28 Temmuz 2013 Pazar

Sesli Mim :) [Bloğum Seslendi]

Şöyle ters birşey yaptım , öyle doğaçlama seslendirme filan iyi tamam da yazmayı unuttum en başından :)
sonra bir iki kere dinleyip bir de yazılısına da yapayım dedim.
olduğu kadar artık :))






Evet arkadaşlar herkese selam yineee doğaçlama bir kayıtla karşınızdayım.

Bu sefer değişik bir şey yapayım dedim. Bu bloğum seslendi olayını duymuşsunuzdur , okuma olanağı olmayan arkadaşlarımız / kardeşlerimiz için güzel bir proje , buradan yine teşekkür ediyorum bu projeye hayat verenlere..



Daha önce yine seslendirmeler yapmıştım ama hep şiirlerimden okudum. Bu sefer bir değişiklik yapayım dedim ve bir soru cevap kaydı yapayım dedim.

Aslında bunun adına “Mimlemek” diyorlar ben bi türlü diyemiyorum bunu , hep “beni şettirmişler” diyorum x))  heee bak bu olayıda çok sevdim x)) tam benlik , ben buna konuşur konuşur güldürürüm x))

Güzel soruları için Ness ' e teşekkürler..


1) ben kimim?
Ben sıcak, nemli ve kehribar kokulu kadınların coşkulu tarihinden,
Sarışın bir öpücükle uyandırılan,
Milat öncesinde çıplak bir ömrün,
Tapınaksız ve aşksız sadeliğine bulanıp,
Toprak kokulu, tortusuz sevişmelerin ardından
Ağlayan adamlardan biri olmalıyım..
Öyleyse hiç yaşamadım bunca yıl,
Benimkisi sade, üretken bir düş mekanizması.

Ben, ıslıklardan gerilmiş,
ha koptu ha kopacak şarkıların,
Ve karanlığa gömülmüş kayıp insanlar konçertosunun adsız bestecisiyim,
Ben, ölü bir iklime motifsiz acılarla savrulan,
Biriktirdiğim tüm imgeleri kumral ve sarhoş bir yalnızlığa sıvayan,
Ve sığınaksız sevdalara sığınan bir şiir veznedarıyım.


2) blogumun adı nereden geliyor?

“Parçalanmış Gülüşler” ismiyle bir şiir yazdım. O şiir can verdi aslında bu bloğa.
Aslında şöyle , gülüşlerimin bir daha geri gelmiyeceğini anladığım anda yerleşti sol yanıma bu isim.. “Parçalanmış Gülüşler..”


3) blog açmaya nasıl karar verdin?

Gardaşım Zeko sayesinde açtım. Normalde bilgisayarda biriktiriyordum yazılarımı , “aç yazdıkca rahatlarsın blog ortamı iyidir” dedi ve açtım. İyi ki de açtım sizim gibi güzel insanları tanıdım.

4) neden yaşam blogu?
Bu soruyu soran sanırım “yaşam bloğu” olan birine sormuş , benim blog biraz kişisel biraz geyik biraz şiirsel.
Bu üçü olmasa zaten yaşamanın ne anlamı var değil mi :)

5) kişiliğin?

Oldum olası şu kendini tanıtma olaylarını beceremedim , sanırım yine yapamıyacağım. Benim işte , sevgi arzısı bir şair müsvettesi..

6) hoşlandıkların?

Güzel olan her şeyi severim girişi yapsam bana küfür etmezsiniz değil mi   x))
Hoşlandıkların derken nasıl hoşlandıkların ? Hatundan mı hayattan mı ohooo bir sürü şey var.

7) hoşlanmadıkların?
At hırsızlarını hiç sevmem x)) . Kendini beğenmiş insanlardan hiç haz etmem deyip bu soruya da en doğru cevabı vermiş olayım o zaman..


8) en çok sevdiğin makyaj malzemesi?

Ruj ve rimel ah bir bilseniz , rujumu sürmeden dışarı çıkamıyorum x)))
Sanırım bu soru da bana ait değil  x))

9) çantanda olmazsa olmazın?

Evveett şuan hemen bakalımmm.
Az biraz para
Kimliğim , ehliyetim
Paso vaarrr
Bir adet prezervatifimiz vaaar
Heh bir de çok sevdiğim insanların vesikalık fotoğrafları çıktı

10) en son okuduğun kitap?
Zülfü Livaneli * Son ada

22 Temmuz 2013 Pazartesi

- Rüzgar -





Rüzgara emanet ettim sesini
Tutsak yalnızlığını içime sindirdiğinden beri
Güneşe meydan okuyorum.
Yakamoz eşliğinde göz yaşımı yolluyorum,
Islak tenim sesine erişebilsin diye.
Ve yüreğimin kapılarını bir bir araladım
Haberim yokmuş gibi gel
Ceryanda kaldım..

t.yazıcı

18 Temmuz 2013 Perşembe

Küçük hesaplar , büyük sonuçlar..

