Her adımım bir pıhtı daha bırakıyor yere. Dönüp geriye bakamıyorum , gerisi karanlık / ben karanlık / geçmişim karanlık. gölgem..gölgem , o duruyor - geriye bakamam. onu orada bırakamam. Hadi adımlarıma eşlik et , gecelere küsemem , henüz çok erken..


O kadar arafta gidiyorum ki , başlangıç çizgimle bitiş çizgimin üzerine aynı anda basıp duruyorum. O kadar gidemiyorum ki bir yere , paçamdan akıtıyorum giden zamanı.. Bu kadar kararsızlık zor. Ruhumu evcilleştirsem de bedenimi kontrol edemiyorum.Sıçamıyorum , derdim çok büyük..
Götüme her seferinde tekme vuran "zaman" a sığınıyorum çoğu zaman. Her seferin de siktir çekse de yine atıyorum kendimi gecenin karanlığıyla birlikte.
O kadar karanlığım ki teslim edemiyorum kendimi hiçbir şeye. O kadar yok olmuşum ki sahip olamıyorum geceye.. O kadar geçmişim ki kendimden , dönüp hoşçakal diyemiyorum kendime..

Zaman tecavüz ediyor bedenime.Kaçılmazsa zevk alıyorum , içimde hissediyorum karanlığını
gittikce büyüyor , sevgi aşeriyorum! hayır..hayır.. lütfen biraz getirin bana. izi kalmasın , çok korkuyorum.
Mutluluk aşeriyorum.. Lütfen üzerime serpiştirsin birileri , bulamıyorum..
Sabır..sabır bitiyor yavaş yavaş , umutsuzluk çökünce her adıma,
haber ruhunun en derininden geliyor;
müjdemi isterim!
Nur topu gibi bir yalnızlığınız daha var..

12 Ekim 2013 Cumartesi

İyi Bayramlaaar / Bayram Mimi


Selamlar.
Zaman ne kadar çabuk geçiyor değil mi..
Bi ara “zaman” ı dişi olarak kavramıştım. Zihnimde öyle bellemiştim / ya da kendimi inandırmaya çalışmıştım.
Hep o mu bizi sikecek , biraz da ben çemkireyim arkasından diye düşündüm..
Ama sadece düşündüm.. Olmuyor a dostlar karşı koyamıyoruz bu nusubete.
Ama bu nusubetin akışına kendinizi kaptırıp insanları kırmayın olur mu. Şuan Neşet Ertaş dinliyorum,  “günah benim kime ne” diyor baba.. Baba her şeyi güzel diyor. Soruda da var gerçi ama , bazen ağlamak isteyip ağlayamadığım zaman Neşet Baba’nın yüreğine sığınırım , o alıp götürür uzaklara beni..

Bayram geldi , hoş geldi..
Allah herkesin niyetini kabul etsin babamda bir tane koç almış. Bana diyo oğlum sen boğazlayabilir misin. Dedim yürü git. O işi yapanlara Allah sabır versin , sonuçta bir can gidiyor.
İnsan öldürmek daha şefkatli olur herhalde , yani öyle olmalı.. bir ara niyetlenmiştim.
Neyse uzun hikaye..

Bir kamu spotu geçip , onlar da bir can , ibadetinizi uygun ortamlarda yapın diyeyim ve bu güzel soruların sahibi , şiire şiirler karşılık veren güzel insan Duygu Seçer ‘ e teşekkür edeyim.

İyi Bayramlar..

1. En çok kırıldığın/incindiğin kelime?
   Elveda..

2. "Herkesin kullandığı bir kelime olur, ama senin için bir insan olur, o özel insan o kelimeyi kullanınca   "alınırsın" ne düşünüyorsun?
   Soruyu sen hazırladıysan çok karışık sormuşsun Duygu :)

3. Seni en çok duygulandıran şarkı?
Neşet Ertaş – Zülüf dökülmüş yüze

   4. Daha önce seni bırakan birisi geldi senden ikinci şans istedi sen de verdin ama buna rağmen yine bırakıp gitti...Şimdi pişman! Ne yaparsın, ne hissedersin?
Böyle bir soru sorulmuş ama ikinci bir şansı genelde vermem.
Olur da verirsem eğer bu eskisi gibi hiçbir zaman olmaz , sadece selam alınır selam verilir. Zîra gitse bile bir şey değişmez yani.

