Her şeyin bokunu çıkarma konusunda üstümüze tanımam.
Niyeyse her şeyi abartan bir milletiz. Bir şeyi yaptık mı gözüne gözüne sokarız. Yanda olan ikilem kelimesinin tek harfi de değişebilir arada. Anladınız siz. Bunları niye mi yazdım ? – bende bilmiyorum. Yazıya nasıl girsem diye düşündüm düşündüm , bir şey bulamayınca günlük sitemlerimden birini edeyim dedim.
Niyeyse her şeyi abartan bir milletiz. Bir şeyi yaptık mı gözüne gözüne sokarız. Yanda olan ikilem kelimesinin tek harfi de değişebilir arada. Anladınız siz. Bunları niye mi yazdım ? – bende bilmiyorum. Yazıya nasıl girsem diye düşündüm düşündüm , bir şey bulamayınca günlük sitemlerimden birini edeyim dedim.
Çoğu kişinin varoş diyebileceği bir semtte büyüdüm. Gerçi
şimdi birkaç üniversitenin gelmesiyle biraz daha medenileşti ama bundan bi
oniki on üç sene öncesi filan. Yani bazı şeylere aklımın kestiği zamanlar(yeni
yeni) o zaman burası bildiğiniz teksastı. Çocukluğumun çok büyük bölümü
evimizin yakınlarında olan bir parkta ; “Atatürk Parkı” nda geçti.
Canım sıkılır giderdim. Evden kaçardım giderdim. Listede
olmayan bazı şeyleri çaldığımda yine oraya sığınırdım. Tam Atatürk büstünün
altında bir zulam vardı. Çaldığım armaları ve bazı çıkma kafa teyipleri orada
saklardım.
Atatürk Parkı enterasan yerdi. Onüçümde filan boyacılık
yaparken oranın yerli boyacıları beni aralarına almazdı. Hepsinin gıcır gıcır tezgâhları
varken benim normal bakkaldan alınan hazır boyam vardı. Parkın girişini kapamış
gelecek kaçak boyacıları kovalıyorlardı. Sinirlendim bunlara. Zaten
boyacılıktan kazandığım parada bir şeye yaramıyordu. İlk paramı biriktirdiğimde
eve bir damacana su aldım. Bunun sevinci kısa sürdü , almam gereken bir sürü
bir şey vardı. Zaten doğru düzgün eve uğramıyorum bari bir işe yarayayım diye
düşündüm hep. Bizim alt mahallede bir marangoz vardı. Benim bi arkadaş iki
hafta çalışıp çıkmıştı. Adını unuttum şimdi ustanın , iyi para veriyormuş.
Girdim oraya. Tozun dumanın içinde yerleri süpürdüm , büyük büyük kalasları
filan taşıdım. Ustanın bi tane yeğeni vardı. Onun ben sıfatını sikeyim.
Pezevenk tüm ağır yükleri bana kaldırtıyordu.Bir hafta zor dayandım oradan da
çıktım. Sinirlendim.. İsyan ettim.Son çare olarak gördüğüm Harun abinin
kapısına dayandım.
Harun abi mahallenin robin hutuydu. Yani ona göre
öyleydi. Bize hep zenginden çaldırtırdı ama ne hikmetse fakire vermezdi
pezevenk, kendi yerdi. Bigün bu dedi “çok
sağlam bir arabayı buldum , yeri güzel – çevresi geniş bir durum olursa kaçacak
yer çok..”
Neyse bir abimizle gittik. O kapıya dadandı ben armalara.
Araba da alfa romeonun sağlam kasalarından biri. Kolumda sotelediğim
tornavidayı çıkardım , tabi o zamanlar biraz daha acemiyim ; bir soktum – “zııoouuuurrttt”
diye bir ses çıkardı kodumun arabası. Artık nasıl vidalamışlarsa bir türlü
çıkartamadım. Sonra bir ses ; ama ne ses! Birkaç köpek havlaması iki üç adam
sesi. Hem bağırıyorlar hem sövüyorlar.. Bizim ağabey bağırdı ; tolga topuk
topuk topuk!! Kaçıyorum ama ne kaçmak! Ayaklarım götüme vura vura kaçtım. Bir
apartmanın içine sığındım. Bizim
ağabey çok dertli ;
“tolga bunlar bizim anamızı sikecekler.önce döver sonra
polise verirler”
“abi ana bacı yakışmıyor sana. Sevmiyorum şu küfrü kaç
kere diyecem! bir şey olmaz bulamazlar”
Baktım bir şeyler mırıldanıyor. Dedim abi ne diyorsun
anlamıyorum;
“Ulan milli olmadım ben daha. Milli olmadan ölemem.”