Çok sıcak lan!
Böyle havalarda bırak sağlıklı düşünmeyi , normal davranmayı becerebilen insanları önce sol sonra sağ yanacığından öpmek istiyorum.Hele ki oruç tutanların Allah yardımcısı olsun. Dinimiz sübhaneke amin.

Bu aralar yazma hevesimi alıp biri bir yerlere götürmüş. Hiç yazasım filan yok. Bazen açıyorum bir sayfa öyle ekrana bakıp duruyorum. Birde ben şeyi fark ettim , Neşet Ertaş dinlemeden hiçbir şey yazamıyorum. Mesela şuan bu çalıyor..

Ne güzel diyorsun be baba “Bir kere yüzüme gülmez , eyvah eyvah eyvah..”
Hakikaten öyle be. Gülmedimi gülmüyor.”Bir kere parçalandın olum sen bir daha yerine gelmez” diyor. Bizde “su akar yatağını bulur” diyenlerdeniz be baba ne yapalım. Şuan tek dayanağım kelimelerim ve üzerine yoğunlaştığım kitabım. Kelimelerim dedim de , geçen iett de gidiyorum, ben anlık etkilenen insanım herhangi bir şeyden. Bir çift gördüm çok hoşuma gitti birbirlerine yaklaşımları , yanımda da sürekli bir not defteri taşırım. Çıkardım öyle iki bir şey yazayım dedim , demez olaydım. İki tane sıfatını siktiğimin kızı tepemde başladılar gülmeye. Önce anlayamadım sonra bir göz göze geldiğim de anladım. “Özentiye bak yaa” dediler bana.
Hiç istifimi bozmadan defterimi pantolonumun arka cebine kalemi de sağ ön cebime soktum. Tam ineceğim sırada kalemimi bilerek yere düşürdüm kız bunu gördü aldı kalemi ve bana uzattı , bende cevabı yapıştırdım tabi ; “Münasip bir yerinize sokunuz lütfen..” dedim ve indim. Gıkları çıkmadı.
Kalemimi onlara vermeyi göze aldıysam ne kadar sinirlenmişim siz düşünün. Sizlerden ricam kısa notlar tutan / kısa yazılar yazan / şiir yazan insanlara özenti demeyin.

Şiir yazan insan iyi insandır onlardan korkmayın. Çayı tek şekerli ve demli içerler.
Su ikinci plandadır , bir numara çaydır. Şiir yazan insan bencil değildir , yüreğini emanet etmiştir bir kağıt ve kaleme..

Neyse çok takılmadım , zirâ beni takip edenler bilirler ben toplu taşımalara bindiğimde muhakkak bir şey olur. Gerçi geçen ticari taksiyle de oldu. Bir şöfor amcaya denk geldim aha dedim benim 25 sene sonra ki halimi görüyorum.
Amcam açmış Kıvırcık Ali’yi Allah rahmet eylesin ne güzelde sesi var.. Sordu “evlat bu frekans sana uyarmı sevmezsen değiştirem.”
“Yok dedim emica , Kıvırcık Ali sevilmez mi.”
“Taşak geçmiyon dimi la”
“Yok be amca , - Buralarda dost bildiğin ısırgan otu! “
“Hayyt daşşağını şu kızlar yesin senin ne güzel dedin.. “
Neyse yardırdık gidiyoruz , bir yerde yolu şaşırdık ve amcayla ters düştük. O diyo o yol kapalı ben diyorum açık. Neyse baktık ki kapalı acayip göt oldum. Tam kusura bakma filan dedim. Emica taksimetreye bakarak yapıştırdı ; “Dert etme be evlat , kafası girdi nasıl olsa geri kalanında zorlanmazsın”
Heh dedim tamam yine denk geldik :) , neyse ki daha fazla namehram yerlerime girmeden varış düdüğünü duydum ve indim..

He bunları niye yazıyorum biliyor musunuz ?
Evet bilmiyorsunuz. En başta dedim ya yazmak için bazen bir sebep gerek. En üstte ki resimi internette öyle denk gelirken rasgele buldum.
Çok iyi değil mi la. Dedim ya şair insandan korkmayacaksın.
Yılmaz Güney’in dediği gibi; “Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını, lakin aç idik yedik karanfil parasını.. “

Sol meme kitlenir kalır bir başka sol yana ama “hayat” ın gerçekleri şamarı bastığın an öylece kalırsın. Hani derler ya “bazen sevgi tek başına yetmez”
Yetmiyor..
Bazen lanetli olduğumu düşünüyorum ve kendimi insanlardan çekiyorum. Çok büyük hayaller de kurmamıştım oysa ki sevdaya dâir.
Mesela heyecanlarımdan bir tanesi de onunla aynı sabaha uyandığım da ondan daha erken kalkıp çay demlemek olabilir. Kokusunu ciğerime hapsettiğim bir hava pıhtısıyla birlikte küçük adımlarla onu uyandırmadan gidip çayı ondan önce demlemek...
 Benimkisi kimine göre küçük hesaplar. Bu yüzden mi hep kaybedişlerimin nedeni. Bu yüzden mi bir yanımızın hep “Erken Kaybedenler” oluşu.