5. Nefret mi Aşk mı?
 Nefret hiç hafife alınacak bir duygu değildir.
İçinde tonlarca “sevda pıhtısı” taşır. Çünkü bir insan çok sevmediği birine nefret duygusu beslemez. Nefret bir acının dışa vurmasıdır , nefret aslında insanın kendi kalbiyle olan savaşıdır.
Ama şarkıda da ne diyor; “savaşma seviş benle..”
O yüzden aşk..

6. Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?
     Benim kafa yapımda biriyse kitap alıp , içine bir mektup yazarım. Değilse onun sevdiği bir şiiri seslendirerek ona iletirim. Oda değilse , gidip kalbini niçin kırdıysam onu düzeltmeye çalışırım. İnsan kalbi çabuk kırılır ama eski haline çok zor gelir , o yüzden kimseyi kırmamaya hep özen gösteririm.

7. Nasıl ağlarsın? Bağırarak mı? İçine akıtarak mı?
    Sessiz ağlarım..
İçimdekileri biriktirir biriktirir öyle salarım hepsini. Fonda kesinlikle bir Neşet Ertaş ya da Yusuf Hayaloğlu olur. Elimde soğumaya yüz tutmuş bir çay bardağı..

8. En korktuğun şey?
    Yatakta gol atamamak

9. Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirirsin/dinlendirirsin?
 
Bu konuda çok saçma bir insanım..
  Her şey yaparım.
Sevişirim , o olmuyorsa solo olanı , atlarım bir arabaya nereye gideceğimi bilmeden. Yolculuk kimi zaman unutturur bazı şeyleri. Gideceğim yolun sonu kesinlikle bir sahil de biter.. Mavi hep iyi gelir bana , hep huzur verir..
Ben inanıyorum ki denizi gören hiçbir canlı sinirli kalamaz.. Hele birde çalıyorsa arkada bir Selanik Türküsü ; “ Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı..”
Ohh derin bir nefes çekesim geldi bak..

10. Bazen kızılmasından hoşlanırsın, peki en çok ne için kızılmasını seversin?
Sevdiğim insanlarla uğraşmayı severim :)
Onların da gıcık olduğunu görünce daha bi hoşuma gider uğrasması :)

11. Şiir/müzik/öykü/deneme?
      Şair ceketli adam..

12. En son ne için ağladın?
Babaannemi uğurlarken..

13. Birinde hemen etkilendiğin özellik?
Şiir seven okuyan insanlara zaafım var.
Hele bir de “Erkan Oğur” dinliyorsa..

14. Dayanamadığın şey?
Haklı olmak için sesini yükseltip konuşur ya bazıları.. Hayatta dayanamam , ya kavga çıkarırım ya da çeker giderim , ortası yok.
He bir de kendini çok fazla bir şey sanıp karşı tarafı “umursamıyorum seni” havalarına girenlere de dayanamam , anında rencide ederim.

15. En sevdiğin duygu?
Orgazm sonrası sigara.
Yok yok bu değil :)
Hani böyle bir iyilik yaparsın da biri sevinir mutlu olur ya. Ama o kişi senin o iyiliği yaptığını bilmez. Sende uzaktan onun o mutluluğunu izlersin ya
Heh işte o..

Güzel sorular için bir kez daha teşekkürler.
Son olarak bir Turgut Uyar dizesiyle veda edeyim bu yazıya;

“Eylül toparlandı gitti işte.
Ekim filan da gider bu gidişle..”
 


7 Ekim 2013 Pazartesi

Kısa..



Ve ben,
Gülüşümü emanet etmiştim gözlerine.
Bundandır gözlerine hasretim..

t.yazıcı
07/09/2013  01:04

28 Eylül 2013 Cumartesi

Tuncel Kurtiz Anısına / Bloğum Seslendi /




Ustam!
Aklım firarda.
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sukut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin.

Ustam,
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden.

Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.

Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne..

Serkan Uçar

24 Eylül 2013 Salı

Zafer Akkaş "Eylül"




Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Zafer Akkaş "Eylül"




Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Anlarsın işte..