“Milli olmak ne abi?”
“Kayışı deliğine geçirmedim olum daha anlasana..”
“Ne kayışı abi , pantolonun mu düşüyor..”
Baktı bana.. Burnundan soluyordu. Yüzünde hem korku hem öfke hem haykırış. O gün tam iki saat o
apartmanın içinde saklandık kapkaranlıktı her yer. Belki de en sağlam o zaman
korktum. Ama ondan sonra bazı şeyler gün yüzüne çıktı. İleriki yaşlarımda
yaşayacağım bir çok kişisel korkunun karşısına “milli olamamak çıktı..” ve ben
bunu ilk algıladığımda ondört yaşımdayım.
Yine böyle bir gün masa başında memleketi kurtarıyoruz
bizim orada kahvede. Tabi o zaman ‘Deli Yürek’i izliyoruz filan ben direk Miroğlu modundayım.
Her aksiyon yaşadığımda kulağımda “hayda rinnaa rin nanay rinananayyyyy” çalıyor.
Arkadan ince tiz bir ses geldi ; “Amann Tanrıımm!”
Döndüm baktım , İsmet abi hayırdır ne odu – yüzünde kahrolmuş
bir ifade –
Acı amına koyim dedi! Bu çay çok acı..
Sonra yine bir sessizlik oluştu. Hayatın küfürle
imtihanını o zaman gördüm. Kadın organı ve erkek organı birleştirdikten sonra
çıkan bu fiilin yarattığı sessizliği duydum.
Akşam karanlığı çökünce sanki planlamışız gibi parkın
oraya geçerdik yine. Ağzımızda bir Müslüm Baba şarkısı. İbrahim vardı , Deli
İbrahim. Ne zaman Müslüm’den bir şeyler söylesem , çevresinde bulduğu herhangi
delici bir şeyle bir yerlerini keserdi. Bi sefer bana karnını gösterdi. Karnını
kesmiş dingil. Sayamadığım kadar faça izi vardı. İbrahim’i babası delirtti.
Yedi yaşındayken annesini gözünün önünde kesmiş babası. On sene sonra çıktı.
Her akşam gelir babasını nasıl keseceğini anlatırdı. Bizde fikir verirdik ;
Bayram dışında. İbrahim her anlatışında sanki babasını kesiyormuş gibi kendine
vuruyordu elinde ki jileti. Dilimizde Müslüm Babanın “itirazım var” şarkısı.
Yine bir gün geldi ; “yeter moruk dayanamıyorum böyle dikine dikine kesecem ben
bu orospu çocuğunu” dedi. Bayram çıkıştı ; “nereye kesiyorsun İbo daha
milli olmadık.” Sustuk. Sanki az önce karaciğerinin üzerini defalarca çizen
kendisi değilmiş gibi gülümsedi ; “hakket la , bi sikemedik ya..”
Arkadaşlarımı sigaraya ben alıştırdım. Onbir yaşımda
filan biriktirdiğim tüm paralarla gider ne kadar geliyorsa Maltepe alır ;
arkadaşın evin odunluğunda içerdik. Oniki yaşımdan onsekizime kadar aralıksız
ölümüne içtim. Sonra bıraktım.İçimde dönüp dolaşan dumanı keşfettim. Her nefes
alış verişimde damarlarımda gezinen nikotini fark ettim.Arada laflarken hep
söverler “senin yüzünden başladık pezevenk” diye. Haklılarda.
