Mikâil’in bizlere bazı zamanlar yolladığı bilinçli mesajlar
vardır atmosfere doğrudan etki ederek. O gün de onlardan birindeydik. İnsanı
gırtlağını sıkıp duvara zımbalayan bir hava var, boğuyor insanı / boğuluyordum.
Kararmış bulutlar, yağmayan yağmurun verdiği sancıyla cılızca inleyen göğün
gürültüsü.
Beyaz pantolonumdan bir şey yanıp sönmeye başladı. O
zamanlar telefonun arkasına bir şey takardık, biri aramadan / mesaj atmadan
önce yanıp sönerdi zımbırtı. Mesaj Ercan’dan gelmişti. Doğrudan konuşmayı
severdi Ercan, zaten Türkçe’si kelimeleri süslemeye yetmezdi, istese de
beceremezdi.
“Anamı sikti bu kız Tolgam, gel parktayım” yazmış. Bizim
Park, Sefaköy Atatürk Parkı. Atatürk büstünün orasıydı bizim sığınma yerimiz.
Parçalanmış Gülüşler’i okuyanlar bilir, orada da orasını yapmıştım yabancılık
çekmeyeyim diye.
Gittim, Atatürk büstünün üstüne çıkmış Mustafa Kemal Paşanın
havaya kalkmış sol topuğunun oraya zulaladığı cigaralığı çıkarmaya çalışıyordu.
Sarmayı mahallede en iyi ben becerdiğimden, beni görür görmez selam vermeden
titreye titreye zıvanayı uzattı. Attığı mesajın bilincinde acele şekilde
sardım. Elim burada pembeleşmiş olabilir, yani kötü sarıcı / içici diyebilirdi
uzaktan bakan biri benim hafiften pembeleşmiş elime bakarak.
Bitirdiğimi anladığı an cebinden çıkardığı kibritin içerisinden 4 adet kibriti alıp hepsini aynı anda kibrit kutusuna sürttü. Tek kibritin esrarı ateşlemeyeceği bilincindeydi. Yakar yakmaz, közün cigaranın tamamına yeteceği kanaatini getirdikten sonra derin bir asıldı. Karın boşluğu sırtına kadar çekildi. “Yavaş, yavaş amına koyayım” dedim cigarayı bana vermesi gerektiğini hatırlatacak el hareketiyle. Bir duman asıldım, bir daha.. peşine bir daha. Ercan büste sırtını dayamış ağzımdan çıkacak soru kipini bekliyordu. Bu isteğini kırmadım: “ne oldu la hayırdır dedim gök yüzünün çıkardığı sesten ürpererek.”
Bitirdiğimi anladığı an cebinden çıkardığı kibritin içerisinden 4 adet kibriti alıp hepsini aynı anda kibrit kutusuna sürttü. Tek kibritin esrarı ateşlemeyeceği bilincindeydi. Yakar yakmaz, közün cigaranın tamamına yeteceği kanaatini getirdikten sonra derin bir asıldı. Karın boşluğu sırtına kadar çekildi. “Yavaş, yavaş amına koyayım” dedim cigarayı bana vermesi gerektiğini hatırlatacak el hareketiyle. Bir duman asıldım, bir daha.. peşine bir daha. Ercan büste sırtını dayamış ağzımdan çıkacak soru kipini bekliyordu. Bu isteğini kırmadım: “ne oldu la hayırdır dedim gök yüzünün çıkardığı sesten ürpererek.”
“Anamı sikti bu kız Bedo, anamı sikti..”
Bedo benim o zamanki lakabımdı. Başka bir şey demedi Ercan, anası ve sevdalısı ile ilgili aynı cümleyi aynı ses tonuyla tekrarlayıp durdu. Dünyanın esrarını içsen bile ulaşamayacağı kafadaydı henüz bir duman almasına rağmen.
“Ne oldu Ercan, söylesene olum.”
“Git dedin, konuş dedin.. halden anlar kız dedin.”
“Eee ne yaptın, gittin mi?”
“Gittim ya gittim” dedi cigaralıktan sert bir nefes daha alarak ve peşine anası ve sevdalısı hakkındaki betimleyici sloganı tekrarlayarak.
“Git dedin, konuş dedin.. halden anlar kız dedin.”
“Eee ne yaptın, gittin mi?”
“Gittim ya gittim” dedi cigaralıktan sert bir nefes daha alarak ve peşine anası ve sevdalısı hakkındaki betimleyici sloganı tekrarlayarak.
“Ne dedi olum, söylesene” dedim. Ağladı lan, ağladı. Bizim Ercan.
Kürt Ercan.
“Moruk” dedi, demesiyle tekrardan hıçkırıklara boğuldu. O ara daha fazla dayanamayan gök yüzü mü yoksa göz yaşım mı bilmiyorum, sağ yanağımdan akıp gitti. Acınacak haldeydi bizim kürt. Çöktüm yanına, on altı yaşındayız lan o zaman. Sikerim böyle aşkın ızdırabını.