Bugünlerde bir garibim işte
Gündüzleri bile uyuyamıyorum artık.
Geceler çok aydınlık geliyor bana
Sabahları iki tek atmadan günaydın demiyorum kimseye
Tütünümü sararken, zıvana misali üstünden geçiyorum hayatın artık..

Bugünlerde unuttum sevda türkülerini
Ne zaman biri bassa ayağıma eyvAllah çekiyorum.
Beklemiyorum artık gidenleri..
Hoş.. peşinden su döktüklerim,
Birer birer işediler tepeme..

Ben hiç gidenleri beklemedim,
Çünkü hiç gelmediler..
Ne zaman birine el sallasam
Yapıştırdı 5 parmağı hayat..

Bugünlerde bir garibim işte
Her aşktan sonra yas kokusu geliyor burnuma
Ve kınalar kıça doğru yakılıyor artık
Kimse göstermiyor gerçek yüzünü
Yada ben görmek istemiyorum..

Sevda türküleri karışmış çiyanların arasına
Her yıldız kayışı bir terk edilişiymiş..
Oysa ki gökyüzüdür aşkı insana anlatan
Onları son gördüğümde bir sürüydüler
Parıl parıl parlıyorlardı
Öyle bir baktılarki bana
İçime dert oldu son bakışları.
Yeniden sevdayı hatırlattılar bana..

Ahh ah yıldızlara kızamıyorum
Kızgınlığım geceye
Karanlık yanımla buluşturuyor hep beni
Hep seni anlatıyor o karanlık yüzü
Gölgem gibi hep beni takip ediyor..

Diyorumya bugünlerde bir garibim işte
Seni çok özlesemde gel diyemiyorum
Ama gel ..
Birgün eskimiş kapımı açıp sessizce içeri gir..
Kimse duymasın seni.
Sessizce yanıma sokul.
Karart gözlerini gecenin ışığına.
Öyle yorgunum ki hiç sorma..
Beni bir sen anlarsın...
Kanat çırpamıyorum artık hayata
Tütün çöktü ciğerlerime
Ahh birde yokluğunun sesi
Sensizliğin şu lanet garip nefesi..
Tepki vermiyorum artık gidenlere
Dedim ya çok yorgunum
Anlarsın işte..

02.12.2011
t.yazıcı

9 Eylül 2013 Pazartesi

O uçak birgün gelecek! [ Mim ]




Gelicek diyorum.. O gemi / uçak birgün gelecek..
El sallıyorum.
Gelir mi harbiden ? Yoksa hayatın öngördüğü şeyi yine uygulayıp siktir olup gider mi..
Sahi gitmek..
Ne ara bu kadar kolay oldu ?
Ne ara çekip gitmeyi doğru bilir oldu bu yürekler..
Hangi ara bu kadar acımasız olduk biz ?

“Bilirsiniz her şair biraz kaçıktır,
Yada kupkuru bir kara sevdayla, sırılsıklam aşıktır..“

Demiştim bir ara hatırlarsanız.. Burada “şair” sıfatını geçirenlerin somut yalnızlıklarından bahsetmek istemiştim aslında biraz da.
Yalnızlık şairleri çeker bir mıknatıs gibi. Çeker de bırakmaz..

Her şair biraz sevgi arsızıdır aslında. Açtır bu sevgiye.
Ve herkesi kendisi gibi zanneder , ona güzel sözler söyler. Bu aşk / meşk değil he , çevresindekilere / ulaşabildiklerini hep mutlu etmeye çalışır.
Hayat ona ne kadar hoyrat ve sert davranmışsa o , o sertliği sol yanıyla yumuşatıp karşı tarafa en güzel / naif haliyle sunar..
Ona bahşedilen bu güzel kelimeleri çevresindekilere sunar, sunar ki ; mutlu olsunlar , sunar ki bir çift gülen yüzü daha yollasın şu koduğumun hayatına inat..

Biz hayatın makul çocuklarıyız..Aşk hariç

Herkes gönlünde ki kadar , yüreği kadar korkar. Ama bu korkularınız can yakmaya başladı artık. Size her güzel söz söyleyen kişi size aşık değildir.
Aşkı bu kadar baside indirgemeyin efendiler..