Onaltı yaşımda filandım yanılmıyorsam. Yine ağzımda
sigara , elimde davul. İstanbulspor’un maçlarında tribüne gidiyoruz. O eziyeti
niye mi çekiyoruz ? Tribün liderlerinden birinin bir vaadi ; “olum bu sene
bizimle böyle takılın hepinizi milli edicem.” Ulan diyorum kendi kendime ,
düştün yine dört ayak üstüne.Parayla keraneye gitmeye filan korkuyorum. Bir
arkadaş gitti o zamanlar ; yaşlı kadının biri denk gelmiş. Geldi bana
haftalarca “kalkmıyor moruk. O karıdan sonra kalkmıyor ne yapacam bilmiyorum”
dedi. Belki dokunsam ağlayacaktı. O yüzden onun bu kötü tecrübesi hepimizin
gözünü korkuttu. Yandaki sözcüğün tek harfi yine değiştirilebilir. Neyse bir
sene de milli olacam vaadiyle geçip gitti kavgaların dövüşlerin arasında. O
zamanların tribün kavgaları da direk “vur gebersin pezevenk” modunda. Sırtıma –
götüme yemediğim tekme ve jop kalmadı. Küfür etmediğim her hangi bir mecra
kalmadı. Gençliğim böyle kirin – tozun içinde geçti anlayacağınız. Hep bir şeylerden kaçtım. Bazen polisten , bazen kendimden. Bir şeylere yetişememenin ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Bir şey arıyorsan kaybetmişsin demektir. Ben yıllarca kendimi aradım. Şimdiki aklım olsa önce nerede kaybettim onu hatırlar , gider onu bulur ve kafasına sıkardım!
Çünkü aramak ; koşa koşa aramak - sürünerek aramak! Neyse..
Hele ki bak aklıma geldi. Marangozda çalıştığım o zamanlar bir sevdiğim vardı. Tam çıktım eve gidiyorum , tabi üstüm başım kir pas. Sokağın köşesinde gördüm annesiyle gidiyordu. Eyvah! beni böyle görmesin diye nasıl koştum / kaçtım bir görseniz. İstemedim beni öyle görmesini. Hey gidi..
Şimdi bunları niye mi yazdım. Yıllar sonra bugün yine bir
“milli oldun mu len sen” muhabbeti geçti. Bizim zamanımızda “milli olmak”
terimi geçtiğinde bile çükümüz kalkardı. Hâlbuki olduktan sonra bu nusubeti
hiçte öyle bahsedilen bir şey gibi olmadığını anladım. Hem de o yaşta.
“yav abi geçti artık o devirler” dedi. “vay amına koyim”
dedim. Aynı İsmet abinin küfründen sonraki gibi bir sessizlik oluştu. Evet evet!
Aynısıydı ; yıllar sonra tanıdım bu sessizliği. Koymak aynı ama zaman
değişikti. Girilen yer aynı ama bedenin içinde ki ruh farklıydı. On beş on altı
yaşında ki kızların neler yaptığını öğrendim. Üzüldüm. Bizim zamanımızda çoğu
kızın bıyığı filan vardı ama , öyle hemen düşmezdi la dama. Aha kafiye yaptım!
. Bizler balkon altında sevdik la. Gerçi sevdikte ne oldu orası ayrı ama..
Velhasıl , girilen ve girdirilmek istenilen yer aynı ama
zaman değişik. İnsanlar yine aynı ama ruhları değişik. Muhabbet hep aynı ama ;
sunuşu değişik!
Çay hep aynı ama; tadı değişik! Bune ulan yine acı bu!
Geçen sene denk geldik Atatürk parkında. Hiçbir şey
olmamış gibi oturup bir banka e-5 te giden arabaları izledik. On sene geçti
üzerinden her şeyin. Yıllara sorulan bir hesaptı aslında bizdeki. Ben , İbrahim
, Bayram , Okur.
Okur yine aynı Okur , ne etliye ne sütlüye karışırdı.
Çünkü yetiştirme yurdundan onikisinde kaçtı. Onun anası da babası da bizleriz.
Biz ve sokaklar. Biz ve Atatürk büstü.
Bir tek Bayram değişti. Belki de tek hayali olan milli
olmanın nasıl bir şey olduğunu anladığı zaman büyük hayal kırıklığına uğradı. Ondokuz
yaşında birine öyle kafa attı ki kafa attığı adam altı ay komada yattı. Bayram’da
iki yıl cezaevinde. Cezaevinde ki her anısını anlatırken eli titredi , bir
sigara yaktı ; “bu illete de sen alıştırdın lan bizi pezevenk..”
İbrahim’e döndüm , telefondan yine o şarkıyı açtı ; “ben
hep yenilmeye mahkumuyum..”
İbo ne oldu demeye kalmadan tekrarladı ; “ bu sefer öldürecem
o piçi. Bu sefer olacak olum..”
