Bu sessizlik sen konuştuktan sonra bozulacak biliyorsun
değil mi Derya. Duyu organıymış bunu tetikleyen. Hani evde televizyonda
izlediğim bir belgesel var ya, yavru zebra tehlikede olduğunu anladığı zaman
bir ses çıkarırmış titreşimli. Bunu duyan anne-baba veya yakınları hemen sese
doğru hareketlenir, sesin verdiği mesajı üzerine topluca sese doğru hareket
eder, varsa bir tehlike grup halinde tehlikeye müdahele ederlermiş. Hadi
bakalım, şimdi sıra sende… Ölü iklimi, ruhları
biraz diriltelim değil mi…
Ayhan eve giriş yaptıktan sonra karanlığa doğru sesleniyor;
“Haydar, ben geldim oğlum.” Sesine bir ses değmeyince kendince hayı*anıyor, ah
be çocuk gecenin bu vakti nereye gittin yine. Banyoya girip yüzüne üstünkörü
iliştirilmiş makyajı temizliyor Ayhan. Makyözlere küfrediyor, içten içe
kıskançlık belirtilerini gösteren cümleleri bir bir dökülüyor ağzından.
Tabii ya, kim ne yapsın Ayhan’ın kıytırık suratını. Bir
Süleyman Turan makyajına bak bir de benim. Ah o Memoli’deki başkomiser
seçmesini ben kazanacaktım kiii, bak bakayım o zaman nasıl pervane oluyorlardı.
Ulan, Çetin Tekindor yahu, sette beklerken bir simit alır, akşama kadar onunla
idare ederdik. Şimdi çıksam karşısına suratıma bakmaz eminim.
Ayhan banyodan çıkacakken kapı tıkırtısını duydu. İhtimal
dahilinde gelenin oğlu Haydar olduğunu düşündüğünden söze doğrudan girdi; “Ah
be oğlum, saat kaç olmuş ben sana demiyor muyum 11’den sonra dışarıda çok
kalmamaya gayret et diye.”Haydar cevabını çok önceden hazırlamış gibi es
vermeden konuşuyor. “Annemin yanındaydım baba ya, hem Derya’da benimleydi.
Sanki çok çevrem varmış gibi.. ben yoksam nerede arayacağını biliyorsun en
azından.. ya ben ne yapayım? Acaba hangi vurdulu kırdılı sahneye gitti de yine
kafasını gözünü dağıttı diye düşüne düşüne kendimi yiyorum. Bu akşam
neredeydin, yüzün kireç gibi bembeyaz?
“Üsküdar’daydık, ikinci kattan aşağıya atlama sahnesi vardı.
Ama merak etme, geçen seferki gibi olmadı, bu sefer tam şişme minderin üzerine
tuttum.” Burada gülümsüyorlar. “Eeee” diyor Ayhan, Derya ne yapıyor bakayım,
kızdırmıyorsun onu dimi… bak biliyorsun onun ayarı bir kaçtığı zaman çok
uğraştırıyor. “Bilmez miyimmm” diye yarı gülümseyerek sitemle iç çekiyor
Haydar.
Annen nasıldı diyor Ayhan, yine o her zamanki koşturmaca hallerine devam mı? – Evet anlamında başını sallıyor Haydar ekmeğin arasına peyniri büyük titizlikle koyarken. “Hiç yorulmaz mı yahu, yorulmaz yorulmaz” diye kendini onaylıyor. Olum nasıl yorulsun, alışkanlık bu; yıllardır sonuçta hep.. hep aynısı olunca, yorulmuyor tabi.. Babaaa! Baba! Neredesin! Heh, yorulmaz yorulmaz.”“Tamam oğlum, yorulmaz tabii. Yarın da gidecek misin yanına?”“Gidicem tabii, o beni görmeden yapamaz kii, üşür o, hem Derya’ya da çok alıştı, onun da sesini işitmezse kızar bize. Peki sen ne yapacaksın?”
Annen nasıldı diyor Ayhan, yine o her zamanki koşturmaca hallerine devam mı? – Evet anlamında başını sallıyor Haydar ekmeğin arasına peyniri büyük titizlikle koyarken. “Hiç yorulmaz mı yahu, yorulmaz yorulmaz” diye kendini onaylıyor. Olum nasıl yorulsun, alışkanlık bu; yıllardır sonuçta hep.. hep aynısı olunca, yorulmuyor tabi.. Babaaa! Baba! Neredesin! Heh, yorulmaz yorulmaz.”“Tamam oğlum, yorulmaz tabii. Yarın da gidecek misin yanına?”“Gidicem tabii, o beni görmeden yapamaz kii, üşür o, hem Derya’ya da çok alıştı, onun da sesini işitmezse kızar bize. Peki sen ne yapacaksın?”