Bloğunu yeni keşvettiğim , kedisiyle , köpeğiyle (adı Otis’di sanırım) :)
Kedimin Hobi Defteri “ beni şettirmiş güzel güzel..
Eee bu güzel sorulara cevap vermeden olmaz değil mi :)

 
HAYATINIZDA  HIC  MUCIZE  OLARAK  NITELENDIREBILECEGINIZ  BIR  OLAY     YASADINIZ MI?

Ölmem gereken bir yerde ölmedim..
Sonra küllerimden doğdum yeniden.
Sonra yine tökezledim..
Yine dirildim..

ALMAYI  DÜSÜNÜP  DE  ALAMADIGINIZ  NE?

Arabaaaaaaaa
:(

KIYAFET  KONUSUNDA TAKINTILARINIZ VAR MI?

Öyle bir takıntım yok ama , aynı tip renkler giyinmemeye özen gösteriyorum. Zıt renkler hoşuma gidiyor :)

NEFRET ETTIGINIZ HUYLAR VE INSANLAR ?

Önyargılar..Önyargılar..Önyargılar..
Ne pis bir şey bu ya. Bu nahlet şeylerin yüzünden o kadar çok insan kaybettim ki.
Ziktiğim hayatında bir sürü olumsuzluk / sıkıntı / dert varken neden takarsınız / neden başka türlüsünü görmemek için diretirsiniz kendinizi..
Sorarım size , kalp kırmak ne ara alışkanlık haline geldi ?

SIZI EN NET TANIMLAYAN KELIME?

At hırsızı

HAYATA YENIDEN GELME SANSINIZ OLSA HANGI ÜLKEDE DOGARSINIZ?

Bilmem , hiç düşünmedim..
Ama yine Türkiye olsun isterdim yaaa. Hatta İstanbul
ama öyle zamana denk getirmeli ki doğuşum , RTE siz bir zaman istiyorum.

TEK BASINA BIR INSAN KEYIFLENMEK ICIN NE YAPABILIR?

Bekar ve yalnız bir erkek bunu nasıl cevaplar acep :D
Öyle bakmayın , onun yerini hiçbişey tutmuyor anasını satayım :))

NIKAH MASASINDA EVLENECEGINIZ KISIDEN HAYIR CEVABI ALIRSANIZ NE YAPARSINIZ?

Ebesine söverim

INSAN KADERINI MI YASAR ,KADERINI MI YAZAR?

O şemsiye her türlü göte giriyor bir sefer , sen ne yaparsan yap :)
Biz yaşıyoruz sanırım..

AKLINA GELEN ILK INGLIZCE KELIME? A

Pantyhose

INTERNETTE SAHIP OLDUGUNUZ ILK NICKNAME?

Suistimal

İsteyen herkes cevaplıyabilir kendi bloğunda,
gözlerinizden öperim.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Gittim , Gezdim , Gördüm [ Altınoluk ]




Yola çıktım bende , kafamda onca çiftleşen kelimelerin gürültüsüne aldırmadan.
Ve şunu anladım ki kafanızdakileri dağıtmak / unutmak istiyorsanız araba kullanın uzun yolda.
İnsan kalbi öyle bir şey ki , her şeyin önüne geçiyor bu “sorumluluk” illeti. O kadar can taşıyınca aşkmış meşkmiş kıl tüy hepsi uçup gidiyor aklından.
Ama arada gözlerim dalmadı değil , onda da suçu türkülere attım hep , ama atılmıyacak gibi de değil ne sarıyor biliyor musunuz “Erkan Oğur” dinlemek uzun yolda.
He birde ince bir ayrıntı , özellikle uzun yolda ard arda dört türkü dinleyemiyorsunuz. Hemen arkada homurdanmalar başlıyor  “ değiş artık aga yaa uyuyacaz “
Uyursanız uyuyun mına koyim , şöför benim lan! Her şeye hakkım var benim..

Altınoluğa gittik , İstanbul / Altınoluk arabayla altı saat sürdü.
Bu zamana kadar böyle keyifli tatil yaptığımı hiç hatırlamıyorum. Gerçi , tatil yaptım mı ki “böylesini görmedim” diyorum ama hakikaten iyidi.
İstanbul’un gürültüsünden öyle yorulmuştum ki , kafam infilak etmek üzereydi.