“Mahallede önünü kestim” dedi ağlaması biraz durunca, “senin tembihlediğin gibi de tane tane konuştum olum, vallahi kürtçe bir şey demedim. Sevil, ben seni her gördüğümde bir başka oluyorum; daha farklı bakıyorum dünyaya…. Sonra baktı bana, suratındaki ifadeyi bir gör len. Bir gülümsemesi vardı ki, zanarsın Gabar Dağına çıkmışsın, en tepesine. Elinde bir mısır püskülü, fonda da Kazancı Bedih türküsü..”
“eee ne dedi olum” dedim sabırsızlanarak.
“Moruk” dedi, demesiyle tekrardan hıçkırıklara boğuldu. O ara daha fazla dayanamayan gök yüzü mü yoksa göz yaşım mı bilmiyorum, sağ yanağımdan akıp gitti. Acınacak haldeydi bizim kürt. Çöktüm yanına, on altı yaşındayız lan o zaman. Sikerim böyle aşkın ızdırabını.
“Mahallede önünü kestim” dedi ağlaması biraz durunca, “senin tembihlediğin gibi de tane tane konuştum olum, vallahi kürtçe bir şey demedim. Sevil, ben seni her gördüğümde bir başka oluyorum; daha farklı bakıyorum dünyaya…. Sonra baktı bana, suratındaki ifadeyi bir gör len. Bir gülümsemesi vardı ki, zanarsın Gabar Dağına çıkmışsın, en tepesine. Elinde bir mısır püskülü, fonda da Kazancı Bedih türküsü..”
“eee ne dedi olum” dedim sabırsızlanarak.
Dudağı titreye titreye, bir an önce söylesem de kurtulsam
der gibi titreye titreye yağdırdı kelimeleri gökten birden yere doğru inen
damlalar gibi.
“Sen” dedi moruk, “sen dedi.. adımı bile söylemedi… sen
benim bırak sevgilim, kapımdaki köpek olamazsın.”
sustum öylece, orada. Kafamı göğe doğru kaldırdım. Hangi tanrıdan ne istedim o an bilmiyorum ama yağmur birden durdu. Yağmur bütün kötülükleri temizlese keşke diye düşünmüştüm. O ara bir şeyler düşünmek zorundaydım Ercan’ın söylediği cümleyi unutabilmek için. Aradan yıllar geçti, yok unutamam.. ben ne o ses tonunu.. ne Ercan’ın haykırışını.. ne onun elini tutup ona teselli olsun diye anlattığım saçmalıkları kimse unutturamaz. Sustum hakikaten, on beş dakika öylece kalıp kalkıp gittik. Yıllar sonra konusu açıldığında söyledi Ercan, “o an ne desen yapardım, öl desen ölür, öldür desen öldürürdüm moruk iyi ki sustun” dedi. Bunu derken bile sesi titredi, hatırladı o anı.. sayıkladı kendince.. “ah be kızım” ve kendince en hakikatli acı çekme cümlesini yine kurdu..
sustum öylece, orada. Kafamı göğe doğru kaldırdım. Hangi tanrıdan ne istedim o an bilmiyorum ama yağmur birden durdu. Yağmur bütün kötülükleri temizlese keşke diye düşünmüştüm. O ara bir şeyler düşünmek zorundaydım Ercan’ın söylediği cümleyi unutabilmek için. Aradan yıllar geçti, yok unutamam.. ben ne o ses tonunu.. ne Ercan’ın haykırışını.. ne onun elini tutup ona teselli olsun diye anlattığım saçmalıkları kimse unutturamaz. Sustum hakikaten, on beş dakika öylece kalıp kalkıp gittik. Yıllar sonra konusu açıldığında söyledi Ercan, “o an ne desen yapardım, öl desen ölür, öldür desen öldürürdüm moruk iyi ki sustun” dedi. Bunu derken bile sesi titredi, hatırladı o anı.. sayıkladı kendince.. “ah be kızım” ve kendince en hakikatli acı çekme cümlesini yine kurdu..
“anamı sikti be olum,
anamı..”
Ah ve Kürt Ercan yapılırmış ve bu sana ahh ben böyle aşkların varya.... Yüreğine emeğine sağlık güzel insan dokundurdun gene yüreğimize sevgililer ..
YanıtlaSilçok teşekkür ederiim.
SilSevdanin karasi bu iste..
YanıtlaSilIyi ki susmussun Bedo.
İyi mi ettim bilmiyorum.
SilSus ve özle! Bazen susmak gerek, hiç yapamadıgım şey :/
YanıtlaSilkeşke becerebilsem susmamayı..
SilEsrarcıı bak acıdım hee içime bi ergenlik hüznü çöktü :)
YanıtlaSilsen de 13 yaşını bir aşamadın,
Silne güzel hep çocuk kalıyorsun :)
25 oldum bee kocaman leydi oldum ya ben :)
Sil