“Yarın bir bar sahnesi var oğlum, korkacak bir şey yok. Boş taburede öylece oturacağım. Yüz elli lira
vereceklermiş, iyi para.”Ayhan, Haydar’ın başını okşayıp yanağına bir buse
kondurduktan sonra yataklarına gidiyorlar. İki dakika sonra elektrikler gidiyor.
Ayhan’ın bir organı yerinden sökülmüş gibi Haydar’ın odasına giriyor. “Oğlum”
diyor, “meteor bak yine meteor. Senin yıldızları korumak için onları söndürdü.
Ben hemen halledeceğim.. heh işte böylee” deyip tavana yansıyan yıldızları
taktığı pille yerine getiriyor.
“Meteor baba” diyor Haydar yutkunarak, “Yıldızları koruyor,
kolluyor. Aynı senin gibi..”S
abah kahvaltısını edip sofrayı topluyor Haydar. Gün
içerisinde kendisine yetecek kadar da yolluk yaptıktan sonra caddeye atıyor
kendisini. Önce galata kulesinin oraya geçip kuleye beş dakika boyunca
aralıksız bakıyor. Az yukarısında Hafız Mustafa’dan bir sütlaç yiyip günlük
rutinini bozmuyor. Her cumartesi karşılaştığı ve her seferinde büyük
şaşkınlıkla karşıladığı cumartesi annelerinin sloganlarını hüzünlenerek
dinliyor. “Bu teyzeler diyor” Haydar Derya’ya bakarak. “Neden her hafta buraya
gelip ağlıyorlar Derya, anlıyor musun?” diyor. Ses çıkmayınca yolunadevam
ediyor. Demirören AVM’ nin orada bir yeri gözüne kestiyor. Bugün hafta sonu
epey kalabalık olur diye Derya’ya doğru. Tam o sırada, St. Antuan Katolik
kilisesinin oraya bırakılan bir kutuyu görüyor. Koşar adım kutuya doğru
gidiyor, abii abii diye sesleniyor kutuyu bırakanların arkasından. Biri dönüp
telaşla bakıyorHaydar’a doğru. Bir karar vermesi gerekip o kararın içinde
sıkışan birinin surat ifadesine bürünüyor suratı. Sol cebinden bir cep telefonu
çıkartıp bir tuşa basıyor.
“Deryaaa” diye bağırıyor Haydar üç dört kez çevresindeki
kalabalığa rağmen sesi adamakıllı duyuluyor. Derya kim diyor biri yerde yatan
Haydar’ın ensesinden tutarak. “O.. o…” diyor parmağıyla yerdeki klarneti
gösterek.”
“Annen kim, diyorlar;
nerede arayalım.”“Burada ya” diyor Haydar, o hep burada.“Hani, kim. Adını söyle
de seslenelim.”Yarı baygın ismini sayıklıyor. “Pera… annemin adı Pera… Pera
benim annem.. canım annem..”o ana dair aklında en son kalan mavi kırmızı yanıp
sönen ışıklar oluyor…Haberi tam yedi saat sonra alan Ayhan, Pendik’teki
çekimlerden taksiyle Taksim İlkyardım hastanesine geliyor. Taksiciye günlük
yevmiyesinin tamamını ödedikten sonra avazın nasıl çıktığını bilmemesine rağmen
sırf bu deyim lâikıyla yerini bulsun diye bağırıyor. “Haydar, oğlum neredesin,
ben geldim.” Özel güvenlik önünü kesiyor, “bağırmayın beyefendi, burası
hastane, kimi arıyorsunuz?”adamın alnının ortasına bir kafa çakmak istiyor ama,
bar sahnesinde kafasında kırılan 3 viski şişesinden sonra bu durum pek mantıklı
gelmiyor.Yanına beyaz önlüklü biri geliyor, boynunda steteskop saçlarının
neredeyse tümü beyazlamış. “Haydar sizin çocuğunuz mu?” diyor. “Evet, evet
benim oğlum, Haydar’ım” diyor nefes nefese.
Annesine de ulaşmaya çalıştık
telefonundan ama
bulamadık rehberden. “Pera” diyor annesine, siz
ulaşabilirseniz seviniriz, çünkü sürekli onu sayıklıyor. Ayhan’ın alt dudağı
titremeye başlıyor. Doktor elini sol omzuna atıyor teselli mahiyetinde. “Doktor
bey” diyor, “Pera olarak dediği, yani annesi olacak bellediği kişi İstiklal
Caddesi.. Haydar.. oğlum benim.. Otistik o.. Annesi İstiklal Caddesine bıraktı onu bir ilkbahar
günü.. hem de.. hem de biliyor musunuz tam galata kulesinin önüne. Annesini
ölümsüz biliyor ama Derya’sız yapamaz o.. Ne diyorum ben ya, Haydar’ım iyi
mi?”“İyi.. iyi merak etme” diyor doktor, duyduğu her cümle üzerinde bir dinamit
gibi patlıyor… “Hadi gidip bir tane Derya’sından alalım da, iyileştiğinde
hepimizi bir dalgalandırsın sesiyle…