Altınoluk nasıl mı ? Çoook çok güzel.
Kesinlikle o Hasanboğuldu’ya , Pınarbaşına / Kazdağlarına ve Altınolukta denize girmeden ölmeyin.
Çanakkale / Balıkesir arasında bir yer.
Henüz oraya giderken , Kaz dağlarından geçerken sizi şöyle bir mesaj bekliyor ; “Oksijen Cumhuriyeti’ne hoş geldiniz”
Ama hakikaten dediği kadar var ya böyle bir şey yok. İstanbul’da oturan arkadaşlar; durmayın hacılar gidin bir hafta ciğerleri bir tazeleyin.
Erkeklerin tacizlerinden / laf atmalarından sıkılan bayan arkadaşlar sizde kesinlikle gidin..
Kaz Dağlarında bir şelale var onu geçtim normal Altınoluk denizi bile o kadar soğuk ki , cinsiyet kavramı kalmıyor , sonu görüyorsun , finish finish  :))
Nerden mi biliyorum ? ( :((( )
Ulan gittim , ilk iki gün pskolojim bozuldu. Ne bileyim soğuk suyun benim kıymetlimi alıp götüreceğini.. Çok zor anlar yaşadım. Gidip kimseye de diyemiyorum ki Junior Tolga’yı kaybettim hükümsüzüm..
Neyse ki bu durum şelalede elli li yaşlarında bir amcanın bizi uyarmasıyla son buldu;
Yaklaştı yanımıza “Beyler dedi evlimisiniz çoluk çocuk var mı “ dedi.
Şaşırdım tabi direk öyle diyince “ Yok ağabey , sap sapına takılıyoruz biz”
“Olum dedi önce bir çocuğu garantiye alaydınız , siftahı yapmadan bu suya girilir mi”
Ulan!!! Bir şaışırdım! Adama sarılasım geldi , hücrelerim ve hormonlarım birden hareketlendi vee derindeenn bir ooohhh çektim :)))



Neyse , en önemli sorunu çözdükten sonra etrafımız da bulunan tarihi yerleri gezmeye koyuldum. “Zeus Altları” – “Adatepe”  - “Yeşilyurt köyü” buraları gezme olanağı buldum , taş evleri – doğası – asırlık çınarları. – şelaleleri ..  Dedim herhalde cennet böyle bir yer olmalı..






  Tolga Zalımses!

 Yok ebesinin damı :d




Akşamları çarşı ortamı da çok güzel ve iyi. Hem aileler için hem gençler için güzel mekanlar / kafeler var.
Gerçi sahilde klasik kumsala inilip bira içip şarkı söyleme olayları hep aynı..
Mütevazi olamıyacağım tek şey sesimdir. İyi türkü söylerim.
Eeee kumsala inip , maviliği koynumuza alıp türkü söylememek olur mu ?
Bir ara kaptırmışım kendimi , türkü bitti kafamı bi çevirdim arkamda ki insanların sayısı artmış bile.. Türkülerimize sahip çıkalım efendiler..
Tam o sırada bir amcaya gözüm ilişti , on metre ötemde oturmuş şarabını içiyordu tek başına.
Üşenmeyip yanına gittim çömdüm , “hayırdır ağabey çok dertli gördüm seni” dedim
“eee dertlendirdin be ortak” deyip sırtımı sıvazladı..
“Varmıdır ağabey istediğin bir türkü mırıldanayım” dedim. “Vallahi ortak eğer söyleyebilirsen bir Gesi Bağları patlatsana bee “ dedi ve sessiz sessiz kendince söyledi nakarat kısmını. “Kaybettiklerimize he “ dedim. Şarabından bir yudum alıp sırtımı sıvazladı tekrardan.. Bende söyledim ; “Yitirdim yarimi aman aranıyorum….”

Böyleydi işte..
Kısaydı ama güzeldi..
Amaaan , önemli olan işlevi. Kafayı az biraz dağıttık mı dağıttık.
Ama iyiydi be
Türkü tadında iyi..