Bayram tekrarladı ; “nereye öldürüyorsun İbo , daha milli
olmadık”
Dördümüzün yüzünde de ondördümüzde ki gibi bir aptalca
gülümseme.
“Olduk be olum. Yıllardır sikiyorum bu hayatı..”
“Ver la bi sigara..!”
Böğürtlen reçeli tarifi ister misin annem? Tatlı tatlı yersin sabah işe giderken?
YanıtlaSilKayısı reçeli de isterim :\
Silhazmedemiyorum hayatı
Okurken ağzım açık kaldı. JUmarım bunların hepsi birer hayal ürünüdür.
YanıtlaSilHoşgeldin Büşra.
SilBunlar hayal ürünü değil.
Yaşanıldı mı bütün bu olanlar? :o
YanıtlaSilgeldi - geçti işte..
Silçok güzel yazıyorsun be.
YanıtlaSilTeşekkür ederiim.
SilBunları duymak güzel
:o
YanıtlaSilhayat aynı hayat sunuş farklı doğru
YanıtlaSilve sen o zamandaki sen değilsin.
Zaman yine o lahnet zaman..
Silah bu zaman!
Her yaşadığım olay sonunda bir hayalkırıklığı. Bu olayın böyle hissettirmemesi lazımdı diyorum kendi kendime. Hep mutsuzluk, umutsuzluk bizi buluyor sanırım. :)
YanıtlaSilYazdıklarını okumak çok güzel. Yazdıklarını Okurken kafamdaki bütün sıkıntılar uçup gidiyor.
"Beklemiştik.. Gelsin iyi huylu Tanrılar da kurtarsınlar diye bizi"
Sil:)
bunları duymak güzel
a bak aklıma geldi;
"Bazı akşam üstleri, oturur
Hikâyeler yazardım,
Deli gibi!
Ben hikâye yazarken
Kafamdaki insanlar
Balığa çıkarlardı."
Sanırım kendini aşmışsın. Bir tarafın yine diğer yanına "alacaklı" bakıyor. İnsanın kendine küskünlüğü daha zor.
YanıtlaSilHepmizin biraz kahraman biraz kurban olduğu noktaları ince noktalarına kadar değmişsin. O meşhur küfürdeki gibi...
Yusuf Hayaloğlu'nun bir şiiri özetliyor her şeyi..
Sil"Ağlamak istemiyorum yenildim sana
Hikayenin özeti bu
Bir istimlak gibi ödedin
Ve çiğneyip geçtin maceramı
Şimdi ben
Suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle
Şimdi ben hangi şehirde soğuturum
Zonklayıp duran bu yaramı
İstanbul ey İstanbul ey
Acılar kraliçesi
İhanetin ve ihbarların
Arkadan dolaşan bıçağı
Ve bütün ödeşmelerin yüzleşmelerin
Erkekçe vuruşmaların kaçağı
Beni harcadın ulan beni sattın
Utanmıyor musun.."
Keşke gözümüzü kapatıp açsak ve her şey bir rüya olsa. Biliyorum geçmiş değişmiyor elbet ama bu geleceğe gözümüzü kapamamız gerektiği anlamına da gelmiyor. Her şey güzel olacak demiyorum ama hepsi gelip geçecek. Sen hayata umutla bakmaktan vazgeçme yeter ki.
YanıtlaSilBu postta hep alıntılar yaptım , sende de Nazım ' dan bir alıntı yapayım yazına cevap olarak..
Sil"Bizim kalbimiz hep kırıktır çocuk.
Ama yine de eksik etmeyiz sol cebimizden umudu.."
:):) o iyi huylu Tanrılar hiç gelmez..Yani kurtarsın diye beklememek lazım gelir ..Yara bere içindeyken kendi yaralarını sarmak işte böyle iyi gelir..Sen şu satırlarınla ve insanlığınla küfür küfür saydığın onlarca şeye bir anlam katıyorsun..Geçmişle yaşamak yaralarını acıtmıyor senin bilakis geleceğine anlam katıyor..İşte o güzel anlamları sen nasıl istersen öyle yönlendireceksin..Ay bu çok anne nasihatı gibi oldu :):):)sen nasıl görmek istersen öyle say..