İnsan yaşadıkça , öğrendikçe , kendini geliştirdikçe sadece günahlarını arttırıyor.
Küçük hesaplar hep bir yerlerde karşına çıkıyor..
Kelimeler var birde.. Kelimeler.
Bazı anlamlara gelmiyor...

16 Temmuz 2013 Salı

Acısada Öldürmez..



Bugün bir tutam daha aşka lanet attım,
İyice pişmesini bekliyorum.
Suyundan iyi çorba yapılıyormuş ,  deneyeceğim..
Malum vitamini onun içinde..
Biraz acılı olsa da bu aşkıda sindireceğim,
Acısı neremden çıkar bilmiyorum
Ama yutuyorum
Afiyet olsun ..

t.yazıcı
Mart 2010

12 Temmuz 2013 Cuma

Devrim şehitleri ölümsüzdür!

Delikanlım!
İyi bak yıldızlara.
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin…
Delikanlım!
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
nazım hikmet
Abilerim , gardaşlarım..
Bugün toprağa saygım binlerce kez daha arttı. Çünkü size sahip çıktı.
Biz beceremedik.
 Sizler bu ülkede birşeyleri değiştirebilmek için , geleceğe birkez bile olsun umutla bakabilmek için / baktırabilmek için / yarınlarımız için mücadele ettiniz.
Sizlere çok mahçubuz , katillerinizi bulamadık. 
Bu dünya çok kötü be gardaşlarım.. çok kötü.
Sizler bu kötülüğe dimdik kafa tutarak gittiniz yıldızlar ülkesine.
Bizlere hakkınızı helal edin olur mu.
Eminimki orada ağabeyleriniz sizi en güzel şekilde karşılayacaktır.
Deniz abime Erdal abime Mahir abime
ve ismini sayamıyacağım onlarca devrim şehitlerine bizden selam söyleyin olur mu..

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın halklarının kardeşliği! yaşasın işçiler, köylüler! kahrolsun emperyalizm!

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Ay Karanlık - [ Bloğum Seslendi ]


Maviye/Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine/Rüzgarda asi,
Körsem/Senden gayrısına yoksam
Bozuksam/Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
İtten aç/Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille/Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık..

AHMED ARİF

4 Temmuz 2013 Perşembe

Bugün benim doğum günümmüş la


Ne çabuk geçiyor yahu şu “zaman” zımbırtısı..
Daha dün aklımda “afili yalnızlık” başlığı altında doğum günü konumu yazdığım yazı.
Yıllar acımasız , yıllar sert .. yakaladımı fena sikiyor , aman götünüzü kollayın bu meretten.
Ne tuhaftır insanın dönüp geriye baktığında sürekli bir karanlık görmesi. Oysa ki hep tekrarlamıştım içimden “güneşli güzel günlere..” her gördüğüm parçalanmış gülüşe verdiğim en güzel umut pıhtısıydı o..

İnsanlar mutlu olsun istiyorum , kimi zaman bir çift gözde ki tebessüm sebebi olmak beni mutlu olmaktan daha çok mutlu ediyor.. (?) ne büyük ironi öyle değil mi.
Bir yazımda demiştim ; Sanırım yılların insanı nasıl düzdüğünün en naif açıklamasıdır "olgunluk" “ diye , hakikaten de öyle.
Bazen ikili konuşmalarım da karşımda ki insan diyor “yaşına göre çok olgunsun diye” . Yirmibeş yaşındayım mına koyim neyin olgunluğu ki bu , her insan böyle davranmaz mı bana olgun demeyin desem de bir türlü hatırlatıyorlar “hayat” ın göte soktuğu şemsiyeyi.

Ne olurdu ki bu doğum günümü de Feyza’m la birlikte kutlasam.
Ne olurdu ki şu adaletini siktiğimin dünyası onu benden almasaydı.

Bana “her doğum günü kutlamalarımız böyle olsuunn” derdi. Bende sevinirdim , “ne iyiki seninle aynı günde doğmuşum “
Yıllar acımasız be Feyzam , o sararmış fotoğrafımıza baktığımda bunu çok daha iyi hatırlıyorum. Öyle bir bırakıp gittin ki beni doğum günümü kutlayamıyorum..
Aslında bilirim , o maviş gözlerinle bana yıldızlar ülkesinden een güzel dileklerini gönderiyorsun , hadi ama asma suratını diyorsun ama elde değil be Feyzam..

Neden mi hiçbir şiirim de mutluluk yok. Çünkü hissiyat yok.
Amcam bana “hissettiğini yazarsın .. Yazarlık sadece düşünceye sığmaz.” derdi..

Geçen sene ki başlığa “Afilli yalnızlık” demiştim ya hani , aynen öyle devam ediyor.
Bir şekilde gidiyor işte.
Erken Kaybedenler hep kaybediyor la.
Hep..

Neyse , ben bir çay daha koyuyorum kendime.
Hadi afiyet ola..