Çünkü bazen özlüyorum, öyle yabani huylarım var. Bekliyorum filan..
Beklemek gibi cazgırlıklarım da olmuyor değil..
Beklemek bazen adı konulmamış bir ifadeymiş gibi heyecanlandırıyor beni
Koynuma aldığım ilk dilberin adını hatırlatıyor bana, beklee..beklee.. beklee.. dur dur şimdi değil.. çıkar çıkar çıkar.. yanlış yerden girdim. yine. hep böyle olur.
Sonra beklemek anlam kazanıyor. Anlam kazanılan her şeyi düşünmeyi istememe gibi bir huyum var.
Düşünsenize, anlamsızlıkları anlamlaştırmak sizin elinizde ve bu boktan döngüyü diriltebilmenin tek yolu bulutları seyretmek. ya da bir ağacın dibine pinekleyip bütün mümkünlerin kıyısında çimmeyi beynimizin içinde seyretmek.
Kuşların uçtuğunu görmek korkutuyor beni, düşünsenize ulan uçuyorsun.
Bir de yanık fesleğen kokusu ki buna bazı din adamları ve bilim adamları karşı çıkabilir..
Niye mi.. çünkü öyle zaman geliyor ki bir koku bütün hücrelerimi yeniden yapılandırabiliyor.. hizaya çekiyor filan. koku, bir insan siluetine dönüşüyor.
ve ben bütün imanlı yanlarımla diriltiyorum zihnimdeki diz kapakları öpülesi huriyi.
Özlüyorum, evet. Özlemenin bir anlamı da yokluğu aklına gelince sıra dışı bir tepki vermemizdir. Yani, en azından benim için öyle sayılabilir. Bu aralar onu öyle özlüyorum ki. Bazen yattığım yatağın berbat kokusu eşliğinde hemen yanıbaşımdaymışcasına hüznümü onunla paylaşıyorum.
Ah bu mevsim geçişleri, hayatımızı sikti..
Mevsim geçişlerinde yaşanan aşklara her zaman saygılıyım.
Sanki onu anımsatan bir düğmem varmış gibi Eylül ayında hortluyor bu nahlet duygu.. Kulağıma fısıldıyor en şehvetlisinden kelimelerini.. ben diyor..geliyorum diyor.. al beni bacak arana diyor..
konuyu uzatmıyorum ama ısrar ediyor. tenimdeki soğukluk ona kavuşunca birden geçiyor. gideceğimi biliyorsun dercesine bana bakıyor. anlıyorum. anlamak anlamsızlığın tam karşısına geçip bana kafa tutuyor. zihnimle baş başa bırakıyor beni. gözlerim korkumu kamufle edebilmek için biraz daha mayhoş bakıyor.. sonu belli ucuz roman gibi çaresizce bakıyorum ona..
tam karşımda, aynı bıraktığım gibi. üzerinde yılların yorgunluğundan eser yok. eylül ayına latife edercesine bana bakıyor. arkamı dönüyorum, bana bakıyor.
yapışıyor üzerime, cuk diye oturuyor. kilo almamışsın diyor. kontrol ediyorum, hak veriyorum hemen.
Özlemi hissetmek içimdeki burukluğu hüzne çeviriyor. O hüzün bir türkü sözüne ayak uydurup martı sesleriyle kulağımda işitiliyor.
Hoş geldin diyorum.
Hoş buldum diyor.
Gidecek misin diyorum
Zamanı geldiğinde diyor.
Biliyorum ve üzerime geçiriyorum. Cuk diye oturuyor üzerime. Hemencik ısıtıyor beni.
Hoş geldin tumanım diyorum. Anlamazlar asıl adımı söyle diyor. İçliğim deyince konu erotikleşiyor. Yatıyoruz beraber, önce kıçımı sonra içimi ısıtıyor.
Hoş geldin tumanım..
Hoş geldin..