YanıtlaSilyani şunu demek istiyorum..Geçmişte yaşadıklarının film şeritleri, dört bir yanını sarıp, seni paçandan tutup aşağı çekecekse hani hakkaten hani sen bir küfür ediyorsun ya öyle et işte....Bunu ancak satırlarını yazarken ki o sol tarafının sızısı ile anlarsın..Yaaa işte özet geçiyorum..
Kısaca..
Üzülmeni istemiyorum Tolgaaaa:):)
Bak ne diyeceğim senin şu anlattığın parçalanmış gülüşler varya onun bir benzerleri benim hikayelerimde var..Anlattıkça rahatlar mıyım bilmem ki..Ne artık bişey anlatmak, ne de artık anlaşılmak istiyorum..İşte bende böyle "s....ettim" sanırım (banada şu küfürü ettirdin ya :):):) çok güldüm şu anda )..............................
Kendine iyi bak..:):):)
"Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
SilÜşüdüm, üstümü örtsene anne.."
:) :)
Hey! Teşekkür ederim. Çok güzel şeyler yazmışsın , mutlu oldum hakikaten ; varolasın.
"ne de artık anlaşılmak istiyorum.." işte benim durumum da böyle.
küfür gibi hayatlara küfretmek gerek , takılma oralara :)
yaz bence. belki iyi gelir. gerçi bana iyi gelmedi
yaza yaza delirdim ben.
Seni okurken, genç yaşta onca şey yaşamış ve hayatın yükünü kahrını yeterince çekmiş bir insan canlanıyor gözümde. Yahu senin yaşamadığın birşey kaldı mı acaba? :)
YanıtlaSilHızlı yaşamışsın genç ölme emi :D
Bilmem , belki de vardır :)
Sil"Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze... "
N.Hikmet
Zenginden çaldığını fakire vermeyen Robin Hut kalsın aklımda bu hikayeden... :)
YanıtlaSilBenim de arada geliyor aklıma
Silpek sevimli şeyler düşünmüyorum ama :p
Hüzünlenerek okudum. Ama son cümlelere geldiğimde -yerinde mi bilmiyorum- gülümseme aldı beni. Gerçekten yaşandığını düşünmekse ayrıca etkiliyor.
YanıtlaSilYine güzel yazmışsın :)
Teşekkür ederiim.
SilHoşgeldin tekrardan :)
Atatürk Parkı, E-5'ten sonra bir bir aktı bütün anılarım Sefaköy'e, Küçükçekmeceye, İstanbula, eskilerin asfaltsız, varoş, kirli; şimdinin tanımadığım, Bakırköye evrilen "temiz" mekanına.
YanıtlaSilBilmiyorum aynı mekanlar mıdır ama bu kadar tesadüf fazla geldi gözüme.
Nasıl içim karışarak okudum ben de bilmiyorum. Kaçıp kurtuldum sandığımız o bitmek bilmez arabesk pusuda bekliyor gibi hep. İçimizde hala inşaat kumunda deniz kabuğu arayan o salak çocuk var. Hüznü aynı, derdi aynı.
Hay ağzına sağlık ne kadar güzel yazmışsın..
SilEvet , Sefaköy'ümüzün meşhur parkı..
Eski cumbalı evleri bir bir yıktı bu semt. hüznümüz bile toza toprağa karıştı.
Atatürk büstünün hemen arkasında bıraktım ben yıllarımı. Bir bir kazıdım , geçersen bir selam söyle..
eyvallah..
Bak görüyor musun içime çöken sıkıntı boşa değilmiş, nasıl da tanıdım hemen.
SilBen terk edeli 7 yıl oldu, 1 defa aynı sokakları arşınlama cesareti gösterebildim. Bir daha kalbim kaldırır mı aynı parka gitmeyi bilmiyorum.
Gidersem, mutlaka...
Yazıyı çok beğendim, böyle hikaye anlatırmış gibi yazılmış ama gerçekten yaşanmış anıları okumaktan keyif alıyorum. Bir de böyle boş değilse, içinden insan ve toplum psikolojisine dair parçalar bulduğumda da ayrıca mutlu oluyorum. Yeni yazılarında görüşmek üzere, artık bu siteyi de takip edeceğim...
YanıtlaSilYaşanmışlıkların samimiyeti yazıda bile olsa geçer çünkü.
Silhoşgeldin dostum, her zaman beklerim
vay anasını bee..
YanıtlaSilYüreğine sağlık.
eyvallah, okuyan gözlerine sağlık